Din Sizsiniz!

Tarihin yakın geçmişinde yer alan Ramazan ayının hoşgörüsünü, misafirperverliğini, yardımseverliğini unutmuş yıllara gidiyoruz. Ölümler, acılar ve gözyaşları…

islam hoşgörü dini oruç müslüman ramazan

Din sizsiniz!

Tarih: 3 Mayıs 1987

Türkiye’de darbeden çıkalı 7 yıl olmuş, anayasasını yapalı ise 5 yıl olmuştu. 1987 yılıydı ve birçok yasaklı siyasetçinin tekrar siyasete döndüğü 29 Kasım’daki genel seçimlere 6 ay kalmıştı… 3 Mayıs’ta Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğrencisi genç üniversiteli Mehmet Şirin Tekin üniversite kampüsünün hemen karşısındaki kafede otururken 30 kişilik bir grup tarafından bıçaklanarak öldürüldü. 5 kişi ise ağır yaralanmıştı… Mehmet Şirin’in kabahati (!) oruç tutmuyor oluşuydu… Onu, bu hayattan alan tek neden buydu!..

Mehmet Şirin Tekin bir Alevi genciydi…


Tarih: 7 Ocak 1998

Geleceğe umutla, ümitle bakan iki genç, Anadolu sıcaklığının yaşandığı Malatya’nın misafirperverliğine bırakmıştı kendini… Onlar İnönü Üniversitesi’ne gelecek planları yapmak için gitmişlerdi. Aileleri ise onların geleceklerine ışık tutmak için göndermişlerdi Malatya’ya… Onlar, Ümit Cihan Tarho ve Rıza Ali Payam…

Hava soğuk mu soğuk… Ayaz, insanı kendinden geçiriyor sanki… Soğuğu iliklerinize kadar hissediyorsunuz… 7 Ocak günü bu iki genç, üniversiteye gitmek için bekledikleri durağın yanında çeşitli kişilerce 1998 yılında bıçaklandılar… Ümit Cihan Tarho bu saldırıda hayatını kaybetti; Rıza Ali Payam ise tedavisi sonrasında hastaneden taburcu oldu.

Peki, neden mi bıçaklandılar?

Oruç tutmadıkları için…

Ümit Cihan Tarho, İnönü Üniversitesi’nde tarih eğitimi alan geniş bir bilgiye sahip, sevilen birisiydi. Arkadaşı Rıza ile yakın arkadaştılar… Bu tarihte Ramazan ayı kış dönemine gelmişti. Ümit ve Rıza bir köşede bekleyen bir grup tarafından oruç tutmadıkları için bıçaklı saldırıya uğradılar… Kimseye ne bir harekette bulunmuş ne de bir söz söylemiştiler; ki böyle bir şey olmuş olsa da bunun karşılığı bu olmamalıydı!.. Bu gençlerin de suçları (!) oruç tutmamalarıydı…

O genç çocuk, Ümit Cihan Tarho hayatını kaybetti. Tarho’yu bıçaklayanların arasında bulunan ve 20 yıl hapse mahkum edilen Kadri Kılıç 2003 yılında afla cezaevinden çıktı ve daha sonra kendisi 2009 yılında memleketi olan Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi Haydarhöyük köyündeki evinde kendini tavana asarak intihar etti…

Ümit Cihan Tarho da bir Aleviydi…

Tarih: 15 Ağustos 2010

Bu kez suçlu (!) Ali Arslan… Ali; 20 yaşında, Erzincanlı bir gençti.

Acemi eğitimini almış sıra usta birliğine gelmişti… Usta birliği belli olmuştu. Bu sefer adres Hakkari’ydi.  Ali, askerliğini yapıp bir an önce ailesine kavuşmayı bekliyordu. Bunun için günlerin geçmesini bekliyordu.

263-376
Ali Arslan

2010 yılının Ramazan ayı, Ağustos’a denk gelmişti. Ramazan ayında askerler tarafından Ali’nin oruç tutmaması sorgulanıyor, eleştiriliyordu “Neden oruç tutmuyorsun?” diye…

Ali, bundan rahatsız oluyor ve bu rahatsızlığını da ailesine bildiriyordu. “Hor görülüyorum burada!” diyordu.


Ve 15 Ağustos’ta bir askerin kurşunu kışlada yankılandı. Ali; kurşunla, oruç tutmadığı gerekçesiyle başından vurularak öldürüldü. Ali’nin cenazesi Erzincan’ın Palanga Köyü’ne getirilip orada toprağa verildi…

Ali’nin öldürülmesi TSK tarafından basına sızdırılmamaya çalışıldı. Bir süre öyle de oldu; ama gördüğünüz üzere bugün her şey ortaya çıktı..

Ali de bir Aleviydi…

Gördüğünüz üzere oruç tutmayan “dinsiz” muamelesi görmüş ve her bir genç belirli aralıklarla öldürülmüştür… Sanki “Kızılbaşların (Alevilerin) katli vaciptir!” diyen Osmanlı Şeyhülislamı Ebu Suud dönemi yaşanıyor…

1.6 milyar İslam aleminin mübarek ayı diye nitelendirdiği Ramazan ayı içerisindeyiz değerli okurlar… Müslümanlığın içerisinde de birçok dini kol, çeşit vardır. Alevi, Şii, Caferi, Sünni… Sünni inancı da biliyorsunuz kendi içinde dört kola ayrılıyor Hanefi, Şafi, Maliki, Hambeli gibi. İslam’daki bu inanç sistemi, kendi kollarında daha da çeşitlendirilebilir ülkelerin inanç yapısına göre… İslam, aslında bir inançlar bütünü, cümbüşüdür. Aynı dine inanıp kendi içinde çeşitli inanç ritüelleri olan bir gökkuşağıdır…

Oruç nedir peki? Oruç, sadece yememek, içmemek midir? Oruçta, aynı zamanda eline, gözüne, diline sahip olmamak yok mudur? Orucun da kendi içinde bir bütünlüğü, bir ahengi vardır…

Yukarıda çeşitli örnekler verdim… İnsanlar oruç tutuyor, sevap kazanıyor; ancak başka bir tarafta “hoşgörü, özgürlük” dini olan İslam’da yaratıcının vermiş olduğu canı kendileri alıyorlar… Kendi içinde bir tezatlık yaşıyorlar. Bugünkü Ortadoğu’da oruç tutan Müslüman El Kaide, IŞİD gibi radikal (güya) İslamcıların yaptıklarını görüyorsunuz. İnsanları diri diri yakıyor, başlarını kesiyorlar. Aslında günahın daha büyüğünü işliyorlar. Alın size Kur’an-ı Kerim’den örnekler:

“Kim bir cana kıymamış ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir kimseyi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur” (Maide: 32)

“Kim bir mümini kasten öldürürse, onun cezası, içinde devamlı kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lanetlemiş ve büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa: 93)

İslam bir özdür. İşin ehli de bu özü yakalamaktır.

“Hararet nardadır, sacda değildir. Keramet baştadır, tacda değildir. Her ne arar isen kendinde ara. Kudüste Mekkede Hacda değildir.” (Hünkar Hacı Bektaş Veli)

Yani, size emredilen ibadetleri yerine getirecek olan yine sizlersiniz. Ancak, öncelikle Hünkar’ın dediği gibi önce “sen”; sonra “sen” ve “ben”den oluşan “biz” olmayı öğrenmeliyiz. Bunu yaptığımız taktirde İslam’daki bu ayrımlar, o zaman iç içe geçmiş bir “ebru”ya dönüşür… Bir olunur, iri olunur, diri olunur…

Nesimi’nin de dediği gibi “En-el Hak” düşüncesi ile yola çıkıp Hakkın bir parçası olduğumuzu unutmadan ve sadece ona karşı yükümlülüklerimiz olduğunu bilerek yaşamalıyız. İşte o zaman İslam’ın özünü yakalar ve Hak için pervane oluruz…


Kısacası İslam’da; din, sizsiniz!.. Ancak bu şekilde Hakkı arayabilir; Hakka, yaklaşmış olursunuz…


 

Erdal Kişioğlu
Kişioğlu, zıt düşüncelere sahip kişilerle tartışmayı seven ve her olaya bilimsel olarak yaklaşıp, olaylara septik yaklaşmaktan kaçınmayan biridir. Olayları derinlemesine incelemeyi ve yanlışın ortaya çıkarılıp doğruya nasıl ulaşılacağı konusunda fikir üretilip bunun üzerinden felsefe yapılmasını arzulayan biridir. Etik, ahlaki ve hukuki sınırları aşmadan herkesin, her ortamda eleştirilmesi taraftarıdır. Dogmatik düşüncelerden uzak; sormayı, sorgulamayı kendisine görev edinmiş ve bunun çabası içerisindedir… Her türlü bilgi alışverişine açık; farklı görüşlerin çarpıştıkça büyüyebileceğine ve kolektif düşünsel ürünlerin ikamesinin de olabileceğine inanmakta; halk için, halk yararına olan her şeyin de yanındadır…