Ülkemizde siyasi, sosyal ve ekonomik olmak üzere birçok problem var. Saymaya kalksak dilimiz damağımız kurur, yazmaya uğraşsak kâğıt biter kalem tükenir. Ama neyse ki bu ülkede yaşayan her vatandaş, ülkedeki kötü gidişatı değiştirecek parlak bir fikre sahip (!)
Acaba gerçekten öyle mi?
Yoksa eskiye nazaran milletçe daha fazla mı “laf olsun torba dolsun” cu konuşur olduk?
Orasını bilemem ama kabul etmeliyiz ki son 200 yıldır Doğu medeniyetinin kalıtsal bir özelliği haline gelen “sadece tüket” anlayışı ne yazık ki işleri daha da kötüye götürüyor.
Dünya ile aramızdaki uçurum
Gelişen teknolojiye ayak uyduramıyoruz. Çünkü yeryüzü insanıyla aramızda derin bir uçurum var. Dünya ile sosyal ve ekonomik bakımdan entegre olamadığımız gibi dünya ile aynı şeyleri dahi düşünemiyoruz. Daha vahim olansa, dünya ile aynı şeyleri düşleyemememizdir.
Sokaktaki insan, teknolojinin gelişip gelişmediğini piyasaya çıkan son model akıllı telefonlara eklenen yeni bir özellik veya popüler olan sıra dışı bir mobil uygulama sayesinde fark etse de aslında teknolojinin gelişip gelişmediğini test etmenin daha farklı yolları var. Lakin biz bunlarla ilgilenmiyoruz. Çünkü ülkece çok daha önemli ve hayati meselelerle uğraşıyoruz. Örneğin “koalisyon kurulacak mı?”, “sakız çiğnemek orucu bozar mı?” gibi…
Siyasi ve hatta sosyal her konuda yaşanan gereksiz kutuplaşma ve gündemi meşgul eden olağanüstü basit ve oldukça sıradan konular yüzünden gerçeklerden uzaklaşıyoruz. Oysa yeryüzü insanı gerçeğin peşinde koşuyor. Sanayi devriminden bu yana gerçeğin peşini hiç bırakmayan Batı ile günübirlik hesaplarla ilgilenmeyi maharet sayan bizler arasında hiç şüphesiz çağ farkı var.
Gerçekleri görmemiz gerekiyor
7 Haziran 2015 gece yarısından bu yana her köşe başında, metroda, otobüste, tıka basa dolu metrobüslerde, üniversitede, vergi dairesinde, fatura ödeme merkezlerinde, bankada, aile arasında, kaldırımda otururken, hastanede sıra beklerken, Facebook’ta, Twitter’da, internette içerik olan her yerde, tüm sosyal mecralarda kısacası sanal veya gerçek fark etmeksizin her yerde ve her ortamda koalisyon konuşuluyor.
Hâlbuki bunca lakırdıya rağmen siyasiler hükümet kurmak adına net bir tavır ortaya koymuş değil.
Bu ülkede takım tutar gibi parti tutmayı maharet sayanlar olduğu müddetçe ve topluma göz göre göre hakaret eden politikacılara alkış tuttuğumuz sürece koalisyonun kimler arasında olacağı aslında pek de mühim değil.
Dün ne yediğini unutan, kitap okumayı utanılacak bir şey olarak gören, üretmeyi, yazmayı, bilim yapma isteğini küçümseyen bir toplum olduk. Yani daha kendi içimizde uzlaşamıyoruz ve daha kötüsü kendimizle barışık değiliz. Bu hazin durumun tek bir nedeni var; “duyarsızlık.”
Duyarsızlık kaybettirir
Kendimize, ailemize, dostlarımıza, ülke istikrarını bozan her tavra ve söze, haksızlığa, 50 yıldır kapısında beklediğimiz AB üyeliğinin niçin gerçekleşmediğine, tarihimize, coğrafyamıza, iki adım ötede açlıktan ölen çocuklara, hastanelerde yaşanan doktor katliamlarına, kadın cinayetlerine, 2015 dünyasında çeşmesinden su akmayan köylere, tabela üniversitelerindeki yetersiz akademik kadroya, ilkokul ve liselerde verilen eğitimin kifayetsizliğine, korsan kitaba, ağaç kıyımına, doğayı kirletenlere, adım başı karşımıza çıkan dilencilerin son yıllarda niçin arttığına, uyuşturucu kullanan çocuklara, alkol komasına giren liselilere, sigara yasağını delen mekânlara, işini iyi yapmayan memurlara, geç gelen otobüslere, hız sınırını aşan metrobüslere diyor araya “ve” bağlacını koyuyorum. Gördüğünüz gibi listeyi uzatmak mümkün. Devamını getirmekte zorlanmayacağınıza eminim. Şu an dahi bunları okurken, listeye eklemek istedikleriniz olmuştur.
Tüm köşe başlarının cahil ve iş bilmez adamlarca tutulduğu, kariyerin değil “dayı” nın referansıyla mevki sahibi olunan bir memleket burası.
O halde bu ülkenin bir vatandaşı olarak kötü gidişata bir dur demek için ilk iş olarak “duyarlı” olacağız. Gerisi çorap söküğü gibi gelecektir. Başkasını beklemeyin, “duyarlılık” yarışına siz öncülük edin.
Burası demokratik bir ülke. Yanlışlara, doğru biçimde ve ısrarla müdahale edersek her şey düzelir.
Unutmayın, “duyarsızlık” kaybettirir.
Daha fazla duyarlılık içinse yalnızca tek bir sorumluluğunuz var; gözümüzü açmak ve “okumak!”