Yaptığım sohbet ve paylaşımlarda “Herkesin takıldığı ortak nokta nedir?” diye düşündüğümde aklıma gelen en önemli şeylerden biri, karşımıza çıkan insanlardaki özü görebilmenin zorluğu ağır basıyor.
Gerçekten hepimiz dünyasal rolleri o kadar çok benimseyip, o kadar biz saymışız ki hepimizin aynı özden geldiğini hatırlamak çok zorlaşmış.
Spiritualiteye ilk başladığımda benim takıldığım ana noktaların başında da bu vardı. O çok kızdığım, suratını görmek istemediğim, hatta üstünde de çalışmaya değer görmediğim bir insan nasıl benle aynı özü taşır?
O değersiz varlık için zaman geçirmeye değer mi?
Benim o gözümde büyüttüğüm özel ruhumla, o soysuzların aynı özü taşıması imkanı var mı?
Ve daha nice sorular ve yargılarla kenarından geçmeye ve görmemeye çalıştığım -aslında kaybettiğim- onlarca zaman. An gelip de köşeye sıkışıp, artık yapacağım bir şey kalmadığında olaylarla yüzleşip aslında her şeyin çok komik bir oyun olduğu ayırdına vardığımda, bendeki gelişme inanılmaz oldu. Geçirdiğim onca zaman ve bahaneler silsilesinin çok büyük birer zaman kaybı olduğunu görünce önce üzüldüm. Fakat insanın bir şeyleri farkedebilmesi için belli bir olgunluğa gelmesi gerekiyor. En güzeli de öğrenme sürecinin hatalardan geçtiğini farketmek.
Sizler de kendi hayat oyunlarınızı düşünün. Sizlerin hayatını zehre çeviren, ismi bile geçse gözlerinizden öfke dumanları çıkartan insanlar vardır; hani düşünmeye bile tahammül edemediğiniz. Biliyor musunuz gelişmenizi en çok sağlayacak olan onlarla aranızdaki ilişkilerinizdir.
Birçok özel insanla, Hz. Muhammed ile, Hz. İsa ile, Atatürk ile, Buda ile, Gandi ile kendimizin bir olduğunu ve üst düzey varlıklarını görebilmek kolay olanı.
Aynı şekilde insanlık tarihinde de büyük toplulukların hayatlarında önemli dönemler yaşatan, yüzlercesinin ölümüne sebep olacak kararlar veren, katliamlar yapan, hırsızlıklar, tecavüzler, cinayetler işleyen insanların da sizin özünüzle aynı özü paylaştığını düşünmenin zorluğunu anlıyorum. Bütün bunlar bir illüzyon, bir oyun.
Aslında tüm insanlar bir bütünün aynı değerde parçaları. Kılığı, kıyafeti, konumu, karakteri sadece dünya deneyimindeki dualiteyi oluşturmak için aldığı roller ve rolün gerekleri.
Hatta burada söyleyeceğim şey birçok kişide çok büyük tepki alsa da söylemek zorundayım:
“Size en büyük kötülük yapanlar, aslında sizin ruhsal gelişiminiz için en zor görevleri üstlenen özel ruhlardır. Çünkü sizi en çok seven ruh kardeşiniz ancak bu görevi sizin için üstlenebilir.”
Şunları duyar gibiyim?
Herkes eşit diyorsun. Peki benim veya yakınımın hayatına kasteden, aşağılık suçlar işleyen birini ben nasıl böyle görebilirim. Nasıl içindeki tanrısallığı göreceğim?
Gerçekten, bu düşünsel konuma geçmek maddesel dünyada çok zor. Dünya’da size kötülük yapanlara karşı mücadeleni verecek, dünyasal adalet kuralları ışığında cezasını vereceksin; fakat içinde yüce bir ruh taşıdığını unutmayacaksın.
En önemlisi de her şeyin deneyimsel birer oyun olduğunu unutmayarak..
Ben bunun anlama yolunu şöyle somutlaştırıyorum. Bir film veya tiyatro seyredersiniz. Film boyunca kötü adam rolündekinden nefret edersiniz. Elinize verseler bir kaşık suda boğarsınız değil mi?
Fakat gerçekte rolü oynayan aktörün sizin, bizim gibi iyi bir insan olduğunu unutabilir misiniz? Sadece film boyunca bu rolü üstlenmiş bir görevlidir o nefret ettiğiniz.
Şimdi yapacağımız yaşamınızda rol oynayan tüm oyuncuları gözden geçirip hepsinin aynı özü taşıdığını görme zamanı.
Çıkın dışarı bakın etrafınızdaki insanlara, dostlarınıza, düşmanlarınıza.
Dışınızdan bağırarak söylemenize gerek yok, içinizden bile söylemeniz mucizeler yaratır.
“İçindeki ışığı ve yaşamı onurlandırıyorum, seninle bu zamanı ve mekanı sevgiyle paylaştığımız için şükran duyuyorum.” deyin her insanoğluna.
Kulaklar duymasa da ruhlar bu onurlandırmayı hisseder. Her ruha özel hissettirin kendisini ve hayatınızda mucizeler oluşturun.
Sevdiklerinize:
“İçindeki ışığı görüyorum
İçimdeki ışığı gördüğüm gibi.
Çünkü biz Bir’iz” diyerek haykırın.