Bana Dokunmayan Yargı Bin Yaşasın

Memleketin birinde Padişah tarafından Şeyhülislam’a teslim edilmiş bir yargı varmış. Şeyhülislam, kendine biat etmiş kadılarla bu gücü, hık diyeni boğazından yakalayıp sıkmak için kullanırmış. Öyle ki memlekette boğazı sıkılmamış ne bir asker kalmış, ne de bir aydın…

Bana Dokunmayan Yargı Bin Yaşasın kapak

Gel zaman git zaman Padişah ile Şeyhülislam bozuşmuşlar. Çıkarları baltalanan Şeyhülislam, Divan-ı Hümayun’daki vezirlerden şehzadelere kadar herkesin arsız ve hırsız olduğunu bildiğinden kadıları devreye sokmuş. Olanları duyan Padişah küplere binmiş. Kadılar azledilmiş, yerlerine uslu mu uslu, söz dinleyen kadılar getirilmiş. Yeniçeriler azledilmiş, yerlerine av köpeği gibi komutla yönetilebilen yeniçeriler getirilmiş. Şeyhülislam, cadı ilan edilirken, önceden boğazı sıkılanlara da pardon, yanlışlık olmuş denilmiş.

Peki bu memlekette yargı kime hizmet etmiş?

Medeni memleketlerde olduğu gibi halka mı, yoksa mühür kimdeyse ona ve yandaşlarına mı?


Neyse biz bırakalım memleketin birinde olanları da ülkemize dönelim. Öyle ya bizde Kuvvetler Ayrılığı ilkesi mevcut. Yani yasama, yürütme ve yargı organları birbirlerinden bağımsız şekilde hareket etmekteler. Peki durum böyleyken neden bana dokunmayan yargı bin yaşasın diyenler türedi ve suçsuzlara dokunulmasını destekler oldular?

Sahi adalet halk içindi değil mi? O zaman, suçluya dokunmalı ve masumu korumalı. O zaman neden bana dokunmayan yargı bin yaşasın? Cevaplar benzer. Menfaat için, rant için, kendisini aklamak ya da başkasını karalamak için…


Tekrar dönelim memleketin birinde olanlara. Adalet Şeyhülislamcıların elindeyken Padişahçılar susarmış. Çünkü Şeyhülislamcılar, Padişahçıların da işine gelmeyenleri yok etmek için kullanılırmış. Ne zaman ki yargı onlara da dokunmuş, Padişahçılar alıvermişler yargıyı ellerine ve başlamışlar Şeyhülislamcıları kesip atmaya.

İyi de bunların arası bozulmasaydı ne olacaktı? Elbette kıyım devam edecekti. Yani biri, öbürünün menfaatine dokunmasaydı, hık diyenlerin üzeri çizilmeye, kalemleri kırılmaya devam edecekti. Filler tepişecek ve çimenler ezilecekti. Şimdi o çimenler kurtuldu belki ama başka çimenler eziliyor.


Çimenleri korumanın tek yolu yargının bağımsızlığıdır. Yargı, güçlülerin önünde eğildiği zaman değil, suçluların karşısına dikildiği zaman bağımsız olabilecektir. İşte o zaman ne Padişah buyruğunun, ne de Şeyhülislam fetvasının bir hükmü kalacaktır.

Hukukun üstünlüğü: Tam bağımsız ve tarafsız ‘yargı’


 

Çağrı Gırlangıç
14.03.1985 tarihinde Kadıköy'de dünyaya geldim. Kadıköy'de doğdum, Kadıköy'de büyüdüm. Yazma sevdası içime düşünce önce 2 roman yazdım, sonra da sinemaya dair yazılar yazmaya başladım. 2011'in başından beri bloğum cagrigirlangic.blogspot.com da 500'ü aşkın filme dair yazdım. Hala da devam ediyorum. Sonra metin yazarlığı yapmaya başladım ve yazarlık mesleğim haline geldi. Yazımına devam ettiğim Türk Sinema Tarihi Ansiklopedisi, emek ve zaman isteyen bir proje. Sabırla yazımına devam ediyorum. Bir sinema yazarı olarak yazmaya başladığım, sonrasında ise deneme, gündem, kritik, yaşam ve kişisel gelişim yazıları yazmaya başladığım İndigo Dergisi ise hem beni geliştiren, hem de bir parçası olmaktan haz aldığım yer.