13 Mayıs 2014 tarihinde Soma Faciası’nda yaşananlar, sadece Türkiye’deki işçi güvenliği uygulamalarının ne kadar kötü olduğunu göstermedi. Asıl fark edilmesi gereken, aslında kapitalizmin ne kadar vahşileştiği ve bizim milletçe bunu ne kadar kanıksadığımızdı…
Vahşi Kapitalizm dile gelirse
“Kendimi hiç iyi hissetmiyorum ama yine de geldim buraya” dedi, Soma’da 13 Mayıs 2014 tarihinde patlayan madenin sahibi olaydan sonraki ilk basın toplantısında.
Aynı kişi patlamadan bir önceki yıl gazeteye verdiği röportajda ise şöyle demişti gururla:
“Üretim masrafını ton başına 130 Dolar’dan 23,8 Dolar’a düşürmeyi başardık.”
“AKP’nin seçim öncesi fakir seçmenlere dağıttığı 17 milyon kömür bu madenden çıkartılmıştı. Bu konuda ne diyeceksiniz Sayın Bakan?” diye sordu bir gazeteci, Soma’daki AKP sözcüsüne.
“Fakirlere dağıtılacak kömürü zenginler mi çıkartsın? Sen madene iner misin mesela?”, diye yanıtladı Bakan gazeteciyi.
Patlamanın ardından Soma ziyaretçi akınına uğradı. Çok Önemli Kişiler (VIP) haliyle koruma ordusuyla geldi kurtarma çalışmalarının yapıldığı bölgeye. Ambulanslar ve kurtarma arabaları VIP konvoyuna yol vermek durumunda kaldı.
“Ölüm bu mesleğin fıtratında var”, diyerek başladı konuşmasına zamanın Başbakan’ı. Sonra 19. ve 20. yüzyıllardaki maden kazalarından örnekler verdi.
Fakir Soma halkı kızgın ve bitkindi. Yakınlarını kurtarmakla uğraşırken kendilerini ziyaret eden lüks arabalardan çıkardı öfkesini. Heyetteki bir bakan dert yandı basına.
“Vekillerin arabaları pert oldu!”
Başbakanın danışmanı protestocu bir maden işçisini tekmelerken görüntülendi Soma’da. Yabancı gazetelere bile manşet olan bu fotoğraf.
“Nefsi müdafaa”, diye açıkladı hükümet sever bir köşe yazarı.
Başbakan kendini yuhalayan başka bir maden işçisine şöyle dedi aynı gün:
“Edepsizleşme! Başbakanı yuhalarsan şaplağı yersin.”
Bu lafı ertesi gün başka bir köşe yazarı şöyle savundu:
“Başbakan’ın konuşma tarzını eleştirmek yanlıştır.”
Başbakan uyarısından kısa bir süre sonra sığınmak için girdiği bir markette gerçekten de o şaplağı attı . Ama nasıl oldu bilinmez şaplağı yiyen şikayetçi olmadı. Hatta;
“İsteyerek olmamıştır. Şikayetçi değilim. Başbakana sorun çıkardığım için özür diliyorum” dedi.
Bölgeyi ziyaret eden tarikat şeyhlerinden birisi kızgın cenaze kalabalığını yatıştırmaya çalıştı:
“İsyan ederseniz ölüleriniz cennete gidemez.”
Enerji Bakanı ise ölülerin sayısını açıklarken bilimseldi:
“299-300 en fazla 302 ölüyle kapatırız.”
Hakikaten de ölü sayısı 301’de kaldı.
Cesetleri saymaktan çok yorulmuştu o Bakan Soma’da. Gene bir hükümet yanlısı gazete bu durumu okuyucusuna şöyle aktardı:
“Bakan çok metanetliydi. Sandalyede uyudu, iki gün gömleğini değiştiremedi.”
Öte yandan yaralı olarak kurtarılan bir maden işçisi ambulansta şöyle dedi sağlık görevlisine:
“Çizmelerimi çıkarayım mı? Sedye kirlenmesin.”
Diğer bir madencinin derdi daha başkaydı:
“Abi baretimi de bulun lütfen, yoksa maaşımdan kesilir.”
Gazeteciler madenden sağ kurtulan bir başka madenciye mikrofon uzattı:
“Bir daha madene girecek misiniz?”
“Girmeliyim, kredi borcum var.”
Soma’dan sonra
İkinci bir Gezi gibi, Soma da bir çok sokak gösterisine ilham verdi. Polisle çatışan göstericiler tutuklanıp, mahkemeye çıkartıldı. Bir Çevik Kuvvet polisi mahkemeye silahı ile girdi. Sanık avukatı bunu yargıca şikayet etti. Polis bunu duydu ve avukatı uyardı:
“İlla ki karşılaşacağız seninle.”
Sekizi tutuklu 85 sanığın olduğu Soma davası olaydan tam 11 ay sonra görülmeye başlandı. Soma’da mağdur olan sadece işçiler değildi tabii ki. Madenin sahibi mahkemede kendisini şöyle savundu:
“6 bin 400 kişiye ekmek kapısı açtık. Bütün yatırımlarımızı güvenlik önlemlerine harcadık. Asıl mağdur biziz.”
Facianın hemen akabinde ölenlerin ailelerine devlet tarafından bir çok taahhüt verildi, maden işçilerine övgüler yağdırıldı.
“Ölen madencileri “şehit” olarak düşünebiliriz. Ailelerine pozitif ayrımcılık yapacağız.”
Taahhütlerin küçük bir kısmı gönüllülerin yaptığı bağışlarla karşılandı. (*)
Olumlu şeyler de olmadı değil. Artık madenci güvenliğine daha çok özen gösteriyor maden işletmecileri, devlet denetimleri de ciddileşti. İşçiler daha güvenli çalışıyor bugün, ama bu durumdan pek de memnun değiller aslında. Yeni iş güvenliği uygulamalarının sonucu bazı maden ocakları yasaya uygun olmadığı için kapandı, yüzlerce maden işçisi işsiz kaldı. Kapanmayanlar da işçi sayısını azaltmak zorunda kaldı, çünkü Soma’dan sonra çıkartılan yeni “İş Güvenliği Yasası” birlikte bir işçinin maliyeti üç katına çıkmıştı.
Bu kazadan sonra daha tehlikesiz ve ucuz olduğu gerekçesiyle yeni enerji kaynakları arayışına yönelindi. Türkiye’de şu an iki Nükleer Enerji Santrali inşa edilmekte.
Soma’da değişen bir şey yok
Medyanın Soma’ya olan ilgisi zamanla azalmıştı ama her yıl 13 Mayıs’ta kaybettiğimiz madenciler tekrar hatırlanıyor.
“Çalışma şartlarınız diye nasıl?” diye soruldu 40 yaşındaki Somalı bir madenciye:
“Bu yaşıma geldim, kaç yıldır kazma sallıyorum hala madende ekmek üzerine yağ sürüp yiyorum, reva mı?” diye yanıtladı madenci.
Gazetecilerle konuşan diğer madenci ve ailelerinin ise madencilik hakkında en çok söylediği söz şu idi:
“Altı ölüm, üstü zulüm.”
Kapitalizm kimseye mutluluk getirmez
Vahşi kapitalizmde en kıymetli şey paradır, yani her şey satın alınabilir. İnsanlar önce paraya muhtaç hale getirilir, sonra para karşılığı ruhlarını bile satacak duruma düşerler. Para akışının, yani düzenin bozulmaması için de Faşizm devreye girer.
Kapitalizm Emperyalizm’i de besler. Fabrikası olan ülkeler önce silah ve cephane imal eder, sonra bunları satmak için kendi topraklarına uzak ülkelerde savaş çıkartır. Daha sonra da dünyaya barışı getirmek misyonuyla sınır komşusu olmadığı o ülkeleri aynı silahlarla işgal eder.
Manisa ilinin tamamı gibi Soma ilçesi de çok verimli topraklara sahiptir. Fakat günümüz devlet politikaları o bölgede tarım yapılmasına olanak vermez, insanlar madenlerde çalışmaya mecbur bırakılır. Bu arada bu madenlerde çıkarılacak kömürlerin maliyeti olabildiğince düşük olmalıdır, zira bunlar satılık değildir, devlet yardımı olarak seçmenlere bedava dağıtılır.
Politikaya girmeden önce Somalılar gibi mütevazı bir hayat yaşayan zamanın başbakanı ve ailesinin servetini bugün kimse tam olarak hesaplayamıyor. Şu an oturmakta olduğu Saray’ın maliyeti olan meblağ ile madenlerde 2000 yaşam odası yapılabilinirdi. Saray’ın aylık masrafları ile ise bir hastane kurulabiliyor.
Kapitalizm kimseye, özellikle paraya hükmedenlere, mutluluk getirmez. Kapitalizm sadece şu an Dünyayı yöneten bir sistemdir, bazılarımız da bu sistemin maşaları. Bazıları zengin ve güçlü ama özgür değil, hiç bir zaman olamaz. Etrafında etten duvar olmadan sokakta yürüyemez, bisikletle gezintiye çıkamaz, ailecek piknik yapamazlar. Kendi saraylarında mutlu mesut yaşayan kraliyet aileleri sadece masallarda olur. * Kaynak: 5N1K Cüneyt Özdemir