Umduğunu bulamayıp isyan edenler ülkesi haline ne zaman dönüştü bu güzelim ülkemiz? Umut ölürse, hayaller de ölür. Umudumuz sonsuz olsun!
Umduğunu bulamayıp isyan edenler ülkesi haline ne zaman dönüştü bu güzelim ülkemiz? Evine ekmek götürmek isterken yaşanılan dramlar az mı yürekleri parçaladı? Az mı insanımız kredi kartları yüzünden intihar etme noktasına geldi? Çocuğunu okutma pahasına yıllarca kar kış demeden çalıştığı kara maden altında canından oldu. Üniversite mezunları hayal kurmaya neden uzak?
Bugün hakkında umut etmekten hiç yorulmayıp beklediğimiz o güzel haberler adına yazmak heyecan verici olacak. İnsan ne için yazı yazmak ister? Kime yazılar yazar? Ne diye yazar? Kimi özler ya da hayal eder? Yoksa siz onca boş düşünceler içinde, boş vakitlerinizde sevdiklerinize ve özlediklerinize bir şeyler yazmayı hiç mi düşünmediniz? Hatta sizin yazdıklarınızdan haberi olmayan sonradan öleceğini bile bilmeden satırlara evet sadece satırlara kendini adamak! Her şeyin daha güzel olması adına yazılar biriktirmek. Çokça duymuş olduğumuz bir söz ‘Umut etmek’. Çünkü gün gelmiş şarkılarda bile öyle güzel söylenmiş. Günümüze de bir hayli uyduğu söylenebilir. Umut, yoksulun ekmeği; umar ha umar, umar! Beklediğimiz, bir şeyin olmasını istediğimiz, tahmin ettiğimiz ya da sandığımız anlamlar silsilesi…
O kadar güzel ki tam manasıyla ruhen hissedip beklemek. Lakin bize ne oluyor da bazen bunun tersi ‘Umutsuzluk’ kara bulutları çöküyor hemen üzerimize. Bir yerde okumuştum ‘Umutsuzluk Şeytandandır’ diye. Hiç de yabancı değiliz aslında, bazı dönemler hepimizin başında şu sorular? İç huzuru nasıl bende yakalarım? Ne yapsam olmuyor? Ne yapacağım nereden başlayacağım bilemiyorum? Kendimin dahi yaşadığı, beynimin çok karıştığı ruhumun kalbime izin vermiyor gibi kilitli adeta dediğim günlerin hatırası artık bu cümleler. Ve bana bir güzel yazardan daha hatıra bir cümle: “Emin olun her zaman bir çıkış yolu vardır.” Oysa sürekli dış etkenlerde yoğunlaşıp kalmışız. İçimize dönüp bir bakabilsek…
Her şeye umutsuz bakar olduk…
Çağımızın getirdiği birçok değişim ve gelişmeler modern insan yolculuğundaki umut penceresini farklı boyutlarda açmaktadır. Çağdaş yaşam, insanı kendinden bile soyutlar gibi özümüzü unutarak gelecek hakkında bizleri daha da kaygı içerisine düşürmektedir. Hemen her şeye umutsuz bakar olduk. Çocuk, genç, yaşlı demeden düşer olduk umutsuzluk tuzaklarına. İnsan, varlığında aldığı nefes bile ona emanet yaşarken neyin umutsuzluğunu yaşıyoruz o halde?
Sıkıntıların umutsuzluğun içinde kaybolup gitmek yerine umudun renklerine sarılmayı başarabilsek keşke! Bizi yaratandan ümidi asla kesmeyip sabırlı olmayı denediğimizde başarabiliriz umuda yolculuğun gerçekliğini, sahip olduğumuz en güzel değerin umut olduğunu unutmadan. Ekstra umut örneklerini çoğaltmak adına olsun tüm manevi değerler… Günümüze ayna olabilecek değerli şahsiyetleri örnek almaya değer diye düşünüyorum.
Örneğin; Hz. Mevlana demiştir ki; “Her şeyin sırrı sabırdır” ve akabinde ne güzel söylenmiş umut dolu bir sözü daha…
Bir isteğimizin gerçekleşmemesi bizi hemen kendimizden soğutuyor ve umutsuzluğa düşüp karamsarlık içerisinde bocalıyoruz. Umutsuz olduğumuzda kendimizden uzaklaşıp toplumda olmaması gereken olumsuz olaylarda yansımalar buluyoruz. İnsanlar umutsuzluğa düşünce düşer tuzaklara. Hemen herhangi bir durum içinde beklentilerinize ve inançlarımıza bağlı olarak reaksiyon gösterir olduk. Oysa eskiden beri bilinen bir fincan kahveye kırk yıl hatır göstermek ne güzel bir erdemli davranıştır. Çocukken okul çıkışı alacağımız mis kokusunu hala unutmadığım patlamış mısır bizi mutlu eder ve her gün bir daha yeme umuduyla gelirdik okulumuza. Her gün yaşlı amcamızın acılı ve sade turşu suyunu içmenin umudu ile koşardık ders çıkışı sıra kapmaya. Bu anlarda yaşanılan mutluluğu nerede unuttuk?
Umutsuzluk sonucunda depresyon ve intihar artışı
Umutsuzluk içinde bocalarken mutlu olmayı ve hayallerimizi erteliyoruz. Umut ve umutsuzluk adına birçok farklı süreçlerden geçiyoruz. Günümüzde en ağır süreç maalesef ki depresyon! Umutsuzluk yakınması en sık rastlanan klinik bulgulardır. Geleceğe yönelik bir amaç, uğraş vermek adına bir adım dahi atamayıp sürekli yerinde saymak ve akabinde sayısız hastalığa da farkında olmadan davetiye çıkartmak… Umutsuzluğun mutsuzluk getireceğinden şüphem yok. Çaresizlik hissine kapılarak daha kaç genç intiharın eşiğine gelecek? Nereye doğru sürüklenecek bu girdabın içinde?
Mutsuzluk ve umutsuzluğun akabinde getirdiği bir sürü hastalık… ‘Ruhsal sorunların bedenle özdeşleşerek fiziksel hastalıklara sebep olması’ tıp biliminin senelerdir birçok farklı alanda yapılan çalışmalarla araştırdığı bir konu.
Hastalığın üç nedeni; güç kaybı, ruh kaybı ve ruhsal ihlal veya başka bir ruhun ele geçirmesidir dersek eğer kronik depresyon, intihar eğilimi, travma sonrası stres sendromu, gerilim tipi baş ağrısı, bağışıklık azalması sorunları ve şifa bulmayan keder olabileceğini biliyor olmanın ve bunun önüne geçmek için sadece umutlu olmanın ne derece önemli olduğu fikrini gerçekten benimsemek bize düşen en önemli görev oluyor.
Eğitim sistemine olan güvensizlik bizlere daha hangi cehalet ortamlarında tanıklık ettirecek? Hayat şartları maalesef maddi ve manevi açıdan insanı çok zorluyor. Gün geldi denildi ki; malum kriz ortamı gibi sebeplerle birçok drama tanık olduk. Umduğunu bulamayıp isyan edenler ülkesi haline ne zaman dönüştü bu güzelim ülkemiz?
Evine ekmek götürmek isterken yaşanılan dramlar az mı yürekleri parçaladı? Az mı insanımız kredi kartları yüzünden intihar etme noktasına geldi? Çocuğunu okutma pahasına yıllarca kar kış demeden çalıştığı kara maden altında canından oldu.
Üniversite mezunları hayal kurmaya neden uzak? Ya da neden işsizlik çığ gibi büyüdü? Birçok sistem açığına rağmen birleşmek isteyen ellere neden kaba kuvvet uygulandı? Kendini bir hedefe odaklayıp yıllarını eğitime harcadıktan sonra yaşanan başka sorunlardan dolayı bu isteğinden vazgeçmiş olmak neyi gösterir?
Örnekler tam da içimizden ve çok fazla, illa ki başımıza olumsuz bir şeyler geldikten sonra mı önlem alacağız? Aldığımızı sandığımız önlemler ne derece sorunun kökeninde çözüm sağladı?
Sebepsiz yere insan canına kıymak hangi vicdana sığar oldu? Vatan millet sevgisi için kutsal görev diyerek yuvasından çıkan elleri kınalı kaç Mehmetçiğin ocağına daha kor düşürecek?
Kadın daha hangi manevi değerlerle çatışacak? En çok üzüldüğüm çocuklar daha hangi acıları sığdıracak minicik yüreklerine? Bu minik yürekler yaşayarak daha kaç toplum dramlarına maruz kalacak?
Umut çerçevesi içinde araştırma yaparken aklıma gelen güzel bir sözü daha hatırlamak istedim. Ama olsun biz yine de her şeyi derin düşünmek adına sarılalım yarınlara, manevi değerlerimize… Biz yine de Atamızın izinden gidelim şu sözlerini anımsayarak:
Umutsuz durum yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim. — Mustafa Kemal Atatürk
Hepimizin hayalleri, umutları, duyguları var. En azından düşünen bir beynimiz var. Yeni düşüncelere açılabilirim. Kalbimiz ile her şeyi sevebiliriz. Mesela gözlerimizi kapattığımızda yeni hayaller kurabiliriz. Tabi anlık olur tüm bunlar ama olsun en azından mutlu olabiliriz. Bildiklerimizi ve bilmediklerimizi yazarak başlayalım. Ne dersiniz? Umut edersek sabrı öğreniriz. Umut edersek başarıyı öğreniriz. Umut ettiğimizde inancımız güçlenir. Umut, koşulları kabul edip sevme eylemine geçmeyi başarmaktır.
Naçizane duygu ve düşüncelerimi paylaştığım yazıma en sevdiğim şiirden bir mısra alıntı ile veda etmek istiyorum, yaşama her şeye rağmen umut dolu sarılabilmek adına:
Belki olacak ertelemesiz yaşayışlar,
Bir umut ışığı yanar yürekte,
Umudu erteleriz bu sefer,
Umudu erteleriz bir sonraki güne.
Ertelenmiş bir umudun sırtına yüklemişiz korkularımızı,
Ertelenmiş sözcüklere saklamışız yüreğimizi,
Ertelenmiş bir varoluş yaşarız…
Umudumuz her daim diri kalsın, Sevgilerimle…