İç dünyamız, bir egosal aynalar diyarını andırıyor. Her gün, yaşadığımız çeşit çeşit olay karşısında o aynaların karşısına geçip geçmişte olan benzer tecrübeyi izliyoruz.
Bu durum bize pek çok yola açılan bir ayrım sunuyor:
Ya geçmişteki tavrımızın aynısını sürdürüyor, ya da değişik yollara sapıyoruz.
Hayata geldiğimiz andan itibaren, kader denen bir ağın içindeyiz. Düşündükçe, kaderin önceden yazılı olmasının değişik bir anlamı olabileceğini keşfettim ben. Belirli bir yol değil, yollardan oluşan bir “ağaç” gibi. Biz ise bir “su zerresiyiz” ama bir farkla: İrademiz var. Doğduğumuz anda kökten başlıyoruz ağaçta ilerlemeye, gövde boyunca, aile, okul gibi bizi koruyan ortamlarda ilerliyoruz ve sonra yavaş yavaş seçimler yapmaya başlıyoruz.
Ağacın hücrelerine su götüren soymuk borular içinde yol ayrımları için her an karar veriyoruz ve doğadaki gibi geri dönüş olmaksızın yeni seçimlere yol alıyoruz.
İrademizin olmasının en güzel yanı, geçmişteki olayları hatırlayıp yeni seçimlerimizi o tecrübelerle yapabilmemiz.
Egosal aynalar diyarı
İşte burada içimizdeki aynalarla karşı karşıya kalıyoruz. Yani egomuzla… Ego, bizi ustaca korkutmaya o kadar iyi programlanmıştır ki geçmişteki sütten ağzımızın yandığına hemen inanmaya hazırız. Oysa ayna bize neden “korkmamız” gerektiğini gösterirken, biz neden “korkmamamız” gerektiğini görebilmeliyiz.
Ego, semavi dinler tarafından “Nefs” olarak adlandırılırken pek çok da söz söylenmiş üzerine. Bu hafta öğrendiğim bir söze hak verdim: “Nefsini bilen, Rabbini bilir” diye bir hadis varmış. Semavi dinlerle arası iyi olmayan biri olarak, buna hak vermemin garip göründüğünü kabul ediyorum. İlk düşüncem egomuzun bize kurduğu tuzaklardan kurtulmanın ve onunla “barış” imzalamanın istediğimiz her şeyi yapabilmemiz için kaçınılmaz olduğu ve “kaderimize hükmetmenin” ancak böyle mümkün olabileceği idi.
Çünkü ego bizi korku ve baskı ile kuşatarak, evrenden gerçekten istediğimiz şeylere karşı enerjimizi kirletiyordu ve egosunun oyunlarını çözen kişiler, enerjilerinin dalgalanmalarını önleyerek Evrenin işleyişini etkilemeden yaşamlarında ilerleyebiliyor ve uyum bozulmadan yaşayabiliyorlardı.
Bunu yapmanın uzun ve sancılı bir süreç olduğunun farkındayım fakat bilinçli veya bilinçsiz şekilde onunla anlaşma yoluna gitmiş, huzurları yüzlerinde ışıyan pek çok insanla tanıştım. Herkesin bunu yapabileceğine inancım tam.
Şimdi içimdeki aynaların güldüren, düşündüren, korkutan, endişelendiren yansımalarında cesur olmam için beni yüreklendiren ışıklar yakalamakla meşgulüm. Her zaman tam olarak başarılı olamıyorsunuz tabii; hayatınız boyunca aileniz, arkadaşlarınız, sevgiliniz olan insanlar, patronlarınız ve hatta tanımadığınız kişilerle yaşanan türlü olayın iziyle hesaplaşırken her zaman egonuza “Bir dur bakalım orada” diyemiyorsunuz.
Fakat bu hiç diyemeyeceğiniz anlamına gelmiyor. Kendinize bir adım uzaklaşıp bakabilmek ve bazen elde taşlarla aynalara saldırabilmek gerekiyor. İlk adım her zaman zordur, ama bir kez başlamak yeterli.
Taşlarınız hazırsa atın ilk adımı. Ne bekliyorsunuz?