Kardeşleriniz var mı? Ailede en küçük, ortanca veya en büyük çocuk musunuz? Yoksa tek çocuk olarak mı büyüdünüz? Tüm yaşamımıza, büyük oranda çocukluk yıllarımızda ailemizde yaşadığımız deneyimler etki ediyor.
“Eğer bir insan bir başkasına gerçekten bir ilgi ve yakınlık duyuyorsa, o ilginin gerektirdiği bütün özelliklere sahip olmalıdır. Dürüst olmalı, arkadaş olmalı, sorumluluk duygusu taşımalı, sadık ve güvenilir olmalıdır.”
(Alfred Adler, Avusturyalı psikiyatrist ve bilim adamı)
Adem ile Havva’dan da haberi yok belli ki… Nasıl şeytana uyduklarına, cennetten nasıl kovulduklarına da pek aldırış ettiğini zannetmiyorum ki bireysel psikoloji adında bir ekol olabilen Alfred Adler ismi bugün Modern Psikanalitik Kuramcılar arasında özel bir yer edinmiştir.
Çocukluğunda yaşadığı olayların belki de onu tüm insanlık adına ekol olarak adını duyurabileceği Bireysel Psikoloji dalına iten sebepler olabilirliğinin yanında günlük hayatı, insanı ve insan ilişkilerini aşk ve aile konularında uzunca süren araştırma ve inceleme çalışmalarında bulunmuştur. Ayrıca kişilik gelişimini, toplumsal yaşamla ilişki ve etkileşiminin bir sonucu olarak görmesi ise onu çağdaşlarından ayıran en önemli özelliğidir.
Adler, insanı bilinçli bir varlık olarak tanımlamasının yanı sıra insanların tüm yaşam stillerini büyük oranda çocukluk yıllarında, insanların kendilerinin bizzat seçerek oluşturduğunu belirtir. Bir bireyin yaşamındaki çevre etkisi ile oluşturduğu kendine özgün yaşam stili, belli bir seviyeye kadar değişebilir ancak çevrenin etkisi hiçbir zaman çocukluğumuzdaki o ilk beş yıl kadar etkili olmamıştır. Ona göre psikolojinin temel amacı bireyin topluma uyumudur. İnsan bölünmez bir bütündür ve de tektir. Ayrıca insan davranışlarının Freud gibi biyolojik süreç etkileri ile değil toplumsal güçler tarafından yönlendirildiği fikrini savunmuştur.
“Toplumdan uzak kalmak isteyen biri için, örneğin hep kirli bir yaka ya da pejmurde bir ceketle toplum içinde görünmekten daha uygun ve daha etkili bir çare yoktur. Kendisini başkalarının dikkati, eleştirisi ve rekabetiyle yüz yüze getirecek bir işin başına geçmekten yakayı sıyırmada ya da sevgi ve evlilikten kaçma işinde, başkalarının karşısına bu şekilde çıkmaktan daha iyi ve mükemmel ne yardım edebilir kendisine?”
— Alfred Adler
Kuramında, “Aşağılık (eksiklik) Duygusu” ve “Üstünlük Arzusu” düşünceleri ile dikkati üzerine çeken Adler, bu iki duygunun oluşumunu bakın nasıl açıklamış.
Aşağılık Duygusu ve Üstünlük Arzusu, kişiye göre şekillenmekle birlikte aslında her insanın doğuştan aşağılık duygusuna sahip olduğunu, bu duygunun bireyi güdülediğini, bu duyguya tepki olarak da üstünlük arzusunun oluştuğunu söyler. Daha açık bir ifade ile anlatacak olursak insan, bir alandaki başarısızlığını başka bir alanda göstereceği başarı (üstünlük) ile telafi etmeye çalışacaktır.
İnsanın sosyal bir varlık olduğunu vurgulayan Adler, bu süreçte ailenin de önemine dikkatleri çekmektedir. Ayrıca çocukların doğum sırasının kişilik gelişiminde önemli bir yere sahip olduğunu günümüzde de kabul gören bir anlayışa taşımıştır. Kuramında yer alan üstünlük arzusunun kardeşler arasında da etkisini gösterdiğini belirtmiştir. Yani bu düşünceden hareketle“Kardeş kardeşin ne iyiliğini ne de kötülüğünü ister” ya da “Kardeşin varsa düşman arama” şeklinde de düşünülebilir.
“Ruhsal ilişkiler örgüsünden koparılıp alınmış bir tek ruhsal olaya dayanılarak insanı tanımak gibi bir işe kalkışılamaz.” — Alfred Adler
Altı çocuktan ikincisi olarak bir Yahudi tahıl tüccarının oğlu olarak dünyaya gelen Adler’in bir çocuğun aile içerisindeki doğuş sırasına göre oluşturduğu hangi tabloda kendinizi bulacaksınız bir bakalım…
Ailenin en büyük ya da ilk çocuğu musunuz?
Liderlik özellikleriyle bilinen bu çocuklar evdeki ikinci çocuğun doğumuyla birlikte Adler’in deyişi ile adeta “Tacını Kaybetmiş Kral” gibi tahtlarından inerler. Başka bir deyişle ise pabuçları dama atılır.
En büyük çocuklar genellikle despotlukları ve de kardeşlerine olan baskıları ile bilinirler. Başarı ve yeterliliğe olan ilgilerinin yanı sıra onlar her zaman kardeşlerinin doğal liderlik rolünü üstlenirler. Ailelerinin sürekli olarak eleştirilerine maruz kalsalar bile… Bu kendine çok güvenen lider çocukların ilerleyen yıllarda güvensizlik duygusuyla birlikte davranış problemleri yaşayabileceklerini ve katil ruhlu insanların da genellikle ilk çocuklar arasından çıktığına da dikkati etmek gerekir.
(Ayrıca yapılan araştırmalara göre siyaset dünyasında izlediğimiz ve adını duyduğumuz bir çok ünlü siyasetçinin de ailenin doğan ilk çocukları olduğunu da söylemek gerek.)
Ailenin ortanca – ikinci çocuğu musunuz?
Lider olan ilk çocuğa yani ağabey ve ablalara karşı meydan okuyan bu çocuklar için bakın Adler neler söylemiş:
Bu meydan okumanın çocukta asi ve isyankar bir kişilik yapısı oluşturduğunu fakat bu meydan okumanın sonunda şayet yenilgiyi kabul ederlerse bu kez çekingen ve silik bir karaktere bürünebileceklerini belirtmiştir. Ayrıca büyük olan kardeşle sürekli rekabet halinde olan bu çocuklar aynı zamanda kendisinden gelen çocukla da baş etmek zorundalığı sebebiyle ailede en fazla sorumluluğu ve en ağır yükü taşıyan hep ortanca çocuklar olmuştur. Bu özelliklerinin yanı sıra ortanca çocukların diğer çocuklara nazaran daha fazla bağımlı olma eğilimleri vardır.
(Child Development Dergisi’nde yayımlanan bir araştırmaya göre devrimcilerin bir çoğunun ikinci çocuklar olduğu ortaya konmuştur.)
Ailenin en küçük – son çocuğu musunuz?
Son doğan çocuk olma avantajları ile diğer büyük kardeşlerinin yerini alma adına herhangi bir rekabet duygusuna girişmeyen bu çocuklar, ailenin en küçük ama en şımarık çocuklarıdırlar. Sosyaldirler. Çünkü diğer kardeşlerini gözleme fırsatına sahiptirler. Hatta onlarla fazlaca ilgilenirseniz benmerkezci bir yapıya bürünebilirler. Ancak diğer kardeşleri üstün başarılara sahip bir son çocuk, kendisinden de aynı başarılar beklenildiği takdirde hemen yetersizlik duygusuna kapılabilecektir. En küçük çocuklar aynı zamanda anne ve babanın çocuk eğitimi konusunda tecrübeye sahip olmaları ile birlikte annenin bu çocuğu kaç yaşında doğurduğu, diğer kardeşlerinin birbirlerine olan yaş farkları gibi faktörler bu çocuğun kişilik gelişiminde oldukça etkilidir.
Yoksa siz ailenin tek çocuğu musunuz?
El bebek gül bebek deyimi tam da onlar için söylenmiş olsa gerek ki ailenin tek ve tüm ilgisi yalnızca onlar üzerindedir. Sürekli olarak anne ve babaları tarafından bir koruma altındadırlar. Tek olma avantajının elbette bir dezavantajı da getireceğine şüphe duymaksızın söyleyebiliriz ki tek çocukların genellikle yaşamla olan mücadele güçleri daha düşük seviyede ve toplumsal davranışları pek gelişememiş, bağımlı kişiler olma ihtimalleri ise çok yüksektir. Kelimenin manasına sığınarak söylemeye çalışalım ki onlar tam bir şımarıktırlar.
“Ormanı anlamak istiyorsanız, yalnızca kıyıda bir ileri bir geri gezinmekle yetinemezsiniz. Ona yaklaşmalı ve içine inmelisiniz, ne kadar tuhaf ve ürkütücü görünürse görünsün” diyen Alfred Adler’in iyimser ve pozitif psikoloji öncüsü olarak ortaya koymuş olduğu bu kişilik yapılarını aslında aile ve aile içindeki insanın yerine işaret eden bugün bile gelenekselleşmiş kişilik yapılarına baktığımızda, dünya ülkeleri kadar var olabilecek farklı kültür yapıları içerisinde konuyu ele almak daha doğru olacaktır. Bir Türk kültür aile yapısına paralel yapmış olduğumuz karşılaştırmalar ile de bazı yerlerde Adler’in düşünceleri geçerliliğini korumaktayken bazı farklılaşmalar ile de örtüşmeyeceği de olasıdır…
Her ne olursa olsun Adem ile Havva’nın aşkından da doğsa, tüm suç yalnızca elmanın da olsa, o elmayı taşıyan ağaca dikkat etmek gerek diyerek insanlığın oluşumundan bu yana var olmuş aile kavramının toplum içerisindeki en küçük yapı taşı olması ve bunun yanı sıra adeta bir inşaatın temeli olma görevi ile de bugün bile hala önemini korumaktadır. Yaşam zinciri içerisinde ya da ailede kaçıncı sıralılığımızın aslında bizi insan olma vasıflarından asla alıkoyamayacağını ve nasıl davranışlar ile mutlu olunup mutlu edebileceğimizi bildiğimiz sürece tüm bu kategorikleşmeye de ihtiyacımız olmayacağı da kesin…
İdeal bir toplumun, ideal insanları olabilmek tek felsefemiz olsun efendim… Yarının geleceği olan çocuklarımıza daha iyi bir dünya bırakabilmek adına; Bilim ile sanat ile insanlık ile kalınız…
Alfred Adler’e ait bazı sözler
- Benim psikolojim herkese aittir.
- Her neslin kendine ait birkaç büyük matematikçisi vardır ve matematik diğerlerinin eksikliğini fark etmez bile. Onlar öğretmen olarak yararlıdırlar ve çalışmaları da kimseye zarar vermez ama hiçbir önemleri de yoktur. Bir matematikçi ya büyüktür ya da bir hiçtir.
- Prensipler uğruna savaşmak, onlara uygun yaşamaktan daha kolaydır.
- Farklı cinslerden iki eşit insanın görevi olarak tanımladığımız aşk, iki bireyin bedensel ve düşünsel yönlerden birbirlerini çekmesini, başkalarını dışlamasını ve birbirlerine karşı mutlak bir teslimiyetle yaklaşmalarını gerektirir.
- Bazen insanlar, kendini beğenmişlik ya da kibir sözcüğü yerine kulağa daha hoş gelen hırs sözcüğünü kullanarak kendilerini biraz temize çıkarmaya çalışırlar.
- Hayatta birçok kötü olayla karşılaşmış güçsüz çocukların hayal gücü üstün düzeydedir; böylesi çocuklar, düş kurup dururlar hep.
- Bazı çocuklar aşırı derecede huysuzluğu kaçarak dikkati üzerlerine çekmek isterken, daha çok yada daha az kurnaz kimileri aşırı derecede uslu davranarak aynı amaca varmaya çalışırlar.
- Her isteyiş, bir yetersizlik duygusuyla ilgilidir, insanda bir doyum, bir hoşnutluk, bir yeterlilik sağlama eğilim ve dürtüsünün doğmasına yol açar.
Kaynak: Yediiklim Yayınları Eğitim Bilimleri Gelişim Psikolojisi Ders kitabı/ Bülent Tanık