Ekilir ekin geliriz, Ezilir un geliriz, Bir gider bin geliriz, Beni vurmak kurtuluş mu? Öldürülen mazlumlar hain diye gömülürken, öldüren zalimler kahraman gibi salıveriliyor. Peki ama öldürmekle bu memleketin mazlumu biter mi?
Küçük balık büyük balığı nasıl yer?
Dövülüyoruz, vuruluyoruz, soyuluyoruz… Güçsüzüz zalimden. Ama bir gerçek var. Fazlayız onlardan!
Elbette Hasan Hüseyin Korkmazgil yazının başında bulunan dörtlüğün yer aldığı “Acıyı Bal Eyledik” şiirini günümüz için yazmamıştı. Şiir, 1973 yılında yayınlanmış, gerek yayınlandığı dönem ve gerekse 80 darbesi sırasında mazlumların feryadı olmuştu. Şiirin evrenselliği bir tarafa bugün yine içimiz kanıyor ve yine bu şiir geliyor dilimize.
İçimiz kanıyor. Çünkü gençler haince öldürülüyorlar bir hiç uğruna. Haksızlığa isyan edenler susturuluyor. Ölen öldüğüyle bile kalamıyor. Hain ilan ediliyor. Öldüren ise zalimin ordusunda yer aldığı için korunuyor ve kahraman ilan ediliyor. Yani büyük balık küçük balığı yiyor. Küçük balıkların da birçoğu doğal olarak korkuyor ve büyük balığa biat ediyorlar. Tabii büyük balık bir bahane üretip kendilerini yiyene kadar…
Büyük balığın küçük balığı nasıl yediği belli. Peki küçük balık, büyük balığı nasıl yer? Küçük balık, büyük balığı tek başına yiyemez. İki küçük balık da büyük balığı yiyemez. Üç küçük balık için de durum değişmez. Belki dört küçük balık için de.
Ya beş küçük balık bir araya gelip büyük balığı yemeye kalkarsa? Büyük balık yine saldırır. Belki de galip gelir. Ancak büyük balık yara alır ve artık küçük balıkları tek tek avlayamayacağını anlar. Hele bir de o küçük balıkların onlarcası, yüzlercesi bir araya gelirse ne olur?
Küçük balıklar bir olup büyük balığı yemeyi başarırlarsa, arda kalan bütün balıklar eşit olur. Eşit balıklar arasında da birbirlerine üstünlük sağlayanlar olabilir. Ancak hiçbir balık diğer balığı büyük balığın küçük balığı yediği gibi yiyemez. Çünkü artık büyük balık yoktur. Tıpkı aynı şiirin diğer dizeleri gibi;
“Sen olmasan ödürmek ne,
Çürümek ne zindanlarda,
Özlemek ne ayrılık ne,
İlenmek ne dilenmek ne,
İşsiz güçsüz dolanmak ne,
Gün gün ile barışmalı,
Kardeş kardeş duruşmalı,
Koklaşmalı söyleşmeli,
Korka korka yaşamak ne…”