Köy Enstitüleri, ezberci testler içinde boğulan değil; düşünen, okuyan, üreten, eleştiren, kendini ifade edebilen öğrenciler yetiştirilmekteydi.
Köy Enstitüleri, Cumhuriyet aydınlanmasının eğitim alanındaki en özgün ve en çok ses getiren bir uygulamasıydı. Hazırlıkları 1935’te başlatılıp 1937’de denemesine girişilen enstitüler, 1940 yılına gelindiğinde yasal bir zemine oturtulmuştu. 17 Nisan 1940 yılında kabul edilen 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu’na göre; Enstitülerin görevi sadece köy öğretmeni yetiştirmekle sınırlı kalmayıp, öğretmenle birlikte sağlık görevlileri, teknisyenler gibi meslek elemanlarını da yetiştirmekti. Köy Enstitüleri, kuruluş amaçlarının çok üstünde bir başarı göstermişti. Köyün, kırsal alanlarda yaşayanların sorunlarını ortaya koyan ilerici bir kuşağın yetişmesini sağlamıştı.
Köy Enstitülerini kapatılışlarından 75 yıl sonra bile gündemde tutan, o güne kadar alışılmışın dışında enstitülere özgü olan uygulamalarıydı. Örneğin; Köy Enstitüleri’nin diğer eğitim kurumlarından farklı olarak kendine özgü uygulamaları içinde; öğrencisine değer veren, demokratik bir ortamda düşüncelerini çekinmeden açıklayabilme ve yönetime katılma olanağı sunan bir sistemi vardır. Bunların yanı sıra, serbest okuma saatleri etkinliği gibi uygulamalar da yer almaktaydı. Bu açıdan Köy Enstitüleri’nde ders dışı kitap okunmasına büyük önem verilmişti. Köy Enstitüleri’nin bu uygulaması, yasa ve genelgelerin içerisinde belirttiği çerçeve içerisinde geniş bir biçimde de uygulama alanı bulmuştu. Öte yandan okuma zevki ve alışkanlığı edinme uygulamasına Köy Enstitüleri öğretmen ve usta öğrencilerinden başlamış ve bu davranışla öğrenciye örnek olunması istenmişti.
Köy Enstitüleri’ndeki bu uygulama, günlük çizelgede her gün bir saatlik zaman ayrılarak öğretmen gözetiminde ‘serbest okuma saatleri’ adı altında hayata geçirilmiş ve titizlikle uygulanmıştır. Bu uygulamaların yanı sıra Köy Enstitüleri modeli yönetime katılma, sorgulama ve sorma bilincine, eleştirel bir düşünce yeteneğine sahip, dünyadaki gelişmeleri izleyip yorumlayabilen, sorunlar karşısında çözüm yolları arayışında hep akıl ve bilimi kullanan çağdaş insanlar yetiştirme anlayışıdır.
Köy Enstitüleri: Anadolu Aydınlanmasının Temel Taşı
Aynı zamanda Köy Enstitüleri dönemi, ‘Anadolu Aydınlanması’nın yaşandığı, ayrıca klasiklerin Türkçeye çevrildiği, ansiklopedilerin yayınlandığı, konservatuvarların kurulduğu, özerk üniversite için adımların atıldığı bir dönemin adıdır. Köy Enstitüleri’nde öğrencilerin okul yönetiminde söz sahibi olduğu bir sistem mevcuttur. Öğrenci başkanlığı adını verdikleri bir statü ile dilek ve önerilerini idareye iletebildikleri bir uygulama yönetimi söz konusuydu.
Öğrenciler, öğrenci başkanlarını kendileri seçerek demokrasinin en güzel örneklerini sergilemişlerdi. Enstitülüler kendi temsilcilerini kendilerinin seçebildiği özgür bir yönetim ortamına sahiptiler. Örneğin, “Cumartesi Günü Etkinlikleri” adı verilen bir uygulama mevcuttu. Bu uygulamada amaç, öğrencilerde eleştirel bir bakış açısı oluşturmaktı. Öğrencilerin eleştirel bakmayı öğrenmesi sonucunda Enstitülerde işler daha düzenli, daha iyi bir şekilde yapılmaya başlanmıştı. Bu sayede öğrenciler okul yönetiminde de söz sahibi olmuşlardı.
Kazanılan bu eleştirel bakışla öğrenciler yanlış olduğunu gördükleri uygulamaları çekinmeden dile getirerek öğretmenlerini, müdürlerini eleştirebilmekteydiler. Hatta bir gün Enstitü öğrencileri bir enstitü ziyaretinde dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye öğlen yemeğinde öğrencilerinkinden farklı bir yemek çıkarıldığı için Enstitü yönetimini ve İsmet İnönü’yü eleştirmişlerdi. Öte yandan Enstitülerde, herkesin sadece kendi işiyle ilgilenip, başka işlerle ilgilenmediği bir durumun varlığından söz etmek mümkün değildi. Bu uygulama ile enstitülerde imece usulünün iyi bir şekilde işlediği gözlenmekteydi. Bu eğitim sistemi, “yaşayarak öğrenme” üstüne odaklıydı. Bu kapsamda Ivan Illıch’in “Eğitim, sadece okullarda ve örgün eğitimle sınırlı kalmamalıdır” sözü akla geliyor.
Eğitim, yaşamın her alanında insanların bir şeyler öğrenmesini kapsamalıdır. Örneğin, günümüzün uygulamalı öğrenme modeli anlayışı Köy Enstitülerinin yaparak yaşayarak öğrenme modeline karşılık gelmektedir. Öğrenilecek şeylerin en iyi öğrenilmesi uygulamadır; yaparak yaşayarak öğrenmedir. Enstitülerde ezberci testler içinde boğulan değil; düşünen, okuyan, üreten, kendini ifade edebilen öğrenciler yetiştirilmekteydi.
Ayrıca Köy Enstitüleri atılımı ile Türkiye kültür ve eğitim sorunlarının çözümünü bulmaktadır. Eğitimde fırsat ve olanak eşitliği için yirmi bir ilde kurulan Enstitülerin getirdiği üretici eğitim yöntemi maliyeti azalttığından en uzak yurt köşesine en küçük köye bile eğitim götürmek Enstitüler aracılığı ile kolaylaşmaktadır. Enstitüler ile birlikte kız öğrencilerin ve kadınların eğitimi ve toplumsal ilerlemeye katılımı için özel çaba gösterilmektedir. Eğitimde pozitif ayrımcılık ilkesiyle toplumsal gelişme faaliyetlerden daha fazla yararlanan zümreler Enstitülerin kurulmasıyla birlikte bu nüfuzunu kaybetmeye başlamaktadır. Köy enstitüleri pozitif ayrımcılık ilkesini benimseyerek fırsat ve olanak eşitliği ilkesini sağlamayı ve sınıf ayrımını da ortadan kaldırmayı amaçlamıştı.