Sokrates’in idamının ardından Platon ve Devlet

Sokrates’e göre ancak insanın içindeki şu üç yan; taşkınlık, akıl ve ölçülülük kendi görevini yaptığında o insan tam olarak doğru, dürüst bir fert olur. Böyle bir kişi ne başkasının malına, makamına göz diker, ne insanları aldatır ne de herhangi bir emanete hıyanet eder. Sokrates’in en temel evrensel değerlerden birisi olan doğruluk, dürüstlük kavramı üzerine düşüncelerinin, öğrencisi Platon’un Devlet isimli eserinde yansımalarını bulabilirsiniz.

sokrates socrates devlet doğruluk eğrilik nedir

Sokrates’in ağzından Platon’un ‘doğruluk eğrilik’ tanımlamaları

Platon, Devlet adlı eserine Sokrates’in ağzından sohbete oğruluk ve eğrilik tanımlarını araştırarak başlar. Tanımlar havada uçuşur. Polemarkhos “Doğruluk; doğruyu söylemek, alınan şeyi geri vermektir” der. Ardından Simonides “Doğruluk; borçlu olduğumuz şeyi ödemektir” tanımlamasında bulunur. Sokrates bunları tek tek irdeleyip çürüttükten sonra araya Thrasymakhos girer ve “Doğruluk, güçlünün işine gelendir.” diyerek tanıma yeni bir boyut kazandırır.

Sokrates zor durumdadır; çünkü Thrasymakhos’un nihilist tanımlamasını çürütmesi için önceden kullandığı argümanlar yeterli olmayacaktır. Tanımın içindeki güçlü kavramı burada yönetici anlamında ele alınıp oradan da yönetim ve dolayısıyla devlet kavramlarına dönüşür.


Platon: “Doğruluğun ve eğriliğin kendini açık etmesi için toplumsal bir düzleme ihtiyaç var; çünkü bir adada yalnız yaşayan biri için doğruluk eğrilik bir anlam ifade etmez gibi görünüyor.”

Sokrates geride hiçbir yazı bırakmadığı için, hayatı ve öğretisi için başlıca kaynaklarımız takipçileri Platon ve Ksenophanes’tir. Platon’un hemen tüm eserlerinde konuşan kişi odur. Bir devlet adamı olan Ksenophanes’in eseri Socrates’ten Anılar, Platon gibi filozofu derinden kavrayamamıştır.

Platon, hocasının idamının ardından onun diyaloglarını, öğretilerini kitaplarında işlemiştir.

Bu kitaplardan birisi yüzyılları aşarak günümüze ulaşan Devlet kitabıdır. ‘Devlet’ Platon’un Sokrates’e yaptırdığı diyaloglardan oluşan bir başyapıt olup içerisinde ideal devlet anlayışından, askeriliğe ve hatta ticarete kadar günlük yaşamdan birçok konu üzerine diyaloglar, fikirler bulunmaktadır. Sokrates’e göre ancak insanın içindeki bu üç yan; taşkınlık, akıl ve ölçülülük kendi görevini yaptığında o insan tam olarak doğru, dürüst bir fert olur. Böyle bir kişi ne başkasının malına, makamına göz diker, ne insanları aldatır ne de herhangi bir emanete hıyanet eder.

Sokrates; “Bizim doğru bir insan olmak istememizin sebebi doğruluğun takdir edilen bir değer olması ya da böyle insanların toplum içinde övülmesi olmamalı; biz kendi iç huzurumuz için doğruluğu aramalı ve doğru olmaya çalışmalıyız. Çünkü nasıl bir insanın organları kendi görevlerini yapmayınca bedenin huzuru bozulur, örneğin; mide sindirim yapmasa bütün bir beden huzursuz olur, birey de doğru olmayınca yani içindeki bahsi geçen üç farklı yanı kendi görevlerini yapmayınca (tıpkı beden-organ örneğindeki gibi) ruhu huzursuz olur ve iç düzeni bozulur.”

socrates platon doğruluk eğrilik

Socrates, Platon felsefesindeki verimli alanın bütününe nüfuz etmiştir. Nasıl ki Sokrates tüm bilginin hatırlamaktan ibaret olduğunu söyleyerek insanoğlunu güzel bir şekilde Tanrısal varlığa bağlamışsa Platon da ona böyle ayrıştırılamaz bir şekilde bağlıdır ve onun için tüm bilgi ancak Socrates ile birlikteyse vardır. Bu sebeple, Platon’un gözünden Socrates’e bakmak, onunla birebir tanışmak anlamına gelecektir. Platon’un en ünlü eseri Devlet‘te, Zengin Tüccar Kephalos’un oğlu Polemarkhos ile Socrates arasında geçen diyalogu okuyarak filozofun ‘doğruluk’ anlayışı ve yöntemini birebir görebiliriz.

Doğruluk Nedir?socrates doğruluk nedir düşünür felsefe tarihi

Devlet, 331 E – 334 B 

Socrates: Söyle bakalım, Simonides doğruluk üzerine ne demiş ki haklı buluyorsun?

Polemarkhos: Doğruluk, herkese borçlu olduğumuz şeyi ödemektir, demiş. Bence haklı.

S: Evet, Simonides’e inanmamak kolay değil, çünkü o Tanrı gibi akıllı bir insandır. Ama onun sözlerini belki sen Polemarkhos anlayabilirsin; ben anlayamıyorum. Demin, biri birine bir şey emanet eder de, öteki artık aklı başında değilken emanetinin geri verilmesini isterse, o şeyi vermeli mi vermemeli mi diye konuşmuştuk; belli ki Simonides bunu kastetmiştir. Bununla birlikte bu emanet bir borçtur, değil mi?

P: Evet.

S: Emanetini aklı başında olmayan biri geri isteyecek olursa, o zaman asla vermemeli, değil mi?

P: Evet

S: O halde, borcun geri verilmesi doğrudur, demekle; anlaşılan Simonides başka bir şey söylemek istiyor.

P: Zeus hakkı için! Gerçekten, başka bir şey söylemek istiyor. Çünkü onun fikri şudur: Doğruların borcu dostlara iyilik etmektir, kötülük etmek değil.

S: Anlıyorum. Alanla veren dostsa alınanın geri verilmesi zararlı oluyorsa aldığını geri veren borcunu ödemiş olmaz. Sence Simonides’in demek istediği bu değil mi?

P: Tam da bu.

S: Peki, düşmana bir şey borçluysak geri vermeli miyiz?

P: Şüphesiz, ne borçluysak onu vermeliyiz. Düşman düşmana, bence ancak kötülük borçludur; ona düşen de budur.

S: Görülüyor ki Simonides doğruluğun ne olduğunu bir bilmece şeklinde şairce söyledi; çünkü besbelli ki O, doğruluk herkese hakkını vermektir demek istiyor; buna da ‘borç’ diyor.

P: Peki, buna bir diyeceğin var mı?

S: Biri şöyle sorsaydı: ‘Simonides, bir sanat, hekimlik adını almak için, neye neyi borç ve hak olarak vermelidir?’ Simonides ne cevap verirdi sanırsın?

P: Şüphesiz, ‘Bedenlere ilaç ve yiyecek, içecek vermelidir’ derdi.

S: Bir sanat, aşçılık adını almak için, neye neyi borç ve hak olarak vermelidir?

P: Katıklara tuz, biber vermelidir.

S: Peki, öyleyse, kimlere ne veren sanata doğruluk denebilir?

P: Önce dediklerimize uymak gerekirse Socrates, dosta fayda, düşmana zarar veren sanata.

S: O halde Simonides, ‘Doğruluk dosta iyilik, düşmana kötülük etmektir’ demek istiyor değil mi?

P: Öyle sanırım.

S: Peki, hastalık sağlık konularında, hastalıklarında dosta iyilik düşmana kötülük etmek en çok kimin elinden gelir?

P: Hekimin.

S: Ya deniz yolculuklarında, tehlike baş gösterince, dosta iyilik, düşmana kötülük en çok kimin elinden gelir?

P: Kaptanın.

S: Doğru adama gelince, onun hangi işte dosta faydası, düşmana zararı dokunabilir?

P: Savaşta, düşmana saldırmak, dosta yardım etmekte, sanırım.

S: Peki ama azizim Polemarkhos, hasta olmayanlara hekim faydasızdır, değil mi?

P: Doğru.

S: Deniz yolculuğuna çıkmayanlara da kaptan faydasızdır, değil mi?

P: Evet.

S: Savaşmayanlara da doğru adam faydasızdır, değil mi?

P: Hiç öyle şey olur mu!


S: O halde doğruluk barışta da faydalıdır, değil mi?

P: Evet, barışta da faydalıdır.

S: Çiftçilik de faydalıdır, değil mi?

P: Evet.

S: Ürün elde etmek bakımından, değil mi?

P: Evet.

S: Ya ayakkabıcılık, o da faydalıdır, değil mi?

P: Evet.

S: Bize ayakkabı sağladığı için mi dersin?

P: Şüphesiz.

S: Doğruluğa gelince, sence o, barış zamanında neyin kullanılmasında veya sağlanmasında faydalıdır?

P: Ticaret sözleşmelerinde Socrates.

S: Ticaret sözleşmelerinden ortaklığı mı anlıyorsun, yoksa başka bir şeyi mi?

P: Şüphesiz, ortaklığı.

S: Peki, tavla oyununda hangisi daha iyi, daha faydalı ortaktır? Doğru adam mı, yoksa iyi oyuncu mu?

P: İyi oyuncu.

S: Ya tuğlaları ve taşları yerine koymakta doğru adam; duvarcıdan daha faydalı, daha iyi iş ortağı mıdır dersin?

P: Şüphesiz hayır.

S: Kitaracı mızrabı iyi kullanmakta doğru adamdan üstün olduğuna göre, doğru adam bir ortakla yapılan hangi işte kitaracıdan daha iyi bir ortaktır?

P: Para işleri ortaklığında, sanırım.

S: Yalnız, Polemarkhos, para ile ortaklaşa bir at almak ya da satmak istesen, doğru adamla değil, attan anlayanla ortak olursun, değil mi?

P: Söylediklerimizden bu çıkıyor.

S: Gümüşün veya altının ortaklaşa işlerde kullanılması gerekirse, bu işlerin hangilerinde doğru adam başkalarından daha faydalı olacaktır?

P: Paranın bir yana konup emniyette bulunması gerektiği zaman Sokrates.

S: Yani para hiç kullanılmayınca, işlemeyince demek istiyorsun, öyle mi?

P: Şüphesiz öyle.

S: Demek ki doğruluk, paranın bir işe yaramadığı zaman faydalıdır.

P: Öyle olacak.

S: Yani, bir bağcı bıçağın olsa, onu saklatmak istediğin zaman doğru adama, kullandırmak istediğin zaman bağcıya verirsin, değil mi?

P: Öyle.

S: Demek, her işte doğruluk, kullanma oldu mu faydasız, kullanma olmadı mı faydalıdır.

P: Öyle görünüyor.

S: İyi ama dostum, doğruluk, yalnız kullanılmayan şeylerde faydalıysa onun bir değeri olmasa gerek. Şimdi şunu araştıralım; Yumruk döğüşünde veya başka bir dövüşte vurmasını çok iyi bilen, kendini korumasını da çok iyi bilir, değil mi?

P: Şüphesiz.

S: Peki, bir orduyu korumasını en iyi kim bilir? Düşmanın niyetlerini gizlice öğrenmesini, sırlarını çalmasını bilen, değil mi?

P: Elbette

S: O halde bir şeyin usta koruyucusu, bekçisi, aynı zamanda o şeyin usta hırsızıdır.

P: Evet.

S: Öyleyse, doğru adam, paraya bekçilik etmesini biliyorsa çalmasını da bilir.

P: Ne diyeyim? Söylediklerimizden bu çıkıyor.

S: O halde, doğru adamın bir hırsız olduğu ortaya çıkıyor. Anlaşılıyor ki hem sana, hem Simonides’e göre doğruluk bir tür hırsızlık sanatıdır, tabii dosta faydalı, düşmana zararlı olmak şartıyla… Öyle demek istiyordun, değil mi?

P: Hayır, Zeus hakkı için! Ne dediğimi artık bilmiyorum!


Kaynakça:
Devlet,  Platon
Socrates’ın Savunması,  Platon
Felsefenin Tesellisi,  Alain de Botton
İroni Kavramı/ Socrates’e Yoğun Göndermelerle,  Soren Kierkegaard
Felsefe Tarihi,  Prof. Macit Gökberk

Yönetim Açısından Felsefi Sorgulama ve Sokratik Düşünce