Renklerin Başkenti Şanghay

“Az gittim uz gittim” kadar uzak bir şehrin hikayesi. Daha önce hiç görmediğiniz kalabalığıyla, renkli geceleriyle, yemeği, kültürü ve büyüleyici manzaralarıyla renklerin başkenti Şanghay…

renklerin şehri şanghay çin

Gökdelenlerin inadına daha da yükselmiş bulutlar arasındaki otel camı manzaramdan dışarıya bakıyorum. Burada her şey sıcaktan buharlaşırcasına alabildiğine yüksek. Şehir manzarasının sahibi gökdelenler siz seyrettikçe sanki daha da yükseliyor. 34’üncü kattayım. Manzara eşsiz. Akşamın parlament mavisi, şehrin yeni yanan rengarenk ışıklarına karışıyor. Davetkar ve merak uyandıran bir renk cümbüşü var aşağıda…

Yangtze Nehri deltası üzerine kurulmuş, Çin’in en büyük şehri olan Şanghay’dayım. Az gittim, uz gittim ve yaklaşık 12 saatlik uzun bir uçuştan sonra Şanghay’a varmış olmanın tatminliği ile gezime başlıyorum sonunda.


Başka bir gezegende miyim, yoksa sadece çok mu kalabalık?

Otelim, Şanghay’ın merkez caddelerinden biri olan Nanchang Road üzerinde. Neredeyse tüm markaların ve fastfood zincilerinin olduğu bir cadde burası. Şanghay’ı göreceğim ama aç kalmayacağım diyorsanız, bu caddeye zaten uğrayacaksınız.

“Kalabalık” Bu kelimenin kifayetsiz kaldığı bir insan seli var Şanghay’da. İnsan yoğunluğu diyerek bu olağan üstü durumu bilimselleştirmeden edilemiyor.

Hani gezip dolaşıp eğlenip “haydi biraz sessiz bir yerlere geçip kahve yudumlayalım” diyebileceğiniz bir şehir değil Şanghay. Yaklaşık 20 milyon yerlisi ve neredeyse bir o kadar da yabancı misafirleri ile sokaklarında yürümek, sanki sizin elinizde olmadan yabancı bir kafilenin göç mevsimine denk gelmişsiniz ve kapılıp gidiyorsunuz hissini uyandırıyor insanda. Yalnız kalmak mümkün değil Şanghay’da. Sakin, sükunet sahibi, mimiksiz Şanghay’lıların yalnızlığı kendi içlerinde aradıkları kesin.

Etrafınızdaki onlarca insanın bunca kalabalık içerisinde nasıl su gibi ve dingin hareket ettiğine inanamazsınız.

Şanghay’da son 20 yılın en sıcak günü

Ağustos ayı. Sıcak. Cadde boyunca bir aşağı bir yukarı yürümek arzusunda olan turist ruhuma dayanamasam da, kısacık mesafelerde uzun dondurma araları vermemek içten değil.


Şehir sanki eriyor. Havaya karışan milyonlarca Şanghay’lının nefesi ve şehrin ışıklarının nem ile tenime nüfus ettiğini hissediyorum. Burada, buralı olmak kolay gibi gözüküyor. Yaşam ağır. Zaman upuzun…

Sokakların kendine has bir kokusu var. Baharatın ve nemin birbirine karıştığı bu kokuya zamanla alışıyorsunuz. Hatta kaynaşıyorsunuz.

Siz ağır aksak yürüyüp, hafif sarhoş gibi etrafınıza bakarken cadde boyunca yanınıza satıcılar uğruyor. “Bag? Bag! Bag!”, “Watch? watch! watch!”, “Sex?” Şanghay’da daha önce adını bile duymadığım lüks markaların her kaliteden sahtelerini önünüze sermek için size kartlarını uzatıyorlar. Çanta ve saat ilginizi çekmiyorsa kararlı tüccarlar size “sex” sunuyor. Kadın ya da erkek olmanız, yalnız ya da sevgiliniz ile olmanız önemli değil. Bu sıcak şehirde havayı daha da ısıtmak için önünüze onlarca seçenek sunuyorlar. Tabi ki, sahte aksesuar satışları gibi bu da legal değil.

Şanghay’ın sakinleri yürümek dışında her şeyi yapıyor

Nanchang Road, alışveriş, yeme içme bir tarafa, şehir sakinlerinin kendilerini atıp delice hareket ettiği bir bulvar. Ben onca sıcak ve nemin ağırlığı altında yürüyemezken bu dingin ve sakin insanların nasıl oluyor da dans edip, neredeyse akrobasi yapabildiklerine inanamıyorum.

Genetik bir özellik olsa gerek. Obezitenin “o”sunun bile olmadığı minyatür insanlar şehri…

Bulvarın tam orta yerinde, bir grup orta yaşlı şehir sakinini görünce dayanamayıp duruyor ve fotoğraf çekmeye başlıyorum. Kimse istifini bozmuyor. 🙂 Değişik, kolay ama insanı cezbeden bir koreografi var ortada. Katılmaya çalışıyorum. Sonra öğreniyorum ki, bu hem stres hem de spor için yapılan zevkli bir etkinlik, isteyen katılıyor, koreografi hep aynı, her geçen akşam öğrendikçe profesyonelleşiliyor.

Rengarenk bir bulvar Nanchang. Çeşit çeşit insan, şaşılacak onlarca şey ve bavula atılacak ucuz, ilginç hediyelik eşyalar… Yürüyüp, yürüyüp bitirilecek gibi değil yani.


Zaman akıyor. Sıcak hala bulvarın ışıklarını eritip üzerime akıtıyor. Bu kalabalık sabaha kadar dağılacak gibi değil derken, birden boşalan sağanak yağmur, bulvarı önce renkli, süslü şemsiyelere daha sonra da sakinliğe taşıyor. Bulvar su olup akıyor sanki. Yerler tertemiz. Hava mis. Sabaha az kalmış. Elimden düşüremediğim su şişem ve ben birlikte otele doğru giderken, sabahın erken saatleri için gezi planları yapıyorum kafamda. Yeni bir sıcak güne uyanmak için, klimalı modern kaleme tırmanıp, kendimi yatağa atıyorum.

Pet Shop Boys: 1981 yılında başlayan elektronik müzik yolculuğu


Duygu Tunç Yontucu
ITU İnşaat Fakültesinden mezun olduktan sonra, sırası ile Boğaziçi Ünv. ve Marmara Ünv. sinde Yönetim/Organizasyon ve Pazarlama eğitimleri alarak, mezun olduğu mühendislik alanı dışında, reklam ve pazarlama sektöründe çalışmaya başladı. Müziğe ve fotoğrafa olan tutkusu çok küçük yaşlarda ortaya çıktı. Edebiyatın yaşamı olduğunu söyleyen yazar yazmayı ve okumayı seviyor. Kadın Çıkıntıları adı altında bir şiir kitabı ve yine aynı isimde bir blogu var. Fotoğrafla da ilgileniyor. www.duygutunc.com adı altında bir fotoğraf sitesi mevcut. IFSAK üyesi ve sergi hazırlığı içerisinde. Müzik ile piyanosu en iyi arkadaşları arasında.