Devlet hastanelerinde alınan hizmetin kusurlu olması halinde sorumluluğun ilk yükletileceği yer devlet yani idaredir. Bundan dolayı, açılacak tazminat davalarının devlet tarafından istihdam edilen hekime değil, doğrudan doğruya idareye karşı idare mahkemesinde açılması gerekmektedir.
Anayasamızın 56. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.” hükmü yer almaktadır. Bu hüküm, anayasamızın 65. maddesinde düzenlenen “Devlet, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir.” hükmü ile birlikte ele alındığında, devletin en önemli yükümlülüklerinden birisinin sağlık kamu hizmetinin ifası olduğu sonucuna varılabilir.
Bazı hallerde, bu ağır ve önemli yükümlülüğün ifası sırasında, devletin kamu hizmetine ilişkin hususlarda hizmet kusuru olarak kabul edilen eylemlerin faili olduğuna şahit olunmaktadır. Bu hal, ya kamu hizmetinin ifasına ilişkin ortamın kendisinden ya da kamu hizmetini yerine getiren kamu görevlisinin kusurundan kaynaklanmaktadır. Sağlık sektöründe, bu kamusal görevin ifasında birtakım güçlüklerle karşılaşılması yaygın bir sorun olsa da insan hayatının söz konusu olduğu hallerde üstün olan yaşama hakkıdır. Bu nedenle, hizmet kusurundan kaynaklanan zararların giderimi için mağdur kişilerin dava açma hakları vardır.
Peki, bir devlet hastanesinden kusurlu bir hizmet alan vatandaş, uğradığı zararın tazmini amacıyla kime, nerede, nasıl dava açacaktır? Ülkemizde, yargılama safahatının uzun ve meşakkatli olmasından dolayı daha baştan usul hatalarına yer vermeden doğru hamleleri yapmak, menfaatlerin en üst seviyede korunması için elzemdir.
Anayasamızın 129/5. maddesi ve 657 sayılı yasanın 13. maddesi gereğince, kamu görevlilerinin kamu hizmetinin görüldüğü bir sırada yani görev başındayken verdikleri zararlar nedeniyle, ancak bağlı bulundukları idareye karşı ve idari yargı yerinde dava açılabilir. Bir başka deyişle; idarenin veya ajanlarının, hizmet kusuru niteliğindeki eylemi sonucu meydana gelen zararlardan dolayı, İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2/1-b maddesi gereğince idareye karşı, idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerekir.
Peki, acaba hangi haller, idarenin sağlık kamu hizmetini vermesi esnasında hizmet kusuru olarak kabul edilebilir? Yani, mağdur olduğu iddiasına dayanan bir vatandaş hangi hallerde yargıya başvurabilir?
- Kamu hizmetinin verilmesi esnasında mekanın uygun organize edilmeyişi,
- Hizmeti veren personelin kalifiye olmaması, personelin yanlış birimde görevlendirilmiş olması,
- Personelin itinalı bir biçimde denetlenmemiş olması, personelin alması gereken eğitimlerin verilmemiş olması,
- Personelin dönemsel bakımlarının eksik yapılmış olması ya da hiç yapılmamış olması,
- Personelin atik davranmamış olması,
- Verilen hizmetin tam ve olması gerektiği gibi değil; eksik, yanlış ve kötü bir biçimde verilmiş olması,
- Hizmetin verilmesi esnasında kullanılan ekipmanın eksik, hatalı, bozuk, ayıplı olması gibi hallerde idarenin hizmet kusurundan bahsedilebilir.
Yalnız, burada önemle vurgulanması gereken husus şudur: Kamu görevlisinin hizmet kusurundan dolayı idareye dava açılabilmesi için, ilgili kamu görevlisinin kusuru görevle bağlantılı olmalı ve ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi gereğince suç teşkil etmemelidir. Aksi halde, ilgili kamu görevlisinin, şayet eylem suç teşkil ediyorsa ceza mahkemelerinde, şayet eylem haksız fiilden kaynaklanıyorsa kişisel sorumluluğundan dolayı adli yargıda yargılanması söz konusu olacaktır.
Kusurlu hizmetin ne olduğu tespit edildikten sonra, idarenin her hizmet kusurundan sorumlu olup olmayacağı hususunun aydınlatılması gerekir. Çünkü, hizmet kusuru, hafif kusur ya da ağır kusur olarak ortaya çıkabilir. İdari yargının yüksek mahkemesi olan Danıştay’ın yerleşik içtihatları gereğince, sunulan hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı durumlarda, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için, zararın, idarenin “ağır hizmet kusuru” sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Bünyesinde risk taşıyan hizmetlerden olan sağlık hizmeti nedeniyle uğranılan zararın tazmini de kural olarak ancak idarenin ağır hizmet kusurunun varlığı halinde kabul edilmektedir. Danıştay 10. Dairesi’nin 3.5.1995 tarihli, E. 1994/3258, K. 1995/2379 sayılı bir kararında “Halkın sağlık hizmetlerini yürütmekle görevli olan davalı idare, hastanelerde yapılacak tedavilerin ve cerrahi müdahalelerin tıbbi esaslara uygun biçimde, hizmetin gerektirdiği yeterliliğe sahip personelle ve gerekli dikkat ve özenin gösterilerek yapılmasını sağlamakla yükümlüdür. Bu nedenle Üniversite Hastanesi’nde yapılan ameliyat sırasında oksijen yerine karbondioksit gazı verilmesi sonucu meydana gelen ölüm olayında idarenin ağır hizmet kusuru bulunmaktadır” denilmektedir.
Hemen belirtelim ki; idarenin tazmin sorumluluğunun doğması için aranılan ağır hizmet kusuru kriteri, riskli tıbbi müdahaleler ve operasyonlar bakımından geçerlidir. Bunun haricindeki rutin, gündelik, olağan, basit sağlık hizmetleri için ağır ya da hafif ayrımı yapılmadan idare sorumlu tutulmaktadır. Mesela, hastanın gözetimi idarenin yaptığı bir tıbbi müdahale olmayıp rutin bir sağlık hizmetidir. Bu bağlamda, yeni doğum yapmış ve lohusa sendromu yaşayan bir annenin, kendisini odasının penceresinden atmak suretiyle intihar etmesinde, idarenin maddi gözetim yükümlülüğünü ihlal etmiş olmasından ötürü kusurlu olduğu sonucuna varılabilir.
İdareye karşı yöneltilecek hizmet kusuruna dayalı davada, kusuru ispatlaması gereken kişi, zarar gördüğünü iddia eden kişidir; yani davacıdır. Burada, davalı idare de ortaya çıkan zararla kendi eylemi arasında nedensellik bağı kurulamayacağını yani sebep sonuç ilişkisi bulunmadığını ispat etmeye çalışacaktır. Davaya bakan hakim, somut olayın uhdesinde barındırdığı esaslı noktalara göre vicdani kanaatini kullanarak belli bir oranda tazminata hükmedecektir. Burada, dikkat edilecek husus, zarar görenin yani davacının da zararın doğumunda kusuru var ise bu halin hakimin takdir edeceği tazminattan bir indirim sebebi sayılacağıdır.
Sonuç olarak, devlet hastanelerinde, vatandaşlara yapılan riskli tıbbi müdahaleler ve operasyonlar bakımından ağır hizmet kusuru kriterini taşıyanlar bakımından ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözüm yeri idare mahkemeleri olup husumetin idareye yöneltilmesi gerekmektedir.