Bazen iyi bir dost, iyi bir arkadaş, iyi bir aile, iyi bir sevgili, iyi bir komşu, iyi bir ülke, iyi bir millet, iyi bir şeye sahip oluruz da, görmeyiz onda bize vuran aydınlığı. Uzaklara bakmak, olmayana tamah edip de olanı incitmek olmuştur her zaman tabiatımız. Anladığımızda ise iş işten geçmiştir.
Haydi bakalım!
Yazması benden, kendinizi padişahın yerine koyup da düşünmesi ve paylaşması sizden olsun.
Bir varmış bir yokmuş. Ülkenin birinde çok sevilen bir padişah yaşarmış. Ama gelin görün ki son zamanlarda padişahın gözlerindeki ışık, yüzündeki o güzel tebessüm sönmüş de onun bu hali ülkeyi derin bir kedere bürümüş.
Nice ülkelere tellallar salınmış. Nice diyarlardan inciler, cinciler, büyücüler, bilginler, hekimler gelmiş. Gelmiş gelmesine ama hiçbiri de onun bu kederini dindirecek bir çare bulamamış.
Neydi padişahın derdi bilinmez. Göz görmez, kulak işitmez derken günün birinde huzuruna görünümü acınası bir âma çıkartılmış. Öyle görüntüye aldanmayın. Çünkü bu adam öyle hünerli, öyle bilgeymiş ki, padişaha ne söyledi ve karşılığında ne istedi bilinmez ya, takmış onu koluna ve yürümeye başlamış.
Az gitmiş, uz gitmiş… Dere tepe düz gitmiş. Sarp kayalar geçip, nice yollar devşirmiş diyeceğimizi sanırsanız yanılırsınız. Hiç de o kadar yol kat etmemiş. Yalnızca ülkesinin tam da karşıya bakan yamacındaki bir tepeye varıp padişaha şöyle demiş:
— Karşıya bak
Padişah, gecenin alacakaranlığında karşıda ne görebilir ki diye düşünürken bir de baksın ne görsün. Günlerce, haftalarca, hatta hatta aylarca onu huzursuz ve mutsuz eden, elini uzatıp da bir türlü dokunamadığı, rüyasındaki yeryüzünü kuşatan yıldızları görmüş. Bu yıldızlar ki ışıl ışıl…
Yaşlı adam eliyle orayı gösterip;
— Rüyasını görüp de bir türlü dokunamadığın yıldızlara benziyor mu?
Deyince, padişah yarı şaşkın, yarı nutku tutulmuş bir şekilde;
— Evet… Her gece gökyüzünü değil de yer yüzünü kuşatan ve elimi ne zaman ki uzatsam dokunamadığım yıldızlar bunlar…
Yaşlı adam;
— İşte bu yıldızlar, senin ülkenin insanları ve onlar varlığıyla seni aydınlatıp yüceltirken, sen sırf hayalini gördüğün ama hakikat de varlığına dokunmadığın bu yıldızlara ulaşmak için onlardan vazgeçtin.
Padişah şaşkındır… Padişah durgundur… Ne diyeceğini, nasıl tepki göstereceğini bilemez… Yaşlı adam ise devam eder;
— Gözlerin var, ama görmezsin etrafında seni sen yapan o aydınlığı. Gözlerim yok, ama bilirim senin o gözlerindeki karanlığı… Şimdi sözünü tut ve haydi ver ülkenin anahtarını. Sonra da gir onların içine ve onlardan biri olmaya çalış. Tabi başarabilirsen.
Masal bu ya Padişah oracıkta elindeki anahtarı uzatıp, bir hışımla ülkeye doğru yol almış. Almış almasına ama yaşlı adamın görmeyen gözlerinden nasibini alan ülkenin yıldızları bir bir sönüvermiş de padişah ise o yıldızlara hiçbir zaman dokunamamış…