Yeni Distopik Türkiye’de Aşırı Sevgiden Kaynaklı Öldürme

Yeni Distopik Türkiye’nin aldatıcı haberlerin yayınlandığı bir kanalında türkülerini icra eden kadını parka çağırdı. Yanına aldığı ekmek bıçağı ile ona sevgisini gösterecekti. Evlenme teklifini kabul etmeyen kadını ‘kurban kesmeye giderken yanıma aldım’ dediği bıçak ile öldürecekti…

Yeni distopik türkiye Türkiye'de kadın olmak... Daha iyi anlatılamazdı. Karikatür: Hüseyin Aslan
Türkiye’de kadın olmak… Daha iyi anlatılamazdı. (Karikatür: Hüseyin Aslan)

1984’ten Yeni Distopik Türkiye’ye kadın

Takvimler 1984’ü gösteriyordu. George Orwell’in 35 yıl önce ilk kez yayımlanan eseri için beklenen yıl gelip çatmıştı. Her şey o romandaki gibi kötü olmaya mı başlamıştı? İnsanlar bunu tartışıyordu. Reѕmi deνlet kuruluşu olαn TRT, ilk renkli уαуınını 1981 уılını 1982 уılınα bαğlαуαn уılbαşı geceѕi gerçekleştirmiş, ardındαn değişik ρrogrαmlαr renkli olαrαk уαуınlαnırken ilk defα 1984 уılındα tüm уαуınlαr renkli olαrαk νerilmeуe bαşlαmıştı. Renkli yayının büyüsü herkesi sarmıştı. Kulaktan kulağa yayılan, radyonun renklisi ve resimlisi, Zeki Müren’in kendisini de görebileceğimiz televizyonlar, hayatımıza girmeye başlamıştı.

35 yıl önce yayımlanan 1984 romanı, 1984 yılında insanların düşüncelerinin kontrol edildiği ve adeta iktidarın herkesin düşünce yapısını şekillendirdiği düzeni anlatan bir eserdi. Kitapta, iktidar partisi tarafından üretilmiş olan, yurttaşları sürekli olarak gözetim altında tutup, partiye karşı oluşabilecek muhalefeti hemen sindirme ve evdeki yurttaşları gözetleyebilme maksadıyla üretilmiş tele – ekranlar vardı. Bu ekranlardan, Okyanusya ülkesinin milli marşı çaldığında herkes onu dinler ve coşkuyla katılır, “iki dakikada nefret” programı ile de partinin propagandası yapılır ve sonraki programlarda ise partinin yarattığı yalan haberler yayınlanırdı. Bir de evinde parti aleyhinde konuşan ya da düşünen birisi olduğunda tele – ekranlar bunu tespit eder ve “düşünce polisi” ismi verilen parti savunucuları, tespit edilen muhalifi derhal evinden alır ve bilinmeze doğru bir yolculuk başlardı.


Yine 1984 yılında yaşayan bir kadın, zaman ve mekan mevhumunu yitirdiği bir zamanda, parasının bir kısmını peşin verdiği bir kısmını da senede bağlatarak yeni aldıkları, üzerinde hologramlı TRT yazısı yazan televizyonun karşısına geçti ve İstiklal Marşı ile başlayan yayını ayağa kalkarak izledikten sonra çayını eline alıp rahat koltuğuna uzandı ve düşünmeye başladı. 1984 romanındaki tele – ekran acaba bu muydu? Bu distopya yoksa gerçekleşmeye mi başlamıştı? İçini garip bir hüzün kaplayan kadın oturdu ve George Orwell’in bundan 35 yıl önce yazdığı eserden esinlenerek yaşadığı 1984 yılından 35 yıl sonrasını (bu üç aşağı beş yukarı fark etmez diye de düşünerek) yazmaya karar verdi. Tıpkı Orwell’in bundan önce yaptığı gibi geleceğe dönük en olumsuz düşüncelerini toparladı kafasında ve hemen kısa bir kurgu oluşturdu. “Daha ne kadar kötü olabilir”i 2020 yılının Yeni Distopik Türkiye‘sinde (YDT) düşünmeye başladı ve umarım gerçekleşmez diyerek kalemini kınından çıkardı:

2020 distopyasında özgürlük vaadi

Tele – ekranlar yerini kabloları olmayan ve herkesin elinde taşıdığı bir mobil – ekrana bırakmıştı. Bu ekranlardan herkese sonsuz bir özgürlük alanı vaat ediliyordu; ancak bu özgürlüğün sınırı, başkasının haklarına müdahale ile değil de Başkan’ın sevmediği sınırsız düşüncelere bulaşmamakla alakalı idi. Yeni Distopik Türkiye‘nin 7’den 70’e her mensubunun elindeki bu mobil – ekranlar, sınırsız düşmanların listesini her sabah vatandaşlara gönderiyordu. Bu düşmanların dışında bir düşmana karşı konuşmak ve düşünmek de uzak diyarlardaki steril ve bakımlı Siriusri hapishanesini boylamanın gerekçelerinden biriydi.

Adalet saraylarının ihtişamı ile sağlanan adalet arasındaki ters orantı

Adalet; en güzel, en büyük ve en güzel mimarili binalarda sağlanıyordu ancak bu binaların büyüklüğü ve ihtişamı ile ‘sağlanan adalet’ arasında ciddi bir ters orantı vardı. Gözü bağlı olan adalet tanrıçası Themis heykelinin gözündeki bağ artık çıkarılmıştı. Ancak bunu da dile getirirsen Siriusri Hapishanesi’ne karga tulumba götürülüyordun ve bütün basın mensupları o anı canlı olarak ve çok büyük puntolarla mobil – ekranlara gönderiyordu.

İnsanlar arası ilişkiler ise yüz yüze konuşma boyutundan bu mobil – ekranlar vasıtası ile telepatik bir boyuta taşınmıştı. Sevgi, aşk, mutluluk gibi duygular tamamen kaybolmuştu ve buna duyulan özlem bile Siriusri Hapishanesi’nin o “nezih” atmosferini tatmakla sonuçlanıyordu.

Sevginin ölçütü, sevdiğine vurduğun bıçak darbesi ya da attığın kurşun sayısı ile doğru orantılı…

İnsani ilişkiler de bu gelişmişlikle alakalı olarak epey bir gelişmişti. Fakat geçmişe göre bir fark vardı: “birbirini sevdiğini söyleyen insanlar birbirlerini öldürüyordu”. Evet, yanlış duymadınız; ‘Öldürüyordu’… Sevginin ölçütü: sevdiğine vurduğun bıçak darbesi ya da attığın kurşun sayısı ile doğru orantılı görülüyordu. Birisine eğer ondan hoşlandığını dile getirmek istiyorsan “seni öldürene dek seveceğim” demen gerekiyordu.

Yine böyle anti – ütopyanın yaşandığı bir günde, bir adam (“Adamlık kelimesinin de artık eski manasında kullanılmaz olduğu unutulmamalı” diye not alındı deftere…) Yeni Distopik Türkiye‘nin tele ekranında propaganda ve aldatıcı haberlerin yayınlandığı kanaldaki istisna olan sanat programında türkülerini icra etmek isteyen bir kadını, Yeni Distopik Türkiye‘nin başkentinde bir parka çağırdı. Yanına aldığı ekmek bıçağı ile ona sevgisini gösterecekti. Kafasında her şeyi tasarlamıştı. Evlenme teklifini kabul etmeyen kadını ‘kurban kesmeye giderken yanıma aldım’ dediği bıçak ile öldürecekti.

İşler adamın planladığı gibi de gitti. Tam 15 bıçak darbesi ile öldü kadın. Sonra polisler adamı yakaladı ve gözü açık Themis’in karşısına getirdi. Gözü açık Themis’in değişik huyları da vardı. Mesela mahkemede takım elbise giyen sanık, ya da Themis’in karşısında saygısını bozmayan sanık, Hakim Themis’in karşısına geldiğinde ona cezada hafifletici ama kamuoyunun vicdanında ağırlaştırıcı yaralar açan ‘indirimler’ alıyordu. Fakat kamuoyu vicdanı da içi boşatılan bir kavram olduğu için yapacak bir şey yoktu.

Yaz kızım dedi Themis

Sanığın üzerine atılı suçu işlediği, ancak sevgisinin çok olduğu için ağırlaştırılmış müebbet yerine müebbet hapis cezası ile cezalandırılacağı, onun da karşılığının 10 sene civarında bir şeyler olduğu bla bla bla…


Kadın öldü, kadının adı unutuldu, yeni öldürmelerin bahanesi hazırlandı ve sistem gayet güzel bir şekilde işliyordu…

1984’ün herhangi bir gününde herhangi bir kadının 2020’leri düşünerek yazmış olduğu bu kurgu geleceği görmesi açısından başarılıydı ya da bunun kararını gelecekteki “bizlere” bırakmıştı kim bilir…

Bugünün Türkiye’si: Hatice Kaçmaz cinayeti

Bir de işin “hikaye” olmayan bir boyutu var ki bu konu hakkındaki yorumu sizlere bırakıyorum.

Eşini kaybeden Hatice Kaçmaz’ın 1 çocuğu vardı, Orhan Munis’ten gelen evlilik teklifini kabul etmedi. Munis vazgeçmedi. 17 Eylül 2014 tarihinde marketten dönen Kaçmaz’ın önünü kesti. İddiaya göre Kaçmaz direndi, Munis genç kadını zorla parka götürdü. 15 kez bıçakladı, bıçak darbelerinden 3’ü kalbine geldi.

Munis kasten adam öldürme suçundan müebbet hapis cezasına çarptırıldı. İyi hal indirimi uygulanmadı. Mahkeme tasarlayarak öldürme suçundan ceza verseydi, Munis ağırlaştırılmış hapis cezası alacaktı. Böylece Munis 30 yıl kesintisiz hapis yatmaktan da kurtulmuş oldu. Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararına Milliyet Gazetesi ulaştı. Kararda; aşırı sevgiden kaynaklı duygusallığın etkisiyle hareket etti, soğukkanlı düşünemedi. Cinayeti tasarlamadı. Kararda; duygusal çöküntü ve hiddetin maktuledeki bıçak darbeleri sayısı ile ortaya çıktığı, hiddetin sanığın soğukkanlı düşünmesini engellediği dolayısıyla tasarlayarak öldürmenin mümkün olmadığı anlaşılmıştır” ifadelerine yer verildi.

Hatice Kaçmaz’dan geriye söylemeyi çok sevdiği türküleri kaldı. İnsanın “Ölüm Allah’ın emri de şu “Adaletsizlik” olmasaydı” diyesinin geldiği türküleri…

https://www.youtube.com/watch?v=_qJQmOeQimQ

İlgili yazılar:

Orwell’in 1984 Distopyasına Karşı Gezi Parkı Ütopyası 2014

Kadına Şiddet: Nerede Hata Yapıyoruz?

Şiddet İçimizden Çıktı

25 Kasım Kadına Şiddet ve Mücadele Günü!


Kadına Şiddet Hukuken Nasıl Önlenir?