Bitmeyen Kabızlık

Tıpta Konstipasyon derler. Biz gündelik hayatta daha çok Kabızlık deriz. Kısık sesle söylenen bu rahatsızlık diğer rahatsızlıklar gibi öyle kolayca dile gelmez. Vaka kıvır kıvır kıvrandırmasıyla meşhurdur, çok ciddi rahatsızlık verir.

yobazlar kabızlık atatürk'e hakaret

Gündelik yaşamda mecaz anlamıyla rahatça kullanılırız: Bir şey mi söyleyeceksin? dendiğinde kim nazlanıyorsa;

Konuya noktayı koyacak yerde kim ısrarla etrafında tur atıyor, kenarından geçiyorsa;


Ağzının içine bakılan ve yanıt alınamayan kim varsa, bir kabızlık durumu söz konusudur.

O zaman rahatça söyleriz, kabız bir durumdu diye şakasını bile yaparız.

Dil kıvranmasıdır;

Bu kıvranmaya pek yatkınızdır toplumca; utangaçlığımız bitmeyen bir sermaye olduğu üzere kabızlığımız çocukluktan yaşlılığa kadar yetecek bolluktadır.

Çoğunlukla o soruyu soramaz,

O yanıtı veremez,

Şöyle gözünün içine bakarak içinden geçeni söyleyecek o cesareti ,

Bir türlü bulamayız. Öyle illettir.

*

Duyguları da açık edemeyiz mesela, hisler de kabızlık yaşar, dil gibi.

O his içinde hapis kalır. Duygusal kabızlığımız elbette olmuştur, platonik aşk mesela:

İç ses mırıl mırılken dahi tırıs tırıs gideriz ya hani…

Nereden tutarsan tut başa beladır. Bu kabızlık mutsuz eder herkesi.

*

Kabızlık zaman zaman stratejik bir yaklaşım olarak da gözlemlenir.

Buna yoklama da derler. Seni yoklarlar ara ara, orada mısın diye nabız ararlar.


Toplumu yoklarlar çoğunlukla, hep yarım söyleyip devamındaki tepkiyi gözlerler. Kılçık atar, suyu hafif bulandırır, mevzuyu ufaktan çaktırır ya da kenarından geçerler ama söyleyeceklerini tam söylemezler.

“Zulüm 1938’de son buldu…”

“Zulüm bundan tam 77 yıl önce son buldu…”

“Olmasaydı da olurduk…”

“Atatürk heykeli mi yoksa bardak mı olsa Rize meydanında…”

Gibi kabızlıklar…

Bu kabızlık, balansı ince ayarlanmış bir manevradır; sinsi ve hain, tahrip gücü yüksektir.

*

Arkadaş,

Bir yokladınız olmuyor.

Birkaç kez daha ısrar ettiniz ama olmaz! Milletin aklı yerinde, Ata’sını seviyor. Millet kazanılmış tüm değerlerine aşık.

Buna rağmen hala,

Ikınıyor, zorluyor ama tamamını bir türlü çıkaramıyorsunuz. Hep yarım, hep parça parça söylüyorsunuz.

Şu azıcık çıkan var ya, onu alıp tutun doktorun yolunu, geç bile kaldınız.

İçimdeki betonun küçük bir parçası deyin.

O reçete şu dilinizden düşürmediğiniz zulme,


İyi gelecektir, bilesiniz.