İktidar Uğruna Feda Hutbesi

Diyanet İşleri Başkanlığı, camilerde okuttuğu Cuma Hutbesi’nde, kişinin kendini feda edeceği değerler konusunu muhtemelen şehit cenazelerinin çoğaldığı ve insanların tepki verdiği bir zamanda ele aldı.

“İmanın Tezahürü: Fedakârlık ve İsar” başlığını taşıyan hutbede “Milli ve manevi değerlerimize karşı fedakarlık, yeri geldiğinde din için vatan için bayrak için, ezan için, namus için ve yarınlarımız için candan, anadan yardan geçebilmektir”

Hutbe- İndigo Dergi-Bayram Sarı
Diyanet İşleri Başkanlığı, camilerde okuttuğu Cuma Hutbesi’nde, kişinin kendini feda edeceği değerler konusunu muhtemelen şehit cenazelerinin çoğaldığı ve insanların tepki verdiği bir zamanda ele aldı. “İmanın Tezahürü: Fedakârlık ve İsar” başlığını taşıyan hutbede “Milli ve manevi değerlerimize karşı fedakarlık, yeri geldiğinde din için vatan için bayrak için, ezan için, namus için ve yarınlarımız için candan, anadan yardan geçebilmektir” ifadeleri kullanılarak, kabullenme algısı yaratılmaya çalışıldı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun , “Sizler ve bizler gerektiğinde bu vatan, bu vatanın birliği, bu milletin huzuru, gelecek nesillerin geleceğinin parlak olması için evlatlarımızı da kendimizi de feda etmeye hazırız” söyleminin Diyanetçe hazırlanan Hutbe haliydi!..


İslam dininin temel esaslarından birini oluşturan vatanseverliğin ve şehitliğin, İslami gerçekliğe göre de saygın kabul edilen, hatta emredilen bir nokta olduğunu Başbakan ve Diyanet Hutbesinde, inanan Müslüman kitleye anımsatıldıktan sonra, vatan uğrunda ölmenin, özellikle günümüz siyasal ortamında sorgulanması gerekmez mi?

Vatan dediğimiz de, sadece bir toprak parçasından ibaret olmayıp, vatan sınırları içinde bulunan maddi ve manevi bütün değerlerin olduğu, eğitim yaşantımız boyunca bizlere öğretildi. Sonra, vatan uğrunda savaşmanın, can ve kan feda etmenin ‘Gerçek Yurt Sevgisi’ olduğu tartışmasız bir tabu oldu. Vatan sınırları içinde bulunan toprak ve suyu, mal ve mülkü, nesil ve milleti, din ve mukaddesatı, namus ve haysiyeti, maddi manevi bütün değerleri uğrunda savaşarak can vermek, şehitliğin en gerçek hedefi gösterildi.

[quote]21 Haziran 1927 günlü 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nda “Askerlik hizmeti Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı her erkek için zorunludur.” ifadesi vardır. Bu kanuna göre her Türk erkeği zorunlu olarak da kendini feda edecektir. [/quote]

Feda, bir kültür olarak değil, inanç olarak ele alınmalıdır. Hasan Sabbah ve Haşhaşiler, feda kültürüne tarih boyunca örnek oluşturdu. “Hiçbir şey doğru değildir. Böylece her şey serbesttir.” Hasan Sabbah, Alamut Kalesi’nde müritlerine bir yanılsamanın, bir rüyanın içinde olduklarını telkin ederken, feda kültürünü inancın gerçek yollarını bulmak için araçsallaştırdı ve haşhaşın verdiği cesaret bir kapı oldu.

Hasan Sabah’a göre, kitleler her zaman belirsizliklerden korkarlar ve bu yüzden açık bir yalanı, ulaşılmaz gerçeklere yeğ tutarlardı.

Günümüzde, feda kültürü olarak değişime veya dönüşüme uğrayan herhangi bir gelişme olmadı. Kutsal bir dava uğruna ulaşılacak en yüksek mertebe halen şehadet ve cennetin anahtarına ulaşılabilecek değişmez yol! Kafire karşı cihad ya da Devrimci bir eylem, hedef ikisinde de aynıdır; kendini feda et, düşmanını öldür! Yeşil veya kırmızı bayrağın feda zihniyetini değiştirdiği doğru değildir. “Biz görmesek de görecekler var” anlayışı ve inancıdır geçerli olan!


Sol ideolojiyi benimseyen radikal örgütlerin feda kültürünü, her türlü birlikteliği, her türlü paylaşımı, ulusu, halkı, sınıfı, örgütü reddedip, dünyayı büyük bir köy, dünya halklarını da bu köyün sürüngenleri haline getiren emperyalist kültüre karşı bir direniş olarak algıladıkları; feda ruhu, devrimcinin her dönem içinde taşıdığı bir ruh olduğu; bunun hangi biçimi alacağı; zamana, koşullara göre değiştiği militanlara benimsetilmektedir.

Kuşatıldıklarında aynı ruhla teslim olmuyoruz diye haykırışları, fedadır. İşkencelerde ölümü göze alarak susmak, fedadır.

Yarım yüz yıla yakındır süren Kürt – Türk savaşı, yeniden alevlendirilip, ölümler çoğalırken; elinde canını kaybetmekten başka seçeneği olmayan halkın çocukları cennet ile kandırılmakta mıdır? Hutbe yeterli etkiyi göstermiş midir?

Demokrasinin karşısına yoksulluğu ve cehaleti koyduğunuzda, üretilen şiddetin sorgulamasının yapılması, absürt olmaya mahkumdur!

Zengin Kuzey dünyasının halkları, mültecilerin akını ile gettolaşan ırk ve dinlerin karşısında kendi ülkelerinde güvende olmadıklarını anladılar bugün! Radikal her örgütün militanı veya hücresi, dünyanın her yerinde kendisi ile birlikte diğer insanları da feda edebilmektedir!

Düzenli orduların, gelişmiş silahların yetersizliği savaşların sonunu getirmemektedir.

Emperyal çıkarların ürettiği çaresizliğin karşısına ölüm çıktı ve yaşam unutulan bir düş oldu! Barış çocuklara verilebilecek bir isim sadece!

İlgili yazılar


Sokaktaki Canlı Bombayı Tanıyor muyuz? – Ağustos 2015