Dijital medya bugün büyük oranda klasik medyanın gündemini belirliyor. Klasik medya bunu görmezden gelemiyor. Bugün halk, göz göre göre uydurma haber hazırlayan ve istediği kişi veya kuruma kara propaganda yaparak itibarsızlaştıran medyadan intikamını alıyor.
İletişim fakültelerinde öğrenciye ilk öğretilen şey, iletişimin %50’sinin (bazı akademisyenler bu konuda daha bonkör davranıp yüzdeyi arttırıyor) karşıdakini dinlemek olduğudur. Evet, büyük öneme sahip bu tespitin gerek gündelik yaşamda gerekse akademik veya iş ortamında kişiye epey yarar sağladığı tartışmasız bir gerçektir.
Üstelik bu yalnızca menfaat uğruna, yani bir beklentiyle yapılmayıp yaşam felsefesi haline getirildiğinde, saygınlığı arttıran bir etmen olarak kazanç hanemize eklenecektir.
Peki 2004 sonrası için aynı şeyleri söyleyebilir miyiz?
Dünyada yaklaşık 1,7 milyar insanın en az 1 sosyal ağda hesabı olduğunu ve insanların toplumdan gelebilecek eleştirileri göz ardı ederek hemen her konuda çekinmeksizin içerik ürettiklerini düşünürsek sanırım bu sorunun yanıtı hayır olacaktır.
Hazin bir realite olarak karşımıza çıkan bu tabloda suçun kimde olduğu sanırım anlaşıldı.
Bu duyarsızlığın sorumlusu medya.
“Medya” kelimesi bir çatı sözcük olarak algılanıp konu basit görülmesin diye açmak istiyorum; bu işin sorumlusu, gazetesiyle, televizyonuyla, radyosuyla, dergisiyle, gazetecisiyle, köşe yazarıyla, editörüyle, spikeriyle vs. dâhil olmak üzere tepeden tırnağa medyadır.
Bundan 10 yıl önce gazetecilerin ve gazete patronlarının dolayısıyla da bir bütün olarak medyanın, halka olan duyarsızlığı ve halkı kandırması, bugün halkın; birbirine, devlete, ideolojilere, kitaplara, medyaya, tarihe vs olan duyarsızlığı olarak evrime uğramıştır. Listeyi uzatmak mümkün zira bu listeye her olgu dâhil edilebilir. Hatta insanın kendisine olan duyarsızlığına kadar listeyi uzatabiliriz.
Kendi silahıyla vurulan basın, bugün halka ne sunarsa sunsun halk bunu kendi süzgecinden geçirmeden kabul etmiyor. İşin vahim tarafı bugün artık her şey eleştiri konusu olabiliyor. Bunda da yine medyanın geçmişten bugüne, adeta ilmek ilmek işleyerek halk üzerinde oluşturduğu “basın güvenilmezdir” algısının etkisi vardır.
Fatih Altaylı bir programda sosyal medyanın klasik medya tarafından beslendiğini ve klasik medyanın dijital medya karşısında asla gücünü kaybetmeyeceğine dair bir ifade kullanmıştı.
Elbette ki klasik medya güçlü bir propaganda ve iletişim aracıdır. Orası tartışılmaz ancak dijital medyada gerçekleştirilen veya planlanan bir eylemin meydana getirdiği veya getireceği etki asla göz ardı edilemez.
Arap Baharı, sosyal medyanın gücünün kanıtlanması açısından bence en güzel örnektir. Klasik medya Arap Baharı’na duyarsız kalmadı. Fakat unutulan bir şey var, klasik medya Arap Baharı’nın kıvılcımlarına şahitlik dahi edemezken Twitter kullanıcıları Arap Baharı’nı ateşleyen kitlenin ta kendisiydi.
Dijital medya bugün büyük oranda klasik medyanın gündemini belirliyor. Klasik medya bunu görmezden gelemiyor. Örneğin bir televizyon dizisi sosyal medyada konuşulmuyorsa yayından kaldırılması için başka gerekçe aranmıyor.
Bugün her Twitter kullanıcısı bir reyting makinesi.
Bugün hiçbir marka müşterisine yanlış yapamıyor. Çünkü anında organize olabilen bir kitleyle karşı karşıya gelebilirler ve marka veya kurum online itibarsızlaştırmaya maruz kalabilir.
Sonuç ise hüsran…
Bugün online itibar yönetimi gibi yeni iş kollarının doğması yine yeni nesil medyanın kişi, kurum ve kuruluşlar üzerinde oluşturduğu “haklı” baskıyı bertaraf etmek içindir.
Bugün halk, göz göre göre uydurma haber hazırlayan ve istediği kişi veya kuruma kara propaganda yaparak itibarsızlaştıran medyadan intikamını alıyor.
Nasıl mı?
Tabii ki gerçekleri dile getirerek…
Bugün halk, yüzde yüz kendi gerçeğiyle hareket ediyor.
Çünkü bugün dünyada kendi gündemini belirleyen 1,7 milyar gazeteci var. Ve bu kitle kendisinden ve toplumdan başka kimseye karşı duyarlı olmak zorunda değil.