10 Ekim 2015 Ankara Saldırısı, Kanlı Cumartesi olarak tarihe geçen Türkiye’nin en büyük terör saldırısında 102 kişi hayatını kaybetti. 200’den fazla kişi yaralandı.
10 Ekim 2015. Başkentte güzel bir Cumartesi günüydü. Ankara’dan ve Türkiye’nin dört bir yanından gelenler Ankara Tren Garı’nda barış mitingi için toplanmaya başlamışlardı. Birçok sivil toplum kuruluşu tarafından düzenlenecek mitingde Türkiye’nin kalbinden barış mesajları yükselecekti. Tatil günü olması dolayısıyla genç yaşlı, çoluk çocuk yüzlerce barış sevdalısı kardeşlik ve birlik mesajı vermek için oradaydı.
Tertemiz çiçeklerin arasına dalan kirli tohumlar, her defasında başarılı olamadıkları yöntemi tekrar denediler. Çiçekler havaya uçuşup da şu tertemiz toprağa sevgi tohumları olarak düştüler. Bu saldırı hiç şüphesiz, ülkemizin birliğine, dirliğine, kardeşliğine, barışa ve sevgiye yapılmış bir saldırıydı.
Bu milletle dalga geçmeye kimsenin hakkı yok!
Olay yerinden gelen görüntüler, ülkeyi derinden sarstı. Yetmezmiş gibi, vatandaşını korumakla mükellef devlet, olay yerinde biber gazı sıktı; patlama görüntüsüne yayın yasağı getirdi. Ardından İçişleri, Adalet ve Sağlık Bakanları basın toplantısı için kameraların karşısına geçti. Reuters muhabiri, İçişleri Bakanı Selami Altınok’a “İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?” diye sordu. Bakan, “Güvenlik zafiyeti yok” diye yanıtladı. Aynı anda yan koltukta oturan Adalet Bakanı Kenan İpek gülüyordu. O saatlerde bilinen 86 ölü sayısıyla Türkiye’nin en büyük saldırısıydı. Bir bakan güvenlik zafiyeti yok derken, diğer bakan gülüyordu. Yapılan bu açıklamalar, halkın devlete olan güveni hususunda bir kez daha büyük soru işaretleri bırakmıştır.
Yayın yasakları
Hükümetin basın üstündeki baskısı herkesin malumu. Düne kadar birçok medya kuruluşuna operasyonlar düzenlendi. Ünlü gazeteciler hedef gösterildi.
Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’a vatana ihanet suçlamasıyla dava açıldı. Ahmet Hakan saldırıya uğradı, darp edildi. Anayasal haklardan biri olan halkın haber alma özgürlüğü hiçe sayılarak özerk bir kuruluş olan RTÜK aracılığıyla yayın yasakları getirildi.
90’lı yıllarda sosyal medya yoktu. Toplum, ana akım medyanın verdiği haberi tamamen gerçek olarak kabul ediyor; hükümetin veya patronların güdümüyle yapılan manipülatif haberlerle masum insanlar fişleniyor ve beyni yıkanan zalimler tarafından katlediliyordu. Bugün sosyal medya var. Ana akım medya halen hükümetin ve belli sermayelerin güdümünde. Bağımsız yayın yapmaya çalışan bir avuç televizyon ise yayın yasakları ile susturuluyor.
Ankara’daki patlamalardan sonra, hükümetin emriyle RTÜK tarafından patlama anı görüntülerine yayın yasağı getirildi. Video görüntüleri sosyal medyada yayılmaya devam ederken Facebook ve Twitter’a erişimde yavaşlatma ve durdurmalar uygulanıyor. Halktan neyi saklamaya çalışıyorlar, anlamak güç. Yine de sosyal medya, doğru ve kesintisiz bilgiye ulaşabilmek için en önemli araç durumunda. Olaydan saniyeler sonra çekilen video görüntülerini izlemek gerçekten çok zor. Ancak olayın vahametini görmek ve göstermek açısından son derece önemli. Ne kadar çok izler ve paylaşırsak, duyarlılığımız o denli artar. Ankara’da yaşanan bu vahşeti ve bundan önceki birçok katliamı unutmayalım, unutturmayalım!..
Ankara’daki patlamada ölen Malatyalı 11 kişi Barış Mitingi’ne böyle gitmişti.
Vicdansızlar
Beni en çok düşündüren ise sosyal medya ve yayınlarımız aracılığıyla paylaştığımız yazıların, video görüntülerinin altına yapılan “kana susamış” yorumlar. Onlarca masum insanın zalimce öldürülmesine sevinenler, en az intihar bombacıları ve azmettiricileri kadar suçludur. Öyle ki zalimliğe alkış tutan bu kişiler, insanlık onuru ve haysiyetinden nasibini almamış vicdansızlardır. Bu kişiler Türk ve İslam edebinden bihaberdirler. Nasıl bir aile eğitimi almıştır; hangi okulda nasıl okumuştur; hangi ideolojik çıkarlar doğrultusunda beyinleri nasıl yıkanarak bu denli küfre sapmışlardır? Bu zalimleri Allah’a havale ediyorum.
Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî olarak kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab ve lanet etmiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır. (Nisa 4-93, Kuran’ı Kerim)