Seçim Sonrası Siyaset

AKP ve sevenleri, istedikleri kadar CHP, MHP, HDP ve paralel yapıya taş atadursun, bu oy kaybediş sürecinin en büyük ve belki de tek sorumlusu AKP ve mensuplarıdır.

meclis tbmm seçim siyaset

Sokaklara sessizlik hâkimdi. Dün gecenin aksine etrafta slogan atan, havai fişek patlatan Kürtçe şarkılar söyleyen kimseler yoktu. Birçok partinin seçim süresince elektrik direklerinde, evlerin balkonlarında, araba camlarında sallanan bayrakları şimdi yerlerde sürünmekteydi.

Çamurlar içinde dolanan bayraklar onları yerden kaldıracak birilerini ya da onları süpürecek çöpçüleri beklemekteydi. Salih, tam ayağını yere basacağı esnada ayağının altına denk gelecek olan bayrağı gördü. Ülke sembollerini barındıran bayrağa basmaya kıyamadı. Eğilip yerden alıp müsait bulduğu yüksek bir çıkıntının üstüne koydu. Köşeyi döndükten sonra mütemadiyen uğradığı kahvehaneye girdi. İçeri girmeden kapıda bekleyen yaşlı simitçiden bir simit alacaktı ama bugün hiçbir şey yemek istemiyordu. İçeride artık masam diyebileceği masasına geçerek oturdu. Uzun gür bıyıkları olan çaycı, önüne bir çay bıraktıktan sonra sessizce yanından uzaklaştı. Televizyonda ülke gündemini değerlendiren bir program açıktı. Salih isteksizce gözlerini ekrana kaydırdı ve bir müddet orada takılı kaldı.


Dün ülke genelinde seçim olmuştu. Mevcut iktidar, oylarının azımsanmayacak bir miktarını kaybetmiş, barajı geçip geçmeyeceği konuşulan ve genel görüşün geçemeyince birleştiği parti, beklenenin çok daha üstünde bir oyla barajı geçmiş, ana muhalefet partisi mevcut olan oylarının yüzde bire yakınını kaybetmiş, eskilerin partisi ise yüzde iki kadar oyunu artırabilmişti. Gündem karışıktı. Şimdi başta başbakan olmak üzere tüm parti liderlerinin öncelikle sorguladığı şey, halkın meclis üyelerine verdiği mesajdı.

CHP, HDP’nin yükselişini AKP’ye bağlarken, AKP bu yükselişin sorumlusu olarak başta CHP’yi sonra MHP’yi gösteriyordu. MHP ise gelinen sürecin tek sorumlusu olarak AKP’yi hedefe koyuyordu. Açıkçası seçim öncesinden birbirlerini fütursuzca ve hesapsızca savrulan tehdit ve suçlamaların altında kalmak istemeyen daha doğrusu tükürdüğü yalamak istemeyen tüm parti liderleri, seçimden sonra da tavırlarını devam ettirmeye çalışıyorlardı. Salih çayından bir yudum aldı. Çayı da ülkenin gündemi kadar acıydı.

Ülkede yaşayıp az buçuk gazete okuyup medyayı takip eden herkes aslında sadece biraz düşünmeyle gelinen sürecin müsebbiplerini net bir şekilde ortaya koyabilirdi. Bundan on üç sene evvel ülkede var olan Kürt partisi, bugünkü kadar şaşalı ve karizmatik değildi. Başta ilk kez iktidara gelen hükümet partisi olmak üzere diğer parti liderleri, var olan bu partiye kesinlikle ciddi bir gözle bakmıyorlar, sadece satır aralarında onları ve mensuplarını hiçe sayarak görmezden gelerek günü geçiştirmeye çalışıyorlardı. Zaten uzun dönem bağımsız olarak meclise girmelerini mevcut siyasiler tarafından onların hepten hafife alınmasına neden oluyordu. İnkâr edilemeyecek olan diğer bir vaka ise; o dönemlerde var olan Kürt partisi teşkilatı, halkın geneli gözünde terör örgütü uzantısı olarak görülüyordu. Hatta uzunca bir süre iktidar partisi tarafından parti mensupları, uzantı olarak adlandırılarak sınıflandırılmıştı. Peki, nasıl oldu da bağımsız adaylıktan meclise girmeye çalışanlar son seçimde beklenenin üstünde bir oy oranı ile meclise parti olarak girmeyi başarabilmişlerdi? Zira son seçimin tek galibi söz konusu olan HDP’ydi.

Salih çayından bir yudum daha aldı. Güneş ağırdan da olsa kendini belli etmeye başlamıştı. Anlaşılan bugün hem sıcak hem de bunaltıcı bir gün olacaktı.

HDP’yi bugüne taşıyan sebepleri bulmak, aslında zannedildiği kadar zor ya da karışık bir serüven değildi. Birinci sebebi, partinin lideri önceki dönemlerde yakasına yapışan terör örgütü sözcülüğü unvanını yakasından silkelemeyi başarmıştı. Hatta bunun üstüne halkın gözünde güzel türkü söyleyen, mazlum olan ve mazlumun hakkını savunan eşitlikçi, barışçı ve sevgi düsturu ile hareket eden biri olarak görünmeye başlamıştı. Büyücülük konusunda gayet başarılı olan parti lideri, belli bir kesim halkın gözünde oyununu iyi oynamış ve siyasi rolünün hakkını vermişti. Bunun en bariz örneği halkın geçen Ekim olaylarında kışkırtıcı rolü oynayan aynı kişinin sözlerini ve sözlerinin karşılığında yapılan yakım ve yıkımları unutmasıydı.


Öte yandan cumhurbaşkanına ve politikalarına karşı olan medya grupları ise bahsi geçen parti ve mensuplarını elden gelen her şekilde sevimli göstermesi de yok sayılamayacak kadar olumlu yönde etkileyecek faktörlerden biriydi. Gelgelelim mevcut iktidar partisinin özellikle bir önceki başbakan varken çözüm sürecinde bir numaralı muhatap olarak HDP’yi göstermesi, ayrıca bahsi geçen parti ve mensuplarının meclis içinde ve dışında yaptıkları marjinal hareketlerin çoğunu görmezden gelmesi de partinin gelişimini etkileyen sebeplerdendi. Ve bu döneme kadar seçim akşamlarında haber kanallarında, “diğerleri” olarak görülen çoğu partinin sevenleri de bu seçimde HDP’ye oy vermişti. Buna da ispat olarak TKP’li belediye başkanının bile oyunu kendi partisinden değil HDP’den yana kullanması olarak gösterilebilirdi. Çayından bir yudum daha aldı. Aç olan midesini içtiği acı çay alt üst etmişti. Aynı ülkenin sallantıda duran ekonomisi gibi olmuştu.

AKP’yi bu hale getiren sebepler de uzaklarda aranmamalı. Kendi içinde sıkı bir çözümleme yapılarak görülebilirdi. Şimdi seçimden birinci olarak çıkmasına rağmen çoğunluğu sağlayamamış olmasından dolayı üzgün olan parti ve mensuplarının bu hale gelmesinin birinci nedeni, uzun süredir ülkenin doğusuna yapılan yardım, hoşgörüye ve değerlerine karşı gösterilen hassasiyetin ülkenin batısına ve değerlerine karşı aynı derecede hatta az biraz olsun gösterilmemesiydi. Bu duruma en büyük ispat, gerek cumhurbaşkanının gerekse başbakanın seçim öncesinde mesajlarının en çok Türk halkına yönelik olmasıdır. İyice hatırlanırsa önceki seçimlerde vaatler ve mesajlar daha çok Kürt halkına yönelikken bu seçimde Türklere yönelik oldu. Milliyetçi muhafazakâr kesimden kaybettiğini hissettiği oyları tekrardan kazanmak için yaptığı girişimlerde denge sağlanamadığı için maalesef Kürt kesimin oylarında aşırı bir düşüş gerçekleşti.

AKP ve sevenleri, istedikleri kadar CHP, MHP, HDP ve paralel yapıya taş atadursun, bu oy kaybediş sürecinin en büyük ve belki de tek sorumlusu AKP ve mensuplarıdır. İşin sadece burada kalması, belki durumu biraz izole edebilirdi. Lakin bu konuyla kalmadı. Son dönemde yolsuzluk iddiaları, bunların üzerine gidiş tavrı ve kendinden olmayanı yok sayma siyaseti de sürecin etkin sebeplerinden biri oldu. Buna da belgelerle ispatlanan Şanlıurfa/Birecik’te olan okul müdür ve müdür yardımcısı seçimlerinden tutun da iktidara yakın olan sendikanın üyelerine öncelik gösterilmesine kadar büyük bir yelpaze gösterilebilir.

Cumhurbaşkanının seçim öncesi meydanlarda miting havası ile geçen açılış serüvenleri de bu etkin maddelere katılabilir. Zira her ne kadar etik sayılmasa da cumhurbaşkanına yönelik sinirin sırf AKP’yi yıkmak uğruna oy vermeyeceği partiye emanet oy vermesi bu duruma karşı tavır olarak gösterilebilir. Salih çayını bitirmişti.

Ekrandaki ensesi kalın adamlar ağzı dolu dolu şimdi de koalisyon durumlarını konuşmaya başlamıştı. Her ne kadar bir süre seçim öncesi her parti birbirine “seninle asla olmam” gibi nükteli serzenişlerde bulunsa da seçim sonrasında azınlık hükümeti ve adi bir koalisyonun ülke için iyi olmayacağı kanaatine varmış olacaklar ki artık koalisyon için şartlarını saymaya başlamışlardı.

Siyaset: Bir Yalan Söyleyebilme Sanatı

Bir de işin görünmeyen tarafı vardı ki o da koalisyona girecek olanın, hükümet partisi olma havası, gücü ve imajıydı. Kim ne derse desin, bu hiçbir muhalefet partisinin göz ardı edebileceği bir fırsat değil. Yani şimdi herkes, “ben istemem yan cebime koy” havasında gezinse de halkın unuttuğu bir gerçek vardı ki siyaset dediğiniz kurumun yapabildiği en iyi sanat, yalan söyleyebilme sanatıydı. Evet, siyasetsiz olmaz ama siyasetçinin lafına güven de olmaz. Bugün yapmam diyen yarın o işi yapanların en önünden yer alırdı. O yüzden şimdi eline geçen hükümet gücünü kullanmak için bütün partiler naz yapacak, sonrasında taze bir gelin edası ile hükümete yanaşacaklardı. İşin düşünülecek tek tarafı kabine konusunda anlaşmaktı.


Masadan kalkmaya hazırlanan Salih, içten içe düşünmeye başladı. Kaygılanacak bir şey yoktu. Gizli saklı el altından kulak arkasından iş yürütme dönemleri eskide kalmıştı. Herkes ne olacağını artık evvelden kestirebilecek kadar kendini ve halkını tanıyordu. Koalisyonlar kötülenecek, sonra koalisyona gidilecek, çıkan her sıkıntıda herkes karşısındakini suçlayacak, olmadığı yerde erken seçim süreci işletilecekti. Sonuç, sadece siyasilere yarayacak, işin kahrını sıkıntısını çekense millet olacaktı. Bu süre zarfında herkes yapabileceğini yapmak için uğraşacaktı. Malum krallık, elden gitmeden ne koparsan kardır mantığıydı… Diyecek tek söz, Allah millete sabır, seçmene doğru yöneliş ve insanlara bolca huzur nasip etsindi…