Ali Şeriati: İslam yeniden nasıl ayağa kalkabilirdi?

Ali Şeriati, eski zaman çöl insanının açmazlarını tahlil ederek ve görünmeyen pek çok cevap anahtarını insanlığa sunarak bugüne ve geleceğe ışık tutuyor ve şöyle diyor: Doğru düşünce olmadan doğru bilgi, doğru bilgi olmadan da inanç olmaz.

ali şeriati kimdir aydın islam müslüman Ali Şeriati

Aydın insan kimdir?

‘Tek kelime ile aydın, kendi insani durumunu tarihsel yerini ve konumunu idrak eden kimsedir. Kuşkusuz böyle bir bilgi ve idrak, aydının çağına karşı sorumluluk yükler. Kendini tanıyan bir aydın, kesinlikle çağının insanına karşı sorumludur.’ Aydın Hız

Bugünkü aydınlık savaşçımız Ali Şeriati, yukarıdaki tanım ise Ali Şeriati hakkındaki yazısını okuduğum Aydın Hız’a ait. Bu yazı ve diğer araştırma yazıları içeresinde kafam karışmadan tek seferde anladığım tüm bilimsel terimlerden sıyrılmış cümlelerden bir tanesi. Öyle ki bu yazıyı yazarken kendimi tercüman hissedecek kadar zorlandım çünkü terimlere olan uzaklığım, tahminimden de hayli uzakta kalmış.


Ve okuduğum yazılardaki bazı cümleler de o kadar yerli yerine konulmuş ki onları da bir çırpıda okuyup, anladığım kadarını özetlemek ve kendi cümlelerimle ifade etmek, kendi yorum ve anlayışımı ortaya koymak yerine sanırım bu sefer direkt aktarmak daha keskin ve etkili olacak.

Kimdir Ali Şeriati?

“Alçak diktatörlerin esaretine alışmış ve her şeye tahammül eder hale getirilmiş bir halk için özgürlük şarkıları söyleyen adamdır.” (Mustafa Yılmaz)

Kitaplarından sadece bir tanesi ile tanıştıktan sonra Ali Şeriati kimdir merakımın sonucu okuduğum kaynaklardan sık sık yardım alarak sizlerle de tanıştırmak istedim.

İşte o yardımlardan bir tanesi daha geliyor yine bir soru cümlesi ile:

Niçin günümüzde Dr. Ali Şeriati gibi kişiler hakkında konuşmamız gerekmektedir? Niçin anılarını canlı tutmamız gerekmektedir?

Ali Şeriati seriati aydın müslümanlar mustafa yılmaz

Bu soruları soran Dr. Mustafa Yılmaz, kendi sorusunun cevabını da vermiş.

Çünkü öncelikle bizler onu anlamakla kendimize dönüyoruz. Kendimizi yeni baştan gözden geçiriyoruz. Kim olduğumuzu, nerede bulunduğumuzu, nereye yöneldiğimizi önderlerimizin ve kafile öncülerimizin kimler olduğunu ve bu gün bize nasıl yardım edebileceklerini düşünüyoruz.

İkinci nedeni ise şudur diyerek önemli bir tespit ile devam ediyor…

Bizler öyle bir dönem yaşıyoruz ki bu dönemde dini düşünceyi incelemeye ve arıtmaya şiddetle muhtacız… Dini topluma ve dini kültüre dışarıdan bakma ve din bilgini olarak değil, dindar bir aydın olarak onlar hakkında fikir sardetme (deliller ortaya koyma) cesaretini, sadece dini kültür havzasının nadir düşünürleri gerçekleştirebilir.

O, horlanmış ezilmiş bir toplumda, bir bilgisizlik çağında, bir umursamazlık çölünde, gerçeği umursamayan inkar eden çağımızda, bilmenin ve ilgisiz kalmamanın atık yiğitçe düşünmek sayılmadığını biliyordu.

Artık aydın olmak, makam – mevki ihtirası beslemekle bir tutuluyordu. Bu da böylesi aydınların ezilip horlanması için yeterli neden sayılıyordu. O, ne yapacağını bilmez bir halde bekleşen, şaşkın, düşünmek korkusuyla adım atmaktan bile korkan, sırf korkuları yüzünden kötülüğe bulaşmayan sözde aydınları acı bir gülümseme ile eleştirirdi ve entelektüalizm dediğimiz çağdaş aydın köleliğinin bir sonucu olarak tespitini yapmaktan da geri durmadı.

Son derece kısa, fakat o oranda da verimli hayatı boyunca, düşünce ve insanlığın bu eski ve tanıdık düşmanına karşı yani kör cahilliğe yani kör cahillikle kukla olmaya karşı olanca gücüyle yiğitçe savaştı ve bu yolda nice gözleri nice kulakları açtı nice yürekleri kendine cezp etti.

Dr. Mustafa Yılmaz şu anki dönemi ve Ali Şeriati’yi anlatmış olduğu yazısının çok az bir bölümünü paylaştım sizlerle yazının tamamını okumanızı tavsiye ederim.

Ve bu tanışma yazıma günümüzde tek derdi İslam, İslam ve yine İslam olanlara güzel bir cevap olacak cümleyle başlamış olsun Ali Şeriati:

Doğru düşünce olmadan doğru bilgi, doğru bilgi olmadan da inanç olmaz. (Ali Şeriati)

Ali Şeriati, eski zaman çöl insanın açmazlarını tahlil ederek ve görünmeyen pek çok cevap anahtarını insanlığa sunarak bugüne ve geleceğe ışık tutar.

Bakalım sizlere ne anlatacak bu tespitler?

İşte bir soru: Bir toplumun hızlı bir şekilde değişip gelişmesine ya da aynı hızla bozulup çürümesine yol açan temel faktör nedir?

Cevap: Değişimin iki unsuru olan insan ve değişime hakim olan kurallardır.

Değişimin yasaları bilinmelidir ve bu yasaların gerçekleşmesi için uygulama alanına inmek gerekir. İnsan bu pratik alanda bulunmalıdır ve bu değişim yasalarına uygun olarak rolünü oynamalıdır.

İslami Sosyal bir düzene biz ancak Kuran ve Peygamber’in sünneti yolu ile ulaşabiliriz. Bunu gerçekleştirmek için muhtaç olunan şey ise halkı bu yönde harekete geçirmek için gerekli değişim kurallarını uygulamaya kararlı bir insan olmaktır.


Bu cevap İslam Bilim Felsefesini açıklar!

İslam bilim felsefesi

Kurallar kötüye kullanılmak istendiğinde yani saptırıldığında yani doğrudan ayrıldığında, araştırma eğilimi göstermeyen, canı başı ekmeği derdine terk edilmiş, belki okuma yazma bilen belki de okuma yazma dahi bilmeyen cahil toplumlar üzerinde pratik yapmak için olanak sağlar hatta ve hatta gelecek nesillere de kolaylıkla aktarılan ‘alsana bilgi’ olur.

Dönüp dolaşıp kullandıkları dinamik de budur.

Eğer doğrusu uygulanan bir İslamiyet olsa idi yaşadığımızı bilirdi bir Müslüman, yiyecek ekmeğine kast ediliyorsa, adaletsizliğe uğruyorsa mücadele etmek ve doğruyu yanlıştan ayırmak boynunun borcuydu bir Müslüman’ın.

Bu isyan öğretisinin İslam’ın ruhunda olduğunu, Hz. Muhammed’den beri olduğunu; dönemin çirkinlik, haksızlık ve sınıflaşma kapanına karşı mücadele başlattığını ve artık yadsınan Muaviye anlayışından sıyrılmak için ne mücadeleler verildiğini bilirdi bir Müslüman.

Bu cümleler ile İslami Bilim felsefesi tespiti cepte bir.

İslam tarih felsefesi

Sıra ikinci tespitte.

İnsanlığın tarihsel ilerleyişi doğrusal ve dairesel olmak üzere iki seyir takip etmektedir. Değerler skalası dairesel, olgular skalası doğrusal ilerlemektedir. Yani bir nevi tarihin ilerleyişi ‘ dönerek yürümek’ durumudur.

Olgular dünyası, dünya toplumlarının tarım, sanayi bilgi-işlem dalgalarıyla sıçrama yaptığı tezi doğrudur.

Ancak bu durum değerler dünyası için geçersizdir. Çünkü değerler dünyası çembersel bir dönüşüm yaşamaktadır. Yani insanlık sürekli yeni buluş ve aletlerle doğrusal ilerlerken ve bunun geri dönüşü olmazken, hak, adalet, ahlak, inanç gibi değerler dünyasını oluşturan alanda sürekli geri dönüş, kaybedileni arama, bir süre ilerleme sonra tekrar gerileme serüveni yaşanır.

Bu da tarih felsefesidir cepte iki.

Tekerrür eden tarih, siyasi izlenen yollar, tarih ötesinden fırlayan düşmanlar, koca imparatorluğu çöküşe sürüklemiş stratejilerin yaşanıyor olması tanıdık geldi mi çağrıştırdı mı bir şeyler ne dersiniz tarih tekerrürden mi ibaret?

Ve son tespiti ile ağır bir yük bırakıp kucağımıza 44 yaşında bir suikasta uğrayarak kitapları, makaleleri, konferansları, araştırma ve tezleri yarım kalıyor bir din aliminin, bir sosyoloğun bir araştırmacı yazarın.

İslam dünyasının içinde bulunduğu kısır döngünün, Kuran’da defalarca geçen; ‘aklını kullan!’ emriyle dolu sure ve ayetlerin uygulanarak son bulacağını anlatıyor Ali Şeriati üçüncü ve sonuç tespiti ile.

Tıpkı askeri okulda alığı kuran dersleri ve dil derslerindeki üstün başarısı sayesinde de dönemin Arap bedevi toplumunu doğru tahlil edip hataların kaynağı Emevi devleti İslam anlayışına savaş açan Mustafa Kemal Atatürk gibi.

O da bu Arap üstünlüğü ve Arap milliyetçiliği ve Arap cahiliye dönemi uygulamalarını ilk sıraya; Kuran’ı ise dördüncü sıraya alan Muaviye dönemi hatalarına ışık tutar. Aklını kullan sure ve ayetlerden yola çıkarak aklını kullanan insanın mücadeleden uzak kalmasının zaten mümkün olamayacağını mantık ilkeleriyle bağdaştırarak bize sunar Şeriati.

Ve Mustafa Yılmaz’dan son bir yardım alarak bitirmek istiyorum yazıyı.

Ali Şeriati duygulu bir yürek, coşkun bir zeka idi…

Sorumlu bir aydın bilinçli bir ideolog idi. Onun İslam Sosyolojisi, İslam Tarih Felsefesi üzerine düşünceleri yazdıkları ve söyledikleri bu gün için büyük bir anlam ifade ediyor.

Zor bir zamanda zor altında yaşadı.

Zer, zor ve tezvire karşı savaştı.

Bu savaşımı, teorisini kurmaya çalıştığı pratik, hayata müdahale eden sorumlu, bilgili, bilinçli, itikadı bir alt yapı üzerine kurumuş muvahhit bir dünya görüşünü ifade eden İslamcı Sosyolojinin kurulması savaşımıydı.


Kuramsal ve eylemsel bir bütünlük oluşturma çabası onun hayatının şahitlik ettiği bir vakadır. Bunu yaparken acele ediyordu, baskı altındaydı, yangın vardı, fikri, ameli ve siyasi bir kavganın içerisindeydi. Muhatapları çok çeşitliydi; öğrenciler, mollalar, aydınlar, dindarlar, laikler, batıcılar ve halk kitleleri onun söylediklerine kulak veriyordu. Ve her kulağa ses olmak, her kulağa işittirmek gibi bir zorluğu yaşıyordu. Zaman zaman karşıtını karşıtın gözüyle ilzam etmek gerekiyordu. Bu çaba masa başında verilen bir çaba değildi. Hayat akıyor, toplum değişiyordu ve bu değişime karşı durmak gerekiyordu. Asıl olan doğru mirasın ileriye taşınması idi.

Türkler Nasıl Müslüman Oldu?


Nihal Çalışkan
1980 Nisan doğumlu. Kendini ve hayatı keşif sürecinde, hayatına giren her bir ruhta kendini buluyor. Dünün dünde kaldığını hatırlatıyor bazen kendine, bugünü, anı yaşamanın keyfini sürmek en büyük derdi. Bilinmeyen on yüz bin ihtimalli yarına umutla ve keyifle ve neşeyle ve merakla gözlerini dikmiş durumda. Bilinmeyeni öğrenmek, görünmeyeni görmek, duyulmayanı duymak çabasında. Farkındalıklarını artırıyor ve şifa ve şefkat ile bazen hırçın, bazen deli dolu, bazen sakin, bazen çocuk gibi bazen çok keyifli ve bazen de uzun uzun susarak sadece sevmeyi bilen kalbi ile yaşıyor…