AKP’nin Suriye Politikasındaki Zikzakları

AKP, iktidarı döneminde izlediği dış politikadan dolayı başta Suriye olmak üzere  birçok komşu ülke ile “sıfır sorun”dan “sıfır komşu”ya gelmiştir. Bu yazımızda Türkiye’nin Suriye politikasını analiz edeceğiz.

esad erdoğan esed suriye ışid

AKP’nin Suriye Politikasındaki Zikzakları

Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı’na geldiğinde dış siyaset ile ilgili ilk söylemi şu olmuştu: “Sıfır sorun”. Bu politikaya şu an baktığımızda çok da başarılı olmadığını görmekteyiz. Bunun tabiki çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Öncelikle Ortadoğu’da var olan, ortaya koyulan yanlış atılan adımlar… Bu yanlış atılan adımların en başında da Suriye geliyor.

Bu durum dün olduğu gibi, çok yakın geçmişe kadar da böyleydi. Hafız Esad ile yoğun devam eden ilişkiler, oğul Esad ile de devam etti. Bu ilişkiler kimi zaman kırılgan bir zeminde ilerledi, kimi zaman da beklenilen bir diplomatik  ilişkiye dönüştü. Hafız Esad ile yaşadığımız “su sorunu” ve “PKK sorunsalı” oğul Esad’ın başa gelmesiyle siyasi yumuşamaya dönüşmüştü. Öyle ki Recep Tayyip Erdoğan Başbakanken Suriye ile 2009 yılında vize uygulaması kalkmış, bayramlaşmalar daha kolay hale gelmişti. Hatta bu diplomatik ilişkiler zamanla Erdoğan ve Esad ailelerinin de yakınlaşmasını sağlamıştı. Bodrum’da birlikte yapılan tatilde de buna örnek gösterilebilir. Bir süre sonra bu ilişkiler altüst oldu.


images (1)
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)

Bugün yoğun olarak gündemde var olan “üst akıl” Amerika’nın, Türkiye’ye uluslararası Suriye emri bir anda herşeyi değiştirdi. Türkiye’nin o andan itibaren Suriye’ye daha saldırgan politika izlemesine ve ilişkilerin bozulmasına neden oldu. Suriye halkının “demokratik talepler”i bahanesi ile ortaya çıkan Suriye’deki ayaklanma, Türkiye tarafından da destek görünce iki ülke yönetimi arasında da ipler gerildi. Bahaneydi; çünkü, sonuçta gerçekleşmesi gereken bir BOP vardı. Bunun için de herşey zamanla yerli yerine oturuyordu. Önce ABD, 2003’de “Saddam’ın kimyasal silahı var!” ve halka, “Size demokrasi getireceğiz!” bahanesi ile Irak’a girdi ve sonraki süreçte ise Irak’da fiili bölünme süreci hızlandı. 2010 yılında da “Arap Baharı” diye nitelendirilen Ortadoğu’daki kaotik kriz… Pazıllar birleştirildiğinde sürecin nereye evrildiği görülmektedir.

ABD’nin uzun vadede gerçekleştirmek istediği, dünün Başbakanı Erdoğan’ın da dediği gibi “Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi”ni hayata geçirebilmektir. ABD’nin önünde son aşamada en büyük engel Suriye ve İran’dır. Türkiye, zaten ABD’nin bir piyonudur. Bugün ABD, Suriye ve geçmişi Pers İmparatorluğu’na dayanan İran’ı devirebilmiş olsa ondan sonraki hedef Türkiye’dir. Aslında Türkiye, bugün Esad’ın yıkılmasını isteyerek emperyalist güç ABD’nin değirmenine su taşıyıp, kendi bindiği dalı da kesmeye çalışmaktadır.

Esad’ı Devirmek Kolay mıdır?

Suriye’nin devrilmesinden sonra sıranın kendisine geleceğini bilen İran, Esad’ın başta kalması için büyük çaba göstermektedir. Esad peki çok mu önemlidir değerli okurlar? Evet, çok önemlidir. Nedeni ise Esad bir Nusayri (Arap Alevi’si) , yani Şii’dir. Suriye’de Nusayri’ler ülkenin % 13’lük kısmını oluşturmaktadır. % 74’ünü Sünni halk, % 10’unu Hrıstiyan ve  % 3’ünü de Dürzi’ler oluşturmaktadır.

İran’ın dini yapısı nedir? % 90 Şii, % 8’i Sünni, % 2’si ise diğer inanca sahipler. İran’ın temel düşüncesi Esad’ın devrilmesi değildir. Devrildiği taktirde Esad’ın yerine kimin geleceğidir. Esad’ın devrilmesinin devamında kuvvetle muhtemel bu kişi Sünni inanca sahip birisi olacaktır. Sünni birinin gelmesi demek de İran gibi güçlü bir Şii Devleti’nin Ortadoğu bataklığında yalnızlaşması demektir. Bu da sıranın kendilerine geldiğinin kanıtı olacaktır. Bu yüzden İran, bundan sonra da daima Esad’ın yanında yer alacaktır.

Esad’ı devirmenin bu kadar kolay olmamasının nedeni sadece İran mı peki? Tabiki hayır. Şöyle düşünebilirsiniz: Bir yanda ABD, Türkiye, İsrail’den oluşan Batı Bloku; diğer yanda ise Rusya, Çin, İran ve Suriye’den oluşan Doğu Bloku. Bu blokları düşünsel anlamdan çok, siyasal ve ekonomik düzlemde düşünebilirsiniz.


Türkiye’nin Suriye ile yaptığı mücadele aslında bu Doğu Blokuna karşı yürütülen mücadeledir. Yani değerli okurlar, uluslararası diplomasi zemininde Türkiye’nin yanında ABD var ise Suriye’nin yanında da Rusya gibi bir “model güç” vardır. Örneğin hatırlanacağı üzere Rusya daha önceki yıllarda psikolojik olarak dünyaya bir mesaj verdi. Neydi peki o mesaj? Rusya 2011 yılında Akdeniz’e 3 savaş gemisi gönderdi. 2013 yılında yine tatbikat adı altında Suriye’ye destek amaçlı 4 savaş gemisi gönderdi. 2014 yılında yine sınır ihlali yapan Suriye uçağını düşüren Türkiye’nin bu müdahalesine karşılık hemen ardından Rusya 3 savaş gemisini Akdeniz’e gönderdi. Yani değerli okurlar Suriye orada yalnız değil. Yanında, köklü geçmişe sahip bir Şii İran Devleti, diğer yanda çok güçlü bir ekonomiye sahip Çin Devleti, diğer bir tarafta da dünyanın ikinci süper gücü Rusya var. Suriye’ye saldırırken de bunları göz ardı etmemek gerekiyor.

Türkiye’nin Suriye’ye Mezhepsel Yaklaşımı

Özellikle Erdoğan’ın Arap Baharı ve sonrasındaki komşu ülkelere karşı mezhepsel tutumu dikkat çekmektedir. Bunu nereden çıkarabiliriz? Bunu AKP ya da diğer bir değişle Erdoğan iktidarının dışişlerinde izlediği politikadan çıkarabiliriz. Suriye konusunda Erdoğan, daha önce Esad’a “Halkın haklı taleplerine cevap ver, ciddi reformlarla halkının karşısına çık!” demişti ve zaman içerisinde ortaya koyulan belgeli görüntülerle Türkiye’nin Esad’ı devirmek için önce El Kaide’ye sonra Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) en sonunda da IŞİD’e yardım ettiği ortaya çıkmıştı.

indir

Suriye’de halkın tepkisini haklı bulan Erdoğan, peki neden Bahreyn’deki halkın çığlıklarına karşılık vermedi? Bahreyn’de halkın % 45 Sünni, % 55’i Şii’dir. 2011 yılında baskı altındaki Bahreyn’deki Şii halkı, Sünni monarşiye karşı ayaklanmış ve ülke yönetimi, Şii kesimi  şiddetle bastırmıştır. Erdoğan ve AKP’nin bu noktada herhangi bir tepkisi olmamıştır.

Yemen’de ne oldu peki? 2014 yılında Yemen’in kuzeyinde Ensarullah’ın  (Husiler) başlattığı hareket 2015 yılında Sana’yı ele geçirmesiyle sonuçlanmıştı. Daha sonra 10 Sünni ülkesinin Yemen’e yaptığı “Kararlı Fırtına” operasyonuna Türkiye’den de destek verilmişti. Husiler Şiiliğin Zeyyidiye koluna bağlıdır diyebiliriz.

Suriye’de Esad’ın devrilmesinde ısrar eden ve “Emevi Camisinde bir hafta sonra namaz kılacağız!” diyen Türk yetkilileri daha sonra Okyanus ötesinde Obama’nın beyzbol sopasını göstermesi ile Suriye konusunda ısrarını bir süreliğine durdurmak zorunda kaldı.

Kürtler mi yoksa IŞİD mi?

Tüm bunların dışında düne kadar IŞİD’e terör örgütü denmezken ve örtülü şekilde yapılan destekler IŞİD’in Suriye’de, Irak’da çok daha güçlenmesine neden oldu. Hatta Irak’ta El Maliki’nin iktidardan çekilmesine neden olmuştu. IŞİD’in güçlenmesine engel olamamakla birlikte birçok Türkmen, Alevi kesimin ölümüne neden olmuştur IŞİD! Kobani öncesinde destek sağlayan Türk hükümetinin yetkilileri bir anda “Kobani biz; biz Kobani’yiz!” oldu ve Peşmerge’nin ülke içerisinden geçmesine izin vererek Kürtlere “Sizin yanınızdayız” imajı verildi. Tam anlamıyla ters düz oldular!


Kısaca “sıfır sorun” diye yola çıkan ülke yönetimi dış politikada tam anlamıyla yalnızlaşmış, neredeyse “sıfır komşu”ya neden olmuştur. Böylece AKP’nin ülke içerisinde kendi vatandaşına yaptığı ötekileştirme politikasını uluslararası kamuoyunda komşularımız bize yapmıştır.


 

Erdal Kişioğlu
Kişioğlu, zıt düşüncelere sahip kişilerle tartışmayı seven ve her olaya bilimsel olarak yaklaşıp, olaylara septik yaklaşmaktan kaçınmayan biridir. Olayları derinlemesine incelemeyi ve yanlışın ortaya çıkarılıp doğruya nasıl ulaşılacağı konusunda fikir üretilip bunun üzerinden felsefe yapılmasını arzulayan biridir. Etik, ahlaki ve hukuki sınırları aşmadan herkesin, her ortamda eleştirilmesi taraftarıdır. Dogmatik düşüncelerden uzak; sormayı, sorgulamayı kendisine görev edinmiş ve bunun çabası içerisindedir… Her türlü bilgi alışverişine açık; farklı görüşlerin çarpıştıkça büyüyebileceğine ve kolektif düşünsel ürünlerin ikamesinin de olabileceğine inanmakta; halk için, halk yararına olan her şeyin de yanındadır…