Benjamin Franklin imdada yetişti ve bütün dünyanın 25 Ekim’de sonlandırdığı yaz saati uygulamasına Türkiye, Fiji ve Kuzey Kore dahil olmayarak batının bu kirli oyununu bozdu.
Her şey asrın liderinin büyük devlet İsrail’e van minıt demesiyle başladı. Evet artık o bir dünya lideriydi. Sen git Türkiye’nin yeni seçilmiş başbakanı ol, git bütün dünyanın izlediği konferansa, oradaki asıl zulüm gören Müslümanlar sesini çıkartamazken, İsrail Cumhurbaşkanı’na yaptığı bütün hataları, yanında oturarak yüzlerce kamera gözü önünde vur. Neyse Perez, efendi efendi dinledi, diktatör olsa “İşte diktatör olsam, bunları söyleyemezdiniz!” derdi veya İsrail Cumhurbaşkanı’na hakaretten göz altına da aldırabilirdi… Bilemedim şimdi…
Sayın Erdoğan’ın hakkını teslim etmek lazım, yürek isteyen, cesaret isteyen bir işti bu. Yalnız asıl hatırlamak gereken, ezici bir güçle her seçimde muhalefet(siz)liklerini böcek gibi ezen Türkiye siyasi parti liderleri yoktu yanında. Kimsenin nerede olduğunu bilmediği Tasmanya’nın Başbakanı da… Doğal olarak bunu gören diğer ülke liderleri yavaş yavaş elini eteğini çekti Türkiye ile diyaloga girmekten. Batı’da kime telefon etsek, telefonlara çıkmamaya başladı. Bize de “Eeeyy Suriye, Eeeyyy Sisi” kaldı. Sonra Suriye’ye Rusya gelince Eeeyy Suriye’de de bir ses kısılması yaşanmış olabilir. Eeey CeHaPe, Eeey Demirtaş’la falan uğraşır oldu asrın lideri…
Ama batının kirli oyunları daha bitmemişti. Saniyede 138 kez büyük oyunu deşifre eden havuz medyası ve trollerine uğraşacak bir malzeme bulunması gerekliydi batı ile ilgili. “Eeey” denilebilecek bir batı figürü bulunmalıydı acil! Yoksa nasıl “batının” kirli oyunları tezi yürütülebilirdi ki? Benjamin Franklin imdada yetişti ve bütün dünyanın 25 Ekim’de sonlandırdığı yaz saati uygulamasına Türkiye, Fiji ve Kuzey Kore ile birlikte dahil olmayarak batının bu kirli oyununu bozdu.
Kuzey Kore’yi biliyorsunuz, diktatör liderinin komik capsleri yapılıyor, kendini bir şey zannetmesiyle dalga geçiliyor. Mesela Kuzey Kore lideri diyor ki “yerli uçak yapıyoruz”, bir bakıyorsunuz kağıttan 5 cm uzunluğunda bir uçak yapmış. Veya diyor ki “yerli araba, yerli tank yapıyoruz”, bir bakıyorsunuz yerli arabayı at çekiyor. Yani aslında Kuzey Kore, arabalı fayton icat etmiş… Fiji ise… Öyle bir ülke olduğunu duymak dışında nedir, nerededir bilmiyorum. Aslında kim biliyor? Fiji konsolosu diye bir bürokratımız dahi var mı?
Ankara’da Türkiye tarihinin en kanlı saldırısı oldu. Çarşaf çarşaf ihmaller yazıldı. Üzerinden 15 gün gibi çok kısa bir süre geçmesine rağmen sanki hiç olmamış gibi bir hava var toplumda. Japonya’dan alınan teknoloji ile İsveç’ten kamyonla gelen ve sadece “Hani işte cidden bir şeyler yapıyoruz ya!” diye, 7 sene sonra artık (!) gösterilmesi gereken yerli (Cadillac) otomobilimiz konuşuldu günlerce. İğneada Ormanlarına yapılacak (asla yapılamayacağını herkesin bildiği) nükleer santral konuşuldu. Patlamayı unuttuk, İğneada Ormanlarındaki nadide kelebek türlerinin nasıl korunması gerektiğini konuşur olduk. Şimdi de ülkece saatin kaç olması gerektiğini tartışıyoruz!
Cidden niye yapıldı böyle bir uygulama? Bu ülkede yaşayan 80 milyon insan, verdikleri kararın sonuçlarını göremeyecek, anlayamayacak kadar bilim ve teknolojiden uzak birkaç insanın hayal gücünün sınırlarında mı yaşamak zorunda? Oda kahvaltıyı 20 dolara Ruslara, 10 Euroya Avrupalı turistlere satan ama yerliye 150 TL’ye kakalamaya çalışan turizmciler ağlaştı, eğitim sistemini, müfredatı, öğrencileri hiç düşünmeden okulların açılmasını erteledik. Seçim anketi ve araştırma şirketleri, sandığa gitmeyen seçmenin sadece %9’unun AK Partili seçmen olduğunu belgeledi. Son 12 senedir 29 Ekimlerde kulak burun boğaz iltihabından, mide üşütmesine kadar her hastalığı geçirmiş devlet büyüklerimiz, önümüzde seçim olmasına rağmen 5 günlük tatil ilan etti rahaaat rahat bayramımızı kutlayalım diye…. Şimdi de Eeeey Greenwich van hour, van hour diyoruz. Ve niye dediğimizi de 80 milyon bilmiyor… Gazeteler, televizyonlar, internet medyası saatin kaç olması ve nasıl ayarlanması gerektiğini anlatıyor, halk Google’a “saat kaç” diye yazıp arıyor.
Malum inanılmaz derecede iyi giden bir ekonomimiz var. Altı tane sıfır atıldı, bir anda zenginleştik. 1 milyon 1 TL oldu. Enflasyon hesaplamasını halkın her gün kullandığı ve satın aldığı katı meyve sıkacağı, bulaşık makinesi tableti, duş jeli, fotoğraf tabetme ücreti, 1 lt ayran vb ürünlerle belirleyip %30’lardan %8’lere indirdi. Malum Türk Lirası, Dolar karşısında son 1 senede %30 değer kaybetti. (Tabii ki dolarla hiçbir şey ithal etmediğimizden enflasyon rakamlarına yansımadı bu değer kaybı…) Saat uygulamasını keyfi bir şekilde 2 hafta erteleyen devletimiz, mümkünse yarın Merkez Bankası açılınca dolardan da 1 TL eksiye alsın. Halkımız daha zenginleşsin. İki hafta sonra 1 TL artıya alınca satarız… Şimdiden teşekkürler…