Dünya, her konuda adaletsizlik ve tezatlıklar ile dolu. Ahlak çöküntüde. Statü, kazanılan para, zenginlik, fakirlik, varoşluk, elitlik hepsi toplumdaki algının ne şekilde olacağını belirliyor. Yapılış biçimleri, tanımlanması, genel olarak adlandırılması yüzde 100 belli olan suçlar, kavramlar toplumdaki statüye göre şekilleniyor; parasal güce göre değişiyor.
Ahlaki değerler, statüye göre nasıl algılanıyor?
İşte birkaç örnek:
Fakirin gayri meşru çocuğu olursa “p.ç”, zenginin olursa “yasak aşkın meyvesi” olur.
Fakir, kız peşinde koşarsa “sapık”, zengin kız peşinde koşarsa, “playboy” olur.
Fakir toplantı yaparsa “çete”, zengin toplanırsa “konferans” olur.
Bir kadın, bir erkekle para karşılığında birlikte olursa “fahişe,” pahalı tatiller, pahalı parfümler, elbiseler, pırlanta yüzükler, evler, arabalar karşılığı birlikte olursa “flört” olur.
Fakir, evlenmeden bir kadın ile aynı evde yaşarsa “zina”, zengin yaşar ise “hayat arkadaşı” olur.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Yozlaştığımız asıl şey ahlaki değerlerin ve ölçütlerin statüye göre seçicilik içermesidir. Dinen ve ahlaken belirlenmiş kuralların, uygulayanın statüsüne göre değişmesi ve algılanmasıdır.
Parası olanın her zaman doğru işler yapacağı yönündeki saçma ütopyaya inanmak, toplumsal ahlakın ne denli bir çöküntü içinde olduğunu anlamamız için yeterlidir. Tabi ki burada maddi durumu çok iyi olan herkesi eleştirmiyoruz. Ahlakına, örf ve adetlerine saygılı olan herkes için aynı tanımlamaları yapmıyoruz. İsyanımız, parası olduğu için kötüye iyi diyen, yanlışı doğru gibi gösteren, suçu basite indirgeyen, parası olan lakin ahlakı olmayan kişilere…
Ülke olarak, aslında bizim her şeyimiz tezatlıklar içinde
Yüzde 99’u kumarı haram sayan Müslüman bir ülkede, bu sene 36 milyon adet milli piyango bileti satılmış!
Temizlik imandandır hadisini baş tacı yapar, “Müslümanlar temizdir” diye havamızı atarız ama bugün mesire yerlerine, ortak kullanım alanlarına, parklara, bahçelere, ormanlık alanlara gittiğimizde karşılaştığımız manzara ve çöp deryası “Biz nasıl bir Müslümanız? Hani nerede temizlik?” dedirtecek cinsten.
Sokağa tükürenlere kızarız, sonra kendimiz tükürürüz. Arabadan yollara çöp atanlara küfür eder, sonra biz de atarız. Muhafazakar olduğumuz için böbürleniriz, beynamaz gezeriz, haram yeriz, zina yaparız.
Aslında içinde tezatlık barındıran o kadar çok şey yaparız ki ülke olarak, sonra “benim içim temiz, Allah biliyor” der çıkarız işin içinden.
Peki, kavramların, ahlakın, doğruların alt-üst olduğu, toplumsal olarak çıkarcı ve menfaate dayalı anlayışların var olduğu ülkemizde bu durumun sosyolojik açıklaması tam olarak nasıl olmalı?
Tasdik edilmiş kavramları, ahlaki ölçütleri, değer yargılarını, gerçekleri, ne olur; durumlara, kişilere, zenginlik veya fakirlik ölçütlerine göre değiştirmeyin, adlandırmayın.
Tezatlıklar içinde savrulmak…
2 + 2 = 4’tür. Fakir için 3, zengin için 5 değildir. 1 TL de çalsan, 1000 TL de çalsan bunu adı hırsızlıktır. Başkalarını eleştirdiğin konuların, belli bir süre sonra aynısını sen yapıyorsan, adaletini kaybediyorsan, tezatlıklar içinde savruluyorsan kimseyi eleştirmeye hakkın yoktur.
Geçen bir haberde okumuştum ve izlemiştim. Afganistan’da “televizyon gavur icadıdır” diyen birçok insan, televizyonlarını yakmaya başlamış. İşin ilginç yanı; yaktıklarını televizyonları yine bir gavur icadı olan cep telefonu ile kameraya çekiyorlardı!
Sağcısının, Solcusunun, Ulusalcısının, Muhafazakarının güzel ülkemin tüm renklerinin savundukları ideolojilere göre tezatlık ve adaletsizlik içinde yaşadıkları bir ülkedeyiz. Bence asıl sorun, ahlakın yozlaşması ve bakış açılarının değiştirilmesi. Kendin yaparsan ahlaksızlık değil, başkası yaparsa ahlaksızlık olarak görülmesi…
“Adamın oturduğu mahallede, para ile fuhuş yapılıyor. Önce o adam gidiyor, o kadın ile para karşılığında birlikte oluyor. Sonra polise gidip, “bu evde fuhuş yapılıyor” diye şikayet ediyor. Polis eve baskın yapıyor. Haberciler çekim yapmak için mahalleye geliyor. Sonra o adam televizyona çıkıp; “Mahallemizde fuhuşa izin vermeyiz. Bu ahlaksızlığa müsaade etmeyiz” diye bas bas bağırıyor! ”
İşte anlatmak istediğim tam da bu!
Unutmayın ahlak ölürse, insanlık da ölür.
İlgili yazılar
Ahlaksız dünyada yolculuk: Savaş olmadan 26 gün geçirmek
Etik ‛Ahlak Eğitimiʼne Kültürel Bakış
Yeni Distopik Türkiye’de Aşırı Sevgiden Kaynaklı Öldürme