Türkiye’de 1980 darbesinin etkileri devam ederken, İtalya’nın Sanremo Müzik Festivalinde Al Bano ve Romina Power tarafından seslendirilen “Mutluluk” şarkısı tüm dünyanın dilindeydi. Felicita!..
Al Bano ve Romina, Felicita şarkısındaki mutluluğu şu şekilde anlatıyorlardı:
“Felicita e tenersi per mano andare lontano.
Mutluluk, el ele tutuşarak uzun süre yürümektir
La felicita e il tuo squardo innocente in mezzo alla gente.
Mutluluk, masum bakışındır insanların arasında
La felicita e restare vicini come bambini.
Mutluluk, yakın durmaktır çocuklar gibi
La felicita.
Mutluluk, mutluluk…”
Henüz çocukluk dönemlerimdi, günlerden hangi gündü? Hatta, yıl olarak hangi yıldı tam olarak hatırlayamıyorum.
TRT’nin siyah-beyaz yayın yaptığı seksenli yıllardı…
O gün, evimizdeki siyah-beyaz televizyonun arıza yapmadığı nadir günlerden biriydi. Bu mutlulukla televizyon izlerken bir süre sonra adeta içimdeki o mutluluğu yok eden Vangelis’in “To The Unknown Man” müziği eşliğinde Ertürk Yöndem’in programı başladı.
Ertürk Yöndem, program gereği elinde mikrofonla sokaklarda dolaşıyor, halkla kısa röportajlar yapıyordu. Bir anda ekranda 12-13 yaşlarında küçük bir çocuk belirdi. Ertürk Yöndem’ in elinden mikrofonu kapan bu küçük çocuk, o dönem tüm dünyanın dilindeki Al Bano ve Romina’nın “Feliçita (mutluluk)” şarkısını söylemeye başladı.
Feliçita Mehmet
Şarkı bittiğinde ise mutluluk (felicita) şarkısını söyleyen çocuğun mutsuzlukla dolu hayat hikayesi çıktı karşımıza. Adanalıydı Feliçita Mehmet, annesi ikinci evliliğini yapmıştı, 2 öz, 5 üvey kardeşi vardı, aile içinde huzursuzluk büyüktü ve sonunda onu ve 5 kardeşini yetiştirme yurduna bırakmışlardı. Yetiştirme yurdunu da sevememişti, belki de kötü davranmışlardı küçük Mehmet’e.
Bir gün kendi ‘tabiriyle’ tatile çıkmaya karar verdi, tatil dediği de tehlikelerle dolu sokaklardı. Sokakların tehlikeli olduğunu o da biliyordu, “Sokaklar tehlikeli, her çeşit insan var. Benim ise köpeklerim var, onlara saldırır, korurlar beni. Hem kışın sarılırız birbirimize, ısıtırlar beni” diyordu Mehmet.
Peki böyle mi olmalıydı?
Anayasasında “sosyal” olduğu belirtilen bir devletin koruyamadığı küçük bir çocuğu, sokaktaki köpekler mi korumalıydı?
***
Yıllar sonra Feliçita Mehmet’i bulup birkaç kez daha çıkarttılar televizyona, yine “mutluluk” (felicita) şarkısını söylettiler, mutluluk nedir bilemeyen Mehmet’e…
Mehmet’in adını son kez gazetenin birinde okudum, “Feliçita Mehmet öldü” yazıyordu. Sonra düzeltmeler yapıldı, Mehmet ölmedi denildi. Hâlâ Feliçita Mehmet’i İstanbul’un karanlık sokaklarında mutluluk şarkıları söylerken görenler oluyormuş.
Feliçita Mehmet öldü mü yaşıyor mu bilemem, bildiğim şu ki, kendisine şarkının adını lakap olarak alan ancak felicita kelimesinin anlamı olan “mutluluğu” yaşamamış binlerce sokak çocuğundan birisi olarak kaybolup gitti Mehmet.