7 Haziran Genel Seçimleri’nin öncesi ve sonrasında öyle şeyler yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor ki hangi olaya nasıl yorum yapacağız ya da nasıl anlamlandırılmalı gerçekten zor… Bir tarafta “Çözüm Süreci” diğer yanda “hükümet kurma” süreci…
Seçim Süreci Yolunda AKP-HDP Restleşmesi
Belirli yaşın üzerinde olanlar 1980 Darbesi’ni hatırlayacaktır… Ülke kan gölüne dönmüş, insanlar yol kenarlarında birbirlerini sağcı mısın, solcu musun diye sorguluyor ve ardından kişinin düşüncesine göre cezasını kesiyorlardı!..
O günlerde Başbakan, geçen aylarda hayatını kaybeden Süleyman Demirel… Ülkede, bir tarafta yoksulluk, diğer tarafta önemli isimlerin suikasta uğraması ve kitlesel katliamlar…
Yaşanan bu olayların darbeye zemin hazırladığı söylendi yıllarca… O gün gelip çattı ve Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’in 12 Eylül darbesi gerçekleşti. Darbeden sonra yıllarca Süleyman Demirel’in de sorduğu şu soru ortaya çıktı: “11 Eylül’de oluk oluk akan kan, 12 Eylül’de nasıl bıçakla kesilir gibi durmuştu?”…
Darbeden sonra Kenan Evren’in, “Darbenin olgunlaşmasını bekledik!” açıklaması…
Bu olayda acaba gerçekten yaşanan olaylar mı darbeye zemin hazırlamıştı; yoksa darbenin gerçekleşmesi için bir şeylerin mi zemini hazırlanmıştı?…
Bu olaydan 35 yıl sonra, yıllarca “Kardeşlik Projesi”, “Barış Süreci”, “Çözüm Süreci” diye adlandırılan Türk ve Kürt kimliklerinin refahı için ilerleyen süreç, 7 Haziran’a kadar güllük gülistanlık giderken, neden bir anda bıçak gibi kesildi ve tekrar şehit cenazeleri gelmeye başladı?
Şimdi, gelin biraz beyin fırtınası yapalım…
Çözüm süreci ne oldu da çatışma sürecine dönüştü?
2015 yılının Mart ayının başında AKP-HDP arasında 10 maddelik Dolmabahçe mutabakatı yapıldı…
Mutabakat sırasında AKP’li Yalçın Akdoğan o gün fotoğraflarda ön sıralardaydı…
Daha sonra yine Mart ayının ortasında HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’tan, tarihin belki de en kısa Meclis Grup Konuşması geldi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik şu açıklamayı yaptı: “Seni Başkan yaptırmayacağız!”
O dönemde toplumda, HDP’nin barajı geçemeyeceği öngörüsü güçlüydü. Mutabakat ve Demirtaş’ın barışa yönelik açıklamalarından sonra anketler yapıldı; anketlere göre HDP oyları % 10-11 bandında seyretmeye başladı. Hatırlayalım, Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlık yarışındaki oyu % 9,78 idi.
HDP’nin o gün için seçimlerdeki hedefi 72 milletvekili çıkarmaktı…
Selahattin Demirtaş’ın “Seni Başkan yaptırmayacağız!” açıklamasından bir ay sonra 18 Nisan’da, Ankara’da HDP binasına silahlı bir eylem gerçekleşti. Bu olayın hemen ardından yine HDP’nin Adana ve Mersin’deki teşkilatlarına eş zamanlı eylemler gerçekleşti. 6 Haziran’da, Diyarbakır’da HDP’nin 7 Haziran seçiminden önceki son mitingi gerçekleşecekti ve burada da bir IŞİD’li canlı bomba ortaya çıktı, miting yapılamadı…
Buraya kadarki olan olaylarda dikkat edildiğinde Kürt partisi olan HDP’ye yönelik saldırılar ön plana çıkıyor… Bu olaylar yaşanırken toplumun alt katmanlarında çeşitli tartışmalar ortaya çıktı. Kimine göre eylemleri HDP, oylarını “mağdur edebiyatı” yapmak ve oy için kendisi gerçekleştiriyor; kimine göre ise HDP’nin öngörülemez yükselişini durdurmak için birileri bu olayları gerçekleştiriyordu. Burada önemli bir noktaya değinmek gerekiyor…
Bu eylemleri HDP gerçekleştirmiş olsaydı, ülkede tek başına iktidar olan “AKP hükümeti ne yapıyor?” sorusu sorulmaz mıydı? Düşünün bir kere, tek başına iktidarsınız ve tüm bakanlıklar, tüm emniyet birimleri, Milli İstihbarat Teşkilatı tamamen sizin elinizde olacak ve siz bu olayları ortaya çıkaramayacaksınız? Bu birimlerle tek vücut olup olayları ortaya çıkaramıyorsanız (çıkarmak istenmiyorsa o başka!) size ancak gülerler!..
Bu olaylarda HDP kendi eliyle kendi insanına eylem gerçekleştiriyorsa bu kadar güçlü ve tek başına olan iktidar, bu eylemleri ortaya çıkarıp Kürt halkına “İşte, size bunları yapanlar sizin oy verdiğiniz insanlar!…” demez miydi? Sonuçta böyle bir şeyde, iktidar partisinin de oy oranı artacaktır, değil mi?
Olanlar, yaşananlar yaşandı ve HDP, 7 Haziran 2015’te istediği, amaçladığı 72 sandalye sayısının da üzerine çıkarak, seçimlerden % 13 oy aldı ve 80 milletvekiliyle meclise girdi…
8 Haziran’da AKP’li Yalçın Akdoğan’ın “Çözüm sürecinin bundan sonra filmini çekerler!” açıklaması geldi…
8 Haziran’da AKP’li Burhan Kuzu’nun “Millet kaosu tercih etti; hayırlı olsun…” açıklaması…
7 Haziran’dan sonra hatırlayacağınız üzere 32 kişinin hayatını kaybettiği emniyetin, MİT’in ortaya çıkaramadığı (!) Suruç patlaması ve ardından PKK eylemleri ile ortaya çıkan şehitlerimiz…
Devlet olarak ne yaptık gelen şehitlerimiz için? Gittik Kandil’i, Rat’ı, Metina’yı, Gare’yi, Haftanin’i, Havaşin’i bombaladık… Bu saldırılarda çeşitli haberler çıktı. 200 küsur, 300 küsur PKK’lı öldürüldü diye…
Değerli okurlar, biz bu yerleri daha önce de çok vurduk, F-16’lar çok kez bu yerlere bomba yağdırdı… Sonuç ne peki? Sonuç; dün olduğu gibi bugün de aynı! Sıfıra, sıfır; elde var sıfır!..
Konumuz terörün nasıl bitirileceği değil. Bunu başka bir yazımızda tartışırız. O yüzden devam ediyorum…
Suruç’taki patlama 20 Temmuz’da gerçekleşti…
20 Temmuz’da Suruç’ta hayatını kaybeden ve gençlerin gideceği Kobani’de de Suruç’la eş zamanlı bir patlama meydana geldi ve orada da 27 kişi hayatını kaybetti ve 100’ün üzerinde kişi yaralandı…
Suruç’un hemen ardından Türkiye’nin çeşitli yerlerinden şehit haberleri gelmeye başladı… Bu olaylar yaşanırken bir taraftan da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Ahmet Davutoğlu’na geciktirip 32 gün sonra verdiği hükümeti kurma görevi ile koalisyon tartışmaları devam ediyordu…
Bunlarla birlikte Erdoğan’dan bir açıklama geldi: “Dolmabahçe görüşmelerinden haberim yok…”
Halbuki daha sonra ortaya çıktı ki oturma planına dahi Erdoğan müdahale etmiş!..
Erdoğan için Dolmabahçe görüşmesi ilk değildi. Hatırlanacağı üzere daha önce de Erdoğan, 27 Nisan 2007 yılında AKP’ye e-muhtıra veren Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile e-mutıradan hemen sonra 5 Mayıs 2007 tarihinde içeriği gizli olan Dolmabahçe Görüşmesi gerçekleştirmişti…
Erdoğan’la birlikte Yalçın Akdoğan’dan Türk Milletinin aklını sorgulatacak bir açıklama geldi: “Dolmabahçe Mutabakatı olmadı!”
Burada “boza” ve “şıra” ile ilgili bir atasözü aklıma geldi ama neyse!..
Bir tarafta şehitler, diğer yanda koalisyon mu yoksa erken seçim mi tartışmaları… Bunun yanında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın erken seçimi arzulayan açıklamaları ardı ardına geldi.
Bundan yaklaşık on gün önceki bir habere göre de Reuters haber ajansı şöyle bir iddiada bulunmuştu: “AKP’nin koalisyon mu, yoksa erken seçim mi kararı, 1-10 Ağustos arasında yaptıracağı ankete bağlı…”
Erdoğan tarafından hükümet kurmanın geciktirilmesi ile birlikte hükümeti kurma ile görevlendirilen Davutoğlu ile Kılıçdaroğlu arasındaki son görüşme ne zaman oldu? 10 Ağustos’da…
Kenan Evren, darbenin olgunlaşmasını bekledi; acaba birileri de şimdi erken seçim için HDP’nin yok olmasını mı bekliyor?
Değerli okurlar, ben bu yazımla sizlere bir şeylerin resmini çizmeye çalıştım. Bu resme bakmak yerine aynı zamanda resimde var olanları da birlikte görmeye çalışalım…