Medusa’nın Salı: Bir hazin öykü ve bir başyapıt

Medusa’nın Salı, Theodore Gericault tarafından (1818-1819) yıllarında yapılan, ressamın en bilinen ve belki de en tutkulu eseridir. İşte Medusa Fırkateyni’nın o tirajik hikayesi…

Medusa'nın Salı: Bir hazin öykü ve bir başyapıt

Medusa Fırkateyni’nin trajik kazası

Kraliyet fırkateyni Medusa, Fransa limanından 17 Temmuz 1816’da ayrılmış, Senegal’de Saint-Lois’e gidiyordu. Medusa’nın görevi, bir süre önce İngilizlerin Fransızlara terk ettiği Senegal kolonisindeki Batı Afrika’yı ele geçirmekti. Gemide, yeni atanan Senegal valisi, ailesi, sivil hizmetçiler ve bir deniz taburu da vardı. Correard 60 bilim adamından birisiydi, görevleri bu ülkeyi tanımak ve haritasını çıkarmaktı. Dahası, fırkateynde 400 kişi daha vardı ve geminin filikaları bu sayıya yeterli değildi.

Medusa seyahate diğer 3 gemiden ayrılarak tek başına başladı, hızına güveniyordu. Kaptanın kraliyet taraftarı olması ve aristokrat gururu subayların öğütlerine kulak vermesini önlemişti. Ve birtakım denizcilik hatası ile firkateyn Kanarya Adaları civarında karaya oturdu…


Vali, kaptan ve subaylar 6 filikaya doluşurlarken, 147 insan botlarda yer bulamayıp gemi direğinden ve kalaslardan yapılmış bir sala tırmanmaya zorlandılar. Botların salı en yakın karaya çekeceğine dair söz verildi. İki saat sonra açıklanamayan nedenle, botları sala bağlayan ipler koptu. Savigny; ‘botlar gözden kayboluncaya kadar terk edildiğimize inanamadık, şaşkınlık ve korkumuz müthişti’ diye yazmıştı.

Salın üzerinde gerçek bir ölüm kalım mücadelesi başladı.

147 kazazedeye gemiden kalan bir kutu bisküvi ilk gün tükendi. Su kaynakları da ilk gece denize düşmüş, geride içmek için birkaç fıçı şarap kalmıştı. Salın 8×15 metrelik yüzeyi hepsinin kalabileceği kadardı ama salın ucu sık sık suya battığı için kazazedeler ortada yer bulabilmek için kavgaya başladılar.

Bu noktada salda kalan birkaç subay ve sivil hizmetçi duruma el koydular. Correard ve Savigny bunlar arasındaydı ve silahları vardı. 20 kişi o gece sonunda telef oldu. İkinci gece salda bulunan herkes panik içindeydi. Sarhoş olanlar ya da korkudan çıldıranlar, Salı parçalamaya, subaylara saldırmaya başladılar. Subaylar bunu isyan sayıp bu asilerden 65’ini öldürdüler.

Bir hafta sonunda salda 28 kişi kalmıştı. Bu rakam da çoktu. Doktor sonra şöyle anlatmıştı; ‘Bunlardan sadece 15 kişinin, bundan sonra olacaklara dayanabilecekleri muhtemeldi, bütün ötekiler vücutlarında büyük yaralarla, kendilerini kaybetmişlerdi. Uzun tartışmalardan sonra, onları da denize atmaya karar verdik’.

Doktor Savigny, kurbanları bizzat kendi seçmişti. Daha sonraları ‘Gemi kazasına uğrayanlarda açlık ve susuzluğun tesiri’ adında tez hazırlamış, Medusa kazazedelerinin 4.günden sonra şarap paylarına deniz suyu ve sidik katmaya başladıklarını belirtmişti.

Bu şartlar altında daha 3. günden itibaren yamyamlık zaten başlamıştı. Dr Savigny;’Ölüme direnenlerin bazıları, saldaki cesetleri bir hayvan gibi yemeye başladılar. Büyük çoğunluğumuz, ilk önce bu iğrenç yiyeceği reddettik, fakat sonunda, hayatta kalmak için çirkin ve iğrenç tek gıda olarak kabul etmek zorunda kaldık’ diye anlatmıştı. İnsan etlerini dilimleyip güneşte kuruttular.

Salda geçen 13 gün sonra, hayatta kalanlar bir gemi gördüler.

Bu ‘Arguz’ adlı bir gemiydi ve kazazedeleri bulmak için gönderilmişti. Mesafe uzaktı, ancak direklerin tepesi görünüyordu. Kendilerini göstermek için fıçıları üst üste koyarak renkli mendilleri tepesine bağladılar. Ancak gemi gözden kaybolmuştu ve kazazedelerin sözleriyle saldakiler ‘çılgınca bir mutluluktan derin bir ümitsizlik ve kedere düşmüşlerdi’. Gemi iki saat sonra dönmüş ve hayatta kalanları kurtarmıştı. Gericault’un resminde en tepede el sallayan figür olarak çizdiği zenci, belki de hayatta kalan tek sıradan insandır, geriye kalan 15 kişi subaylar, bilim adamaları ve katiplerdir. Zenci Jean-Charles’in görevi doktorun seçtiği kurbanları Medusa’dan denize atmaktı. Hayatta kalan diğer dört kişiyle beraber o da Argus’un güvertesinde, çok ve hızlı yemek yediği için ölmüştür.

Fransız basını, Medusa fırkateyninin kazasından sonra bu felaketin nedenleri ve sonuçlarıyla aylarca çalkalandı. Hükümet olayı örtbas etmek istedikçe basının ve kamuoyunun öfkesi, sorumlu bakanla, 200 deniz subayının görevden alınmasına neden oldu.

Medusa kazası hakkında ilk rapor, fırkateynin hekimi ve hayatta kalan 10 kişiden birisi olan Henry Savingny tarafından yayınlandı. Diğer görgü tanığı kazazede de Alexandre Correard’dı.


Theodora Gericault’un Medusa’nın Salı tablosu

Büyük sansasyon yaratan gemi kazasından etkilenen 25 yaşındaki ressam Theodora Gericault, bu olayı anlatan bir tablo yapmaya karar verdi. 1818’de basından topladığı bütün bilgileri değerlendirdi ve görgü tanıklarıyla iletişime geçti.

medusanın salı theodore cericault Louvre Paris

Yeterince gerçekçi çizebilmek için hastane morgundaki cesetlerin eskizlerini çizdi. Cesetlerdeki bozulmayı inceleyebilmek için, kesilmiş kol ve bacakları stüdyosuna götürdü. Gericault tabloyu çizerken arkadaşlarını da model olarak kullandı.

medusanın salı theodore cericault Louvre Paris

Sanat kitaplarında sık sık gördüğümüz, Fransız romantizminin başyapıtlarından biri sayılan bu eser, konusunu trajik bir hikayeden alır. Derginin bu sayısında, etkilendiğim bu hazin öyküyü paylaşmak istedim.

Bir tabloyu seyrederken konusu, kurgusu, biçimi, ışık ve gölgesi vs. elbette dikkatimizi çeker. Ancak, o eserin yaratılmasına neden olan hikayeyi bilmek, resmin çözümlenmesinde önemli bir etkendir. Böylece bir eser, öz-biçim ilişkisini kurarak konusuyla bütünleşir, izleyiciyle duygusal bağ kurar, daha bir ‘haz’ verir.

Resimde, gemi kazasının ardından kaptanın, yolcuları ve mürettebatı ölüme terk edişi işlenmiştir. Sonrasında olay ulusal bir skandala dönüşür. Gericault’un dramatik yorumu ile birlikte, bu güncel trajediyi anıtsal boyutta anlatan bir eser ortaya çıktı. Bu eser, yeni rejimin unutmak istediği bir skandalı hatırlatmak amacına hizmet ediyordu. Resim bir provakasyon eseriydi.

 

Gerçekçi bir resim yapabilmek için bulabildiği bütün malumatı toplamıştır. Gerçek cesette görülen kırmızı mavilik yerine, onun cesetleri idealize edilmiş bir kurşun rengi taşır.

Okyanusun güçlü varlığına rağmen, sular resim alanının az bir bölümünü kaplar. Resimde öncelik sala verilmiş, izleyicinin dikkati sala çekilmiştir.

Figürler büyüdükçe, suyun önemi ve yeri azalmış, vurgu kompozisyonun piramidal yapısına verilmiştir. Gericault’un bu noktada amacı ‘realizm’ değil, anıtsallıktı ve sofistike bir gösteriş kurmaktır.

Resimde, figürlerdeki klasik anlatım ve kompozisyonun yapısı konunun kargaşasıyla bir zıtlık oluşturur ve böylece Neoklasizm ile Romantizm arasında önemli bir köprü kurulur.


Gönül isterdi ki böyle bir olay olmasaydı da böyle bir resim doğmasaydı.

Albrecht Dürer: Dua Eden Eller

Rokoko: Barok dönemin bitişiyle başlayan Klasik dönem


 

Nursel Kargın
Güneyin incisi Marmaris’te yaşam yolculuğuma başladım. Aslında Ege ve Akdeniz’in kavşak noktası, Akdeniz’in sıcak ilkimi ve Ege’nin sert rüzgârlarıyla tamamladı sanırım özelliklerimi...