Bazen bir şiir okursunuz hayatınız değişir. Saksıda açan çiçeğe veya komşu teyzenin gözündeki hüzne başka gözle bakmaya başlarsınız. Günümüzde herkes her şeyi hızlı hızlı ve umarsızca tüketirken, iyi şiir yorgun ruhumuza umut fısıldar. Gülten Akın’ın “ince şeyleri” görebilen şiiri hep umut ve buruk bir erinç vaat eder bana.
Yağmur yağar akasyalar ıslanır,
Bulutlar uçuşur geceleyin.
Ben yağmura deli buluta deli,
Bir büyük oyun yaşamak dediğin
Beni ya sevmeli ya da öldürmeli…
Şiir, ruhun en çıplak ve zarif şekilde dışa vurumudur… Hele de bir kadının yüreğinden ve zihninden süzülüp kağıda düşüyorsa… Ne var ki ruhunu, sözcüklerin ve imgelerin üzerinden kaygısızca dışa vurmak herkesi iyi şair yapmaz. Acı, sevinç, aşk, hüzün ve toplumsal mücadele sarmalı hayatın belkemiğini oluştururken, dahası her zaman buna dair incelikler yanı başımızdayken kimileri onu görmeden yanından geçer, kimileri ise onu en naif ve yalın haliyle ustaca önümüze koyar. Bazen bir şiir okursunuz hayatınız değişir. Saksıda açan çiçeğe veya komşu teyzenin gözündeki hüzne başka gözle bakmaya başlarsınız. Günümüzde herkes her şeyi hızlı hızlı ve umarsızca tüketirken, iyi şiir yorgun ruhumuza umut fısıldar. Gülten Akın’ın “ince şeyleri” görebilen şiiri hep umut ve buruk bir erinç vaat eder bana.
İyi şair dediğin bir çeşit sihirbazdır. Dizeleri, taşımaktan yorulduğun hayatın yükünü bir süreliğine sırtından sıyırıp bir askıya astırır ya da imgelerin parıltısına bulaşan gündelik sözcükler, ağzında çocukken ısırıp da dağılan kağıt helvanın uçucu tadını bırakır. Güzel bir şiir, susuzluğunu gideren su gibidir; her susadığında dönüp aynı anlam derinliğinin içinde kaybolmak istersin kana kana.
Sevdiğim nice Türk şairi var ve çoğu erkek. Neden bu coğrafyada kadın şair azdır diye düşünürüm. “Kadından şair olmaz” şeklinde garip bir şehir efsanesi vardır ya bunu boşa çıkaran en güzel isim Gülten Akın’dır bana göre… Şiirleri kısmen ikinci yeni çizgisinde görülen Gülten Akın, 70’li yıllardan itibaren bireysellikten toplumculuğa yönelmiştir. Çeşitli dillere çevrilen şiirleri akademik çalışmalara konu olmuştur. Bazı kısa oyunları yurtiçinde ve yurtdışında sahneye konmuştur. Şiir kitaplarıyla pek çok ödül almış ve kırkı aşkın şiiri bestelenmiştir.
Onun içini ferahlatan dizeleri bazen seni öyle bir içine alır ki zaman ve mekandan bağımsız olarak şiirinin içinde kaybolursun, ama tekrar yolunu bulduğunda sen eski sen değilsindir artık.
Ah, kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya,
Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar.
Evler çocuklar mezarlar çizerek dünyaya
Yitenler olduğu görülüyor bir türküyü açtılar mı
Bakıp kapatıyorlar…
Toplumun kadına dayattığı baskı ve yaşamın içindeki kısıtlayıcı beklentiler; eğitim ve entelektüel birikiminden bağımsız olarak ne yazık ki kadının yaratıcılığını tırpanlıyor. Hayatın ve duyguların matematiğini sözcüklerin ve imgelerin üzerinden kağıda dökmek ve tüm dünyayla paylaşmak buzdan bir deniz üzerinde yürümeğe benziyor adeta. Her an kırılabilecek o incecik buzun üzerinde yürümek; cesaret, biraz akıl tutulması ve farklı olmayı gerektiriyor. Üstelik gecenin ayazında bir başınıza yere düştüğünüzde ya da ayağınızın altındaki zemin kırılıp soğuk sulara daldığınızda yanınızda elinizden tutup size kaldıracak kimse olmayacağını bile bile.
Dümdüz bir iş değildir şair olmak, sıradan hiç bir kadın tek başına cesaret edemez böylesine bir yolculuğa çıkmaya ve dahası bu çok özel yolculuğun güncesini hiç bir kaygı ya da eleştiri endişesi taşımadan dünyaya fısıldamaya. Daha doğru bir ifadeyle şair için bir kendisi, bir de dünyanın geriye kalanı vardır… Ama bu ne kibir ne de tercihli bir yalnızlıktır; sadece hayatı başka türlü bir algılama şeklidir. Büyük resmin, kimsenin görmediği küçük parçalarını görebilen gözlere; başkalarının kalp ağrısına veya dünyadaki acıyı kendininmiş ki gibi yanabilme yüce gönüllüğüdür.
Gülten Akın’ın şiiri hayatın belli dönemlerinde o güzel diliyle kaç kadını kaybolduğu derinliklerde, imgelerden ibaret bir can simidiyle hayata bağlamıştır kim bilir? En çok da o imgelerin ve duyguların arasında kendi boğulurken ya da yeniden can bulurken. Her şiirin son dizesi tamamlandığında, bir kadın şair her seferinde bir can dünyaya getirmiş gibi hissederim, çoğalırım ve büyürüm onunla… Asla büyümeyecek, hep aynı yaşta kalacak bir çocuk, yıldızlı bir gecenin altında doğar adeta ve tüm dünyaya olanca güzelliğiyle sunulur. Kadın şairin dizeleri dünyaya sunulan en cömert armağandır…
Ne zaman “Yağmurlu” şiirini okusam bütün uçurtmaların iplerini kesmek gelir içimden. Aşka kaç kere tutsak olmuştur o bilinmez ama, uçurtmaların ipini boynuna dolanmış hissedenlere bir nefes olur dizeleri.
YAĞMURLU
Uzağı ne zaman düşünsem aydınlık,
Burda geceler kaldı sen gittin.
Geceyle uyku suyla yosun,
Benimle olduğun bilmez misin?
Uzak ve beyaz şehirlerden Bir ince yağmurla gelirsin,
Gece bekçisini sokağından
Garibi yatağından çeker alırsın.
Bir hikaye bilir söylerim,
Dost yıldızlara karşı ve sabaha doğru
Bu hikayenin bir ucu sendedir,
Kurtarmak isterim kurtarmak isterim,
Bütün uçurtmaların ipi elindedir.
Hani bir de kadınların saç ve ona yükledikleri anlamlar vardır ya. Çoğu erkek için anlaşılmaz bir durumdur bu. Aşk acısı çeken ya da hayatını değiştiremeyen kadın, kendinden ve sevdiği bir şeyden vazgeçişin simgesi olarak dişilik sembolü saçlarını keser. Bu tip durumlarda saçlarının rengini değiştiren kadınlar bana yeteri kadar cesur gelmez nedense. Hele ki uzun ve güzel saçlarını kısacık kestirirse bu açık açık dünyaya ver yansın etmektir kendince. Gülten Akın’ın şu meşhur dizeleri kara saçlarını kesmek isteyen kaç kadına “deneme” cesareti vermiştir acaba merak ederim.
KESTİM KARA SAÇLARIMI
Uzaktı dön yakındı dön çevreydi dön,
Yasaktı yasaydı töreydi dön.
İçinde dışında yanında değilim,
İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi,
Bu nasıl yaşamaydı dön.
Onlarsız olmazdı, taşımam gerekti, kullanmam gerekti
Tutsak ve kibirli -ne gülünç-
Gözleri gittikçe iri gittikçe çekilmez,
İçimde gittikçe bunaltı gittikçe bunaltı,
Gittim geldim kara saçlarımı öylece buldum.
Kestim kara saçlarımı n’olacak şimdi
Bir şeycik olmadı – Deneyin lütfen –
Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım,
Günaydın kaysıyı sallayan yele
Kurtulan dirilen kişiye günaydın.
Şimdi şaşıyorum bir toplu iğneyi
Bir yaşantı ile karşılayanlara
Gittim geldim kara saçlarımdan kurtuldum.
Ne zaman “Seni Sevdim’i” okusam, yitik cerenlerin güzelliğini, parsellenmiş Tanrıyı ve birilerinin tek mümkünü olmanın büyüsünü düşünürüm.
SENİ SEVDİM
Seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim.
“Uyandım bir sabah” gibi değil, öyle değil
Nasıl yürür özsu dal uçlarına,
Ve günışığı sislerden düşsel ovalara
Susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim.
Mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü
Yitik ceren arayı arayı anasını buldu,
Adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek
Soludum, üfledim,yaprak pırpırlandı
Ağustos dindi.
Seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi
Seni sevdim, küçük yuvarlak adamlar
Ve onların yoğun boyunlu kadınları
Düz gitmeden önce ülkeyi bir baştan bir başa
Yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce
Köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde,
Dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce
Nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz
Senet senet satılmadan önce Şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıpTanrı parsellenip kapatılmadan önce
Seni sevdim. Artık tek mümkünüm sensin…
Gülten Akın da geçti bu dünyadan… Severek ve tutkuyla yazarak iz bıraktı hayata. Şiirin anası kendinden geriye yıldızlı gecelerin altında okunmak üzere sayısız çocuk bıraktı. Öyle güzel ki dizelerin arasına saklanmış çocukları, hem tıpatıp ona benziyor hem de aynen biz…
Gülten Akın’ın Yaşamı ve Eserleri
23 Ocak 1933 tarihinde Yozgat’ta doğdu. Yozgat’ın Sorgun ilçesinde ilköğrenimini tamamladı. 1940’lı yıllarda memleketi Yozgat’tan Ankara’ya göç etti ve ortaöğrenimini Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’nde tamamladı. 1955’te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi.
1956’da Yaşar Cankoçak’la evlendi; bu evlilikten beş çocuk sahibi oldu. Kaymakam olan eşinin görevi nedeniyle 1958-1972 arasında Anadolu’nun çeşitli ilçelerinde yaşadı. Avukatlık ve öğretmenlik yaptı.
1972’de Ankara’ya yerleşerek Türk Dil Kurumu Derleme ve Tarama Kolu’nda çalıştı. Kültür Bakanlığı Yayın Danışma Kurulu üyeliğinde bulundu. Demokratik kitle örgütlerinin yeniden kuruluşu çalışmalarına katıldı. İnsan Hakları Derneği, Halkevleri, Dil Derneği gibi örgütlerde kurucu ve yönetici olarak görev aldı.
Şiirlerinde büyük ölçüde folklor öğelerinden yararlandı. 2008’de Dağlarca’nın ölümünden sonra Milliyet gazetesinin yaptığı yaşayan en büyük şair araştırmasında en çok oyu alan Gülten Akın, şiirinde bir doruk noktası olarak nitelenen ‘Beni Sorarsan’ı 2013’te yayımlamış ve bu kitabı ile Metin Altıok Şiir Ödülü’ne layık görülmüştür.
4 Kasım 2015’te tedavi görmekte olduğu hastanede hayatını kaybetti.
- Rüzgar Saati (1956)
- Kestim Kara Saçlarımı (1960)
- Sığda (1964)
- Kırmızı Karanfil (1971)
- Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı (1972)
- Ağıtlar ve Türküler (1976)
- Seyran Destanı (1979)
- İlahiler (1983)
- Sevda Kalıcıdır (1991)
- Sonra İşte Yaşlandım (1995)
- Sessiz Arka Bahçeler (1998)
- Uzak Bir Kıyıda (2003)