“30 yıldan sonra ilk defa okulu, öğrencisi, sınıfı, dersi, çalan zili olmayan bir öğretmen olarak yeni öğretim yılına başladım. Kimsenin öğretmeni değilim! Teşekkürler… Teşekkürler… Teşekkürler… Emeği geçen herkese (!) teşekkürler!”
“Toplumun düşmanı cehalet, cehaletin düşmanı öğretmenlerdir.”
Mustafa Kemal Atatürk
Kulağa ne hoş geliyor değil mi? “Proje okulları” tanımlamasını duyunca benim zihnimde öğretimin yanı sıra eğitime önem veren, çocuklarımızın yetenekleri doğrultusunda edebiyat, tarih, halk bilimi, spor ya da bilimsel konularda eğitilmesinin sağlanması ve onların düşünsel kapasitelerini geliştiren projeler üretilen ve uygulanan okullar olarak canlandı. Ne güzel bir düşünce dedim önce. Sorgulayan, araştıran, keyif alarak yapacakları işleri olacak ileride. Demek bizim ülkemizde de böyle şeyler olabiliyormuş. Hal böyle olunca bu okullarda özel eğitimler almış, konusunda tecrübeli, idealist öğretmenlere ihtiyaç olduğu gün gibi ortada.
Peki kimler çalışacaktı bu okullarda? İnternette bir araştırma yaptım ve sadece şöyle bir bilgiye ulaştım:
MEB İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü, 07 Ocak 2015 tarihinde proje okullarını tüm valiliklere duyurdu. Tam 44 okul proje okulu olarak belirlendi. 20 ilden Proje Okulları olarak seçilen okullar arasında İstanbul (Erkek), Kabataş Erkek, Kadıköy Anadolu, Atatürk Fen gibi en yüksek puanlı okullar listede yer alıyor.
Proje okulu öğretmenlerinin atamalarına ilişkin; 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 37. Maddesinde (9) “Yurt içi veya yurt dışında, yerli veya yabancı kurum ve kuruluşlarla veya başka ülkelerle işbirliği anlaşması çerçevesinde kurulan ve ulusal veya uluslararası proje yürüten okul ve kurumlar, Bakan onayı ile proje okulu olarak seçilen ve belirli eğitim reformu ve programları uygulanan okul ve kurumlar ile Bakan onayıyla doğrudan Bakanlık merkez teşkilatına bağlanan kurumlara yapılacak öğretmen atamaları ve yönetici görevlendirmeleri Bakan tarafından yapılır” denilmektedir.
Bakan tarafından bizzat atanacak öğretmenlerin kriterleri nelerdir?
Hiçbir açıklama olmadığı gibi; bu kanun hükmünde kararnameye göre, isteğe bağlı atama adı altında ‘Proje okulları’ arasında yer alan İstanbul Hüseyin Avni Sözen Anadolu Lisesinden 25 öğretmen 16 Ağustos’ta, Eskişehir Anadolu Lisesinden 23 öğretmen ve Eskişehir Eti Sosyal Bilimler lisesinden 16 öğretmen ise 4 Eylül’de il emrine çekilip görevden alındılar. Neden alındılar belli değil.
Okuluna; Liseler Arası Münazara Yarışması Eskişehir İl Birinciliği getirmiş, en iyi okul kütüphanelerinden birini kurmuş, Tiyatro Şenliğinde “en iyiler” ödülünü almış, Şehrimizin en iyi “Ahmet Hamdi Tanpınar” sunumunu yapmış, okula bir “Halk Oyunları” ekibi kazandırmış, öğrencide tarih bilinci uyandırmış, alanlarında bilim projeleri yapmış, okulun sportif başarılarına imza atmış öğretmenlerimiz var. Bunlar ulaşabildiklerim. Eminim ki ulaşamadığım öğretmenlerimiz de alanlarında çok başarılı çalışmalara imza atmışlardır.
Açığa alınan öğretmenlerimizden ulaşabildiklerim ile görüştüm neden görevden alındıklarına dair somut bir bilgiye ulaşmak istiyorlar.
Tabii ki bu durumun hukuksal boyutu var. Tabii ki bu öğretmenlerimiz haklarını sonuna kadar arayacaklar. O da ne kadar adaletli olur? Hak yerini bulur mu apayrı bir konu.
Burada yıllarca emek verdikleri mesleklerinden el çektirilen onlarca idealist öğretmenimizden söz ediyoruz. Benim asıl üzerinde durmak istediğim konu görevden alınan bu öğretmenler ne hissediyorlar? Bu durum sizin başınıza gelmiş olsa idi ne hissederdiniz?
En önemlisi haksız yere görevden alınmaları çok büyük bir hayal kırıklığına neden olmuş. Okullar açıldı ve bu öğretmenlerimiz açıkta. Nereye ve ne zaman atamaları yapılacak bilmiyorlar. Manevi olarak çökmüş durumdalar ve maddi kayıpları da söz konusu.
Eskişehir Anadolu Lisesinden bir öğretmenimizin sosyal medyada paylaştığı metni aynen size aktarmak istiyorum. Bu konu her ne kadar beni derinden yaralamış olsa da bu olayı yaşamış birinin duygularını yansıtmam mümkün değil.
Bakın öğretmenimiz haklı olarak nasıl haykırıyor:
“Ayıp ayıp… Bu öğretmenlerimin “proje okulu” için uygun olmadığını düşünenler. Ayıp ayıp… Artık şu ani ve baskın niteliğindeki atamaların gerçek nedenlerini söyleseniz de biz de bilsek. Ayıp ayıp…
Ne mi yapacağız? Bu kadar haksızlığa, bu kadar hukuksuzluğa, bu kadar komikliğe, bu kadar yanlışa, bu kadar… Kargalarla birlikte gülmeyeceğiz elbette. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir. Gereğini yapacağız.
Gereğini yapacağımız insanlara da soracağız: “Siz kimsiniz?” diye. “Siz,hukuktan üstün müsünüz?” diye. “Siz kimden yanasınız?” diye. “Siz şimdiye kadar kaç öğrenci yetiştirdiniz?” diye.”Siz kaç proje yaptınız ve uyguladınız?” diye. “Sizin kanununuz, sizin hukukunuz, sizin vicdanınız, projeniz, okulunuz, öğrenciniz var mı” diye. Siz, EAL’yi ne kadar tanıyor, ne kadar seviyorsunuz, diye. Soracağız… “Bir insan ömrünü neye vermeli?” diye soracağız. Diye diye…
Bir fıkra… Yıllar önce Mersin Yusuf Kalkavan Anadolu Lisesi’nde bir kurulda da anlatmıştım. Fıkra bu ya… Sıcak bir yaz günü. Kadıncağız un eliyor, ekmek yapacak. Hılayı (kurutulmuş deri) sermiş önüne. Kan-ter içinde…Oğlu gelir, anasının haline bakar, acır. Ana, terlemişsin, sıcaklamışsın, sana soğuk bir şey vereyim mi?” der. Kadın kabul eder, hatta sevinir. Oğlan, anasına çaktırmadan gazozun içine biraz ………….. katar. Kadın rahatlar,”oğul güzelmiş, bir daha ver” der. Bir daha, bir daha… Kadın ana, az buçuk kafayı bulunca unu hılanın dışına elemeye başlamış. Oğlan “Ana ana, ne yapıyorsun, unu hılanın dışına eliyorsun'” demiş. Kadın da “Amaaan oğul, bu saatten sonra anana her yer hıla demiş…
Kıssadan hisse… Ben bu fıkrayı anlattığımda koşullar uygundu. Eskişehir Anadolu gibi bir okuldan gitmişim. Müdürün hayalinde başka bir öğretmen var. Her yanına gidene” Ben bunu istemedim, falancayı istedim ama MEM bunu gönderdi diyor, ben de duyuyorum. Beni yıldırmak için öyle bir program yaptırıyor ki akıllara zarar. Ben de kurulda bu fıkrayı anlatıyorum ve diyorum ki: “Anana her yer hıla”
Bugün… Aradan bunca yıl geçti… Yine beni, bizi yıldırmak isteyenler iş başında. Ne mi yapacağım? Ne mi yapacağız? Hep bir ağızdan yanıt vereceğiz onlara. “Ben oraya yüreğimi gömdüm, sevgimi, umudumu ektim” diyeceğiz. “Sen ne yaptın?” diyeceğiz. Hep bir ağızdan “Yanlış” diyeceğiz. Hep bir ağızdan bu onur kırıcı kıyıma ” Dur!” diyeceğiz. Hep bir ağızdan “Anana her yer hıla” diyeceğiz. Diyeceğiz!
Hep bir ağızdan soracağız” Ben güzelim, sen de güzel misin?” diye. Hep bir ağızdan soracağız “Biz güzeliz, siz de güzel misiniz” diye. Hep bir ağızdan onlara “Siz güzel misiniz?” diyeceğiz. Hep bir ağızdan onlara “Rahat mısınız?” diyeceğiz. Rahat mısınız?
Yarın okullar açılıyor… 28 Eylül 2015 Pazartesi günü… Ziller çalacak… Herkes ders başı yapacak… Ben; 30 yıldan sonra ilk defa okulu, öğrencisi, sınıfı, dersi, çalan zili olmayan bir öğretmen olarak yeni öğretim yılına başlıyorum… Ben, yarın kimsenin öğretmeni değilim! Teşekkürler!.. Teşekkürler!.. Teşekkürler!..
Emeği geçen herkese (!) teşekkürler!”
Tahmin edersiniz ki; bu öğretmenlerimizin hepsinin ortak bir özelliği var. Atatürkçü, çağdaş, laik ve hükümete muhalif sendikalara üyeler.
Şu soruyu sormadan geçemeyeceğim. Bizi cahil bırakmak istedikleri için mi akla gelmeyen yöntemlerle bu öğretmenlerimiz görevden uzaklaştırıldılar?
Ya da kendi kadrolarını yerleştirmek için mi? Yorumu size bırakıyorum.