Güle Güle Yoldaş Kayu

Her konuda olduğu gibi, ister istemez bizim sohbet de siyasete bulaşıyor; ucundan, köşesinden, orasından, burasından… Kendimizi öyle kaybetmişiz ki kapının sert bir şekilde çalmasıyla irkildik!..

Geçenlerde dostlarla sohbet ediyoruz. Ortam çok iyi, eğlenceli; gırgır, şamata, kahkahalar… Bir muhabbet ki sorma gitsin! O kadar kaptırmışız ki kendimizi, ister istemez de sesler çevreye yayılıyor tabi…

Neyse; her konuda olduğu gibi, ister istemez bizim sohbet de siyasete bulaşıyor; ucundan, köşesinden, orasından, burasından; yer çok önemli değil. Hani bu kadar hararetli gündem varken bulaşmama ihtimali de yok yani! Biri bir şey söylüyor; açıyoruz konuyu, derinlemesine giriyoruz içine; tarafsızca her yönünden bakarak tartışıyoruz. Herkes birbirine saygılı, tahammülü var; böyle olunca da zevkle konuşuluyor, birbirini takip eden konular uzadıkça uzuyor…


Bir ara iyice kaptırmışız, kendimizi öyle kaybetmişiz ki kapının sert bir şekilde çalmasıyla irkildik; neden sonra öğrendik ki kapıyı uzun süre, en hafif düzeyden başlayarak, her defasında giderek arttırarak tıklamış yan komşumuz. Çok fazla muhabbetimiz, ortak bir paylaşımımız olmadığı halde, Tanrı misafirini buyur ettik içeriye…

Bu, toplulukla kısa sürede kaynaşmasıyla beraber bir başladı ki konuşmaya, öyle böyle değil! Fena doluymuş, susturamıyor kimse, anlattıkça anlatıyor… Derin bir siyasi bilgisi var. Öyle hikayeleri var, öyle şeyler anlatıyor ki, sanki bunları, bahsettiği o siyasetçilerle gerçekten yaşamış; yok artık, o kadar da değil diyorsun! Anlatırken adeta yaşıyor olayları, anları.

Bir ara fark ettim ki, herkes susmuş sadece bu konuşuyor. Herkes büyülenmiş, uyuşmuş gibi sanki, sabitlenmiş bakıyorlar! Bu ise devam eden her yeni cümlesine, sanki konuşmaya henüz başlamış gibi heyecanla başlıyor!..

Malum düzene mecburen ayak uyduran bireyler olduğumuzdan, ertesi gün hepimizi neşeyle, gülücüklerle bekleyen patronlarımız hayallendi bir an gözümde. “Has.tir ya!” diyip, neşeyle karşıladım tabi hepsini (!) Artık uyuyup biraz dinlenmeli, ertesi gün tam performanslı bulunmalıydık çalıştığımız yerlerde. Ama belli ki komşunun böyle tasaları yoktu, aralıksız devam ediyordu…


Olacak gibi değil; mecburen araya girip, durumu açıkça belirterek, gücendirmeden, caaart diye kestim konuşmasını; önce irkildi, sonra anlayışla karşıladı tabii. Kapıda vedalaştık, ardından diğer dostlar da evlerine dağıldı. Yatağa uzanırken, komşu hala konuşuyordu kafamda; baktım susmuyor, sen devam et ben uyuyorum dedim; dalmışım.

Sabah, çalıştığım iş hanına her zaman olduğu gibi neşeyle, gülücükler saçarak girdim yine; ofise girdiğimde ise aynı neşeli maskesiyle patronla karşılaştım. Günaydın, iyi çalışmalar dedi; çalıştım, çalıştık, çalıştılar… O gün yine çok para kazandığımızı sandık ama öyle değilmiş, akşam çıkarken şirket yine zarardaydı. Patronun kapısından geçerken, odasından gelen kahkahaları duyduk; yazık yahu, adam üzüntüsünden kahroldu, kafayı yedi dedik; biz de çok üzüldük, ama nedense gülemedik! Otobüs durağına doğru yürümeye başladık…

Güçlükle bindiğim otobüsten aynı, hatta daha güçlükle inip eve doğru yürümeye başlayacaktım ki yürüyemediğimi fark ettim; tek ayağım hala otobüste ve benden bağımsız, ters yöne hareket etmeye hazırlanıyordu! Ayarsız bir ses tonuyla, bir bağırış çağırış durdurdum otobüsü, aldım ayağımı geri. Şoföre de; “neden aynaya bakmıyorsun kardeşim, nasıl araba kullanıyorsun” ifadesiyle, dilimi ısırarak ve işaret parmağımı sallayarak geleneksel tepkimi verdim. Aynaya bakması gereken zamanda bakmayan şoför ise bakmaması gereken anda bakmış ve geleneksel sinir bozucu hareketimi görmüştü; o, arabadan öfkeyle indiğinde, ben yürür adımlarla; peki peki hızlı adımlar diyelim; hadi hafif koşu temposu olsun; tamam yahu, ayaklarım sırtıma vura vura çoktan kaçmıştım.

Güle Güle Yoldaş 2Sokakta bir hayli kalabalık vardı, herkes bizim binanın önünde toplanmış, binada bir operasyon hali.


Üst katlardan birinin camından aşağıda bekleyen ekiplere deli gibi silah kullanılıyor. Aşağısı vıcık vıcık su olmuş. Elimi siper edip bakıyorum ki kimi göreyim?! Akşam sohbetindeki komşumuz! Almış eline su tabancasını, aşağıda bekleyen ekiplere aralıksız ateş ediyor!.. Meğer bu, yeni anarşiklerdenmiş; bilemedik. Sonra mı? Aldı bunu ekipler götürdü… Her yerde görünmemesi gerekiyormuş.
Allah kurtarsın yoldaş Kayu…


 

 

Cihan Yılmaz
İstanbul’da yaşar, İstanbul’u da ülkenin bütününü de çok sever. Ne güzel topraklardır bu topraklar; ne güzeldir bu topraklarda düşünmek, yazmak, çizmek, yaşamak; güzeldir elbet…