Öz bilincimizin ne kadar farkındayız?

Hem öz benliğimizi hem de toplumsal kimliğimizi, sorumluluklarımızı aynı anda yerine getirerek bir bütün olabiliriz. Ne sadece toplumsal bir varlık ne de sadece bireysel bir varlık değiliz.

Öz bilincimizin ne kadar farkındayız?

“Ben kendi işime bakarım sen de kendi işine bak.
Ben bu dünya ya senin beklentilerini yerine getirmek için gelmedim.
Sen de benim beklentilerimi yerine getirmek için gelmedin.
Sen sensin ve ben benim.
Eğer tesadüf eseri olarak birbirimizi bulursak bu çok güzel olur.
Ama bulamazsak yapacak hiçbir şey yok.” (Geştalt Duası)

Çocukken zaman zaman kendimizle, çevremizle ilgili sorular sorar, olaylara ve insanlara ilişkin merakımızı adımlarımıza engeller koymadan irdeleriz. Ebeveynlerin ve tüm “yetişkinlerin” ısrarla baskıladığı davranış ve tutumlara anlam veremeyiz. Onlar susturdukça konuşur, kızdıkça güleriz. Sonra bir gün büyürüz. Sorumluluklarımızı hatırlar, zorunluluklara sahip olduğumuzu görürüz. Artık kazanmamız gerekenler ve kaybetmekten korktuklarımız vardır.


Hayatın gerçeklerinin kazan ya da kaybet ilkesine dönüştüğü çizgi nerededir?

Geştalt terapi yaklaşımında “psikolojik dişi olmama” diye bir kavram vardır. Çocukken bizim için otorite olan insanlar tarafından verilenleri çiğnemeden yuttuğumuzu ifade eder bu kavram. Nasıl ki yiyeceklerimizi iyi öğütülmesi için çiğniyorsak psikolojik ihtiyaçlarımız ve yargılarımızda da iyice öğütmemiz ruh sağlığımız açısından değerlidir.

İşte psikolojik dişi olmadan annenin her dediğini, babanın her kuralını kanun gibi benimseyen, irdelemeden kabul eden, inanan, yutan bir çocukluğun ürünleri olarak kendini yapılandıramayan, benliğini tanıyamayan yetişkinler toplumu olup çıkıyoruz.

oz-bilinc-ego-disi-dişi-kadın-değer-farkındalık-nedir-kitap-okuyan-kızlar-kütüphane

Kendine uzak topluma yakın bir yetişkin, topluluğun kendini imha teçhizatına dönüşebiliyor. Toplumun değerlerini, yargılarını, ahlaki ve sosyal niteliklerini benimserken yaşadıklarına kendinden bir parça katmadıkça kayboluyor ve değersizleşiyor.


Bireyselleşmenin adı bile tüm tepkileri üzerine çekmeye yetebiliyor. Çünkü bireyselleşme toplumca tu kaka diyerek dışlanmış, çocuklara çiğnemeden yutturulmuş, büyüklere tehdit aracı olarak kullanılmış kavramlardan biri olarak çıkıyor karşımıza. İsmin niteliği, anlamı saptırılarak kendi içine odaklanan yahut özne olmaya çalışanları dışlamaya ve karalamaya varıyor nihayetinde. Peki gerçekten bireyselleşme bu denli kötü, tehlikeli bir olgu mu?

Aslında burada tam olarak bahsettiğimiz şey kişinin gelişiminin başlangıcından itibaren kimlikleşmesinin engellenmemesidir. Kimlik oluşumu engellenen, toplumca sekteye uğratılan kişiler topluluklar içinde kaybolmuş, her ne kadar topluma destek gibi görünse de koca bir kambur oluşturmuş kişilerdir. Kendini tanıyamamış olduğu için içinde bulunduğu toplumun öz değerlerini de çarpıtabilir.

Toplu halde yaşamak, birlik olmak genlerimizde kodlu, en büyük ihtiyaçlarımızdan biri olmakla birlikte insan kendini var etmeye çalışan, öz değerlerini gerçekleştirmeye çalışan bir varlıktır aynı zamanda. O halde hem öz benliğimizi hem de toplumsal kimliğimizi, sorumluluklarımızı aynı anda yerine getirerek bir bütün olabiliriz.


Ne sadece toplumsal bir varlık ne de sadece bireysel bir varlık değiliz. Önce kendimizi sonra çevremizi tanıyarak büyümek, gelişmek hem özümüze hem kültürümüze ilişkin öğeleri korumamıza yardımcı olacaktır. O halde ettiğimiz duayı çarpıtmadan, yargılamadan, saldırmadan anlamak gerekir. Severek, benimseyerek önce kendimizi ve kendimizden mütevellit topluluklarımızı severek, benimseyerek anlamak değerlidir.

Egosal kimlik: Bir ben var benden içeri


Özlem Akkel
Özlem Akkel | Klinik Psikolog. Kadıköy 1983 doğumlu olan yazar 8 yaşından itibaren yazdığı şiirler ile yaşamdaki konumunu tanımlamıştır. 2006 yılında psikoloji lisans, 2016 yılında klinik psikoloji yüksek lisans bölümünü başarı ile bitirmiştir. Psikolog olarak aldığı görevlerin yanı sıra çeşitli dergi ve gazetelerde mesleki ve edebi yazıları yayınlandı. “3’e 1 Kala Babam ve Ben’’ adlı bir şiir kitabı, “ADAM Yüzleşme” ve "Dönüşüm isimli romanları yayınlandı.