Mesajı kalp dili ile okumak: Kuran’ı anlamak

Ayetlerin derinlemesine sayısız anlamlarının bulunduğu, okuyana göre okunan mesaj; ve okumaya niyetlenip, Arapça bilmemekten yakınmak… Neden?

karınca kuran mesaj tefsir okumak anlamak türkçe arapça islam kuran-ı kerim ayet meal sure

Son peygamberin mucizesi Kuran-ı Kerim…

Bu vahyin indirilişi Rahman ve Rahim’dendir. Bir ilahî kelâm ki (taşıdığı) mesajlar, anlama ve kavrama yeteneğine sahip insanlar için Arapça bir hitabe olarak apaçık beyan edilmiştir; güzel haberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak. Fakat [bu ilahî kelâm insanlara ne zaman tebliğ edilse] çoğu yüz çevirir ki [mesajını] duymasınlar. (41: 2 – 4)

Ayetlerin derinlemesine sayısız anlamlarının bulunduğu, okuyana göre okunan mesaj; ve okumaya niyetlenip, Arapça bilmemekten yakınmak…


Neden? Misal pek çok yerde geçen muttaki kelimesi, çeşitli çevirilere göz atıldığında:

  • Allah’tan korkanlar
  • Allah’tan sakınanlar
  • Allah’a karşı sorumluluk bilincinde olanlar
  • Allah bilinci olanlar
  • Kötülüklerden korunanlar
  • Takva sahipleri
  • Erdemliler
  • ….*

Yalnızca bir kelime bile kaç farklı şekilde çevrilebiliyor?

Her çevirinin yarattığı algı ve his, birbirinden bunca farklıyken okuduğumuzdan çıkarabildiğimiz anlam kastedilene ne kadar yakındır?

Çeviri konusunda bunca farklı görüş var diye okumaktan vazgeçmek mi yeğdir?

Araplar bu dili konuşuyor da anlatılanı çok mu iyi anlıyorlar?

Bu sorular uzun süre beni kurcalamıştı.

Sonra nasıl oldu, ne zaman oldu bilmiyorum, niyet etmeyi öğretti:

“Allah’ım, kitabı indirdiğin dili bilmiyorum, muhakkak haberdarsın; inşallah öğrenmek nasip ola. Ben kelimeleri okurken Allah’ım, sen gönlümde manayı açığa çıkar; sen bildirmezsen, anlamak mümkün olmaz, sen bildirirsen de erik dalı olsa baktığım, ayetinin manası gönlüme dolar.”

Kuran nerede?

Okuduğumuz kitapta mı, yoksa yaratımın kendisinde mi mesaj? Öğreti bizden dışarıda mı, yoksa kalbimizin en merkezinde mi?

“Oku” komutu ile başlayan bir mesaj, hem de geldiği sırada ortada okunacak hiçbir yazı yokken – yaratımın dilinden başka…

hiyeroglif mısır mesaj işaretler

Türkçe bir dil, birbirimizle iletişim kurabildiğimiz, mesajımızı iletebildiğimiz… Kelimeler mananın kendisi değil, fakat sadece manaya işaret eden kılıflar…

Alfabe bir dil. Harfler, konuşulan dilde telaffuz edilen seslere işaret eden kılıflar.

Hiyeroglifler bir dil, baktığımız görseller kılıflar.

İnsanların yüzleri, manalarına işaret eden bir dil…

Yaratım... Tüm yaratılış bir dil.

Gel gör ki tümü ancak dili bilene iletebilir manayı.

mana meal ortak dil kuran mesajKuran da sık sık doğadan misaller verilir ve ‘Hiç düşünmez misiniz?‘ diye sorar. ‘Bunda düşünenler için nice işaretler vardır‘ der. İnananlar için, akıl sahipleri için dersler…


Ve bir de Kuran’ın anlaşılır, apaçık bir Arapça ile indirildiğinden bahseder. Varoluşun dilini anlamayan insana, kendi dilinde bir mesaj… Öyleyse bir dil ki tüm canlılar varlığıyla bunu konuşuyor.

“DÜŞÜN özünde apaçık olan ve hakikati bütün açıklığıyla ortaya seren bu ilahi fermanı; onu düşünüp kavrayabilmeniz için Arapça bir hitabe yaptık.  Ve o, katımızda bulunan bütün vahiylerin kaynağında[n çıkmış]tır; o, gerçekten yücedir, hikmet doludur.” (43:2 – 4)

Mustafa Sağ, çevirisinin önsözünde dikkat çekiyor buna. Neml (Karınca) suresinde bir karıncanın ve bir kuşun sözleri rivayet ediliyor. Onlar Arapça konuşmuyorlar, fakat ifade ettikleri mana, insanın anlayabildiği Arapça’ya çevriliyor. Mana zaten var, hepsinde, her şeyde… ‘Bir kuş için bile zaten varsa bunca derin mana, insan için hiç olmayabilir mi?’ demeye getiriyor Mustafa Sağ.

Okumaya başlamak ve tıkanmak

Kitap olarak yazılı Kuran – ı Kerim’i okumaya başladığımda ne kadar şaşırdığımı hatırlıyorum. Ne güzelmiş, ne kadar berrakmış meğer… Ne kadar faydalı… İnsanlar bunları okumuyor mu diye şaşırdım. Ve devamlı dikkatimi çeken; inkar edenlerin kalplerinin mühürlenmesi, böylece ayetleri anlamalarının mümkün olmamasıydı.

Algı aracı olarak kalp…

Nedendi bilmiyorum, devam edemedim. Belki ‘korku‘nun bunca vurgulanması. Belki en can alıcı, önemli gelen yerlere dair hiçbir tefsir bulunmaması. Sanki orijinalini okuyabilsem, algılayacağım anlam bu olmazmış gibi bir fikir, çeviriye dair kafada bin bir soru…

Uzun zaman sonra Dr. Psikolog Mustafa Merter’in 900 Katlı İnsan kitabında Muhammed Esed’in çevirisinden alıntılanmış ayetler görene kadar raftaydı konu. Kalbime öyle yatkın geldi ki cümleler, tüylerim diken diken oldu. ”İşte bu!” dedim.

Farklı çevirmenler

Azıcık araştırma şunları ortaya çıkardı ki Esed’in orjinal çevirisi İngilizce. Kafir, münafık gibi yüzlerce yılda anlam kaymasına uğramış kelimeler İngilizce’de hiç olmadığından, bunları en öz anlamına göre yeniden ifade etmiş. (Örneğin kafir: gerçeği eğip bükmeye şartlanmış olanlar) Ve anlam da kalbi çok daha tatmin eden bir yere varmış. Çevirisi Türkçeye de çevrildiğinde tutucu bir çoğunluk isyan etmiş, ”ajan bu, dinimizi tahrip ediyor” diye. Entelektüel azınlıksa coşkuyla karşılamış. Çevirinin çevirisinde üzülerek gördüğümse Esed’in özellikle kaçındığı anlamların tekrar edilmesi ve orijinal çeviriye sadık kalınmadığından önemli ifade kayıpları olmasıydı. (Bu adreste Esed’in çevirisine dair oldukça sağlıklı bir eleştiri, bu adresteyse Esed’in çevirisinin Türkçeye çevirisi hakkında detaylı bir inceleme var.)

Detaylı okuyayım, aman İngilizcesini okuyayım derken, yine devam edemedim.

Bu seferse Edip Yüksel’in çevirisi beni yakaladı. Gittiğim bir yerde rafta duruyordu ‘Mesaj’. Hafif, saman kağıda baskı, sıradan kitaplardan sadece biraz daha kalın bir kitap. Alıp baktım ki Kuran çevirisi. Hafifliği hoşuma gitti. Aradan birkaç sayfa açtım ki o gün yaşadıklarıma dair sözlerle karşılaştım. Topluluk birbirine dalmışken ben mesaja gömüldüm. Son derece güncel ve günlük konuşma sadeliği ve akıcılığında bir dil. Sen‘ hitabını ilk defa üzerime alındım, sohbet eder gibiydik, sanki kitap canlıydı. ‘Yaşanabilecek her şeye dair misaller barındıran’ kitap. Kuran’ın bir tarih kitabı değil, bir yaşam kılavuzu olduğunun o zaman farkına vardım.

Bu sefer devam ediyorum, çok şükür. Her zaman aynı açıklıkta ve anda olmadığımdan tabi ki her açışımda o canlılığını fark edemeyebiliyorum. Fakat niyet ve inanç…

Yüksel’in çevirisi Kuran’ın okunmasının zorlaştırılması, ‘önce şunu bunu bilmek gerekir’lere itirazı ile ve kolaylığını, açıklığını vurgulaması ile başlıyor.

Bunu destekler gibi kitap öyle hafif ve canlıydı ki yolculukta yanıma aldım. Bütün rotamı yeniden düzenledi ve en sadık arkadaş olduğu ortaya çıktı.

Her çevirmenin dipnotlardan sızan farklı görüşleri var elbet. Esed’in akılcılığı, Yüksel’in fazlalıkları alayım derken ormanlar yakması…

kuran mesaj tefsir okumak anlamak türkçe arapça islam kuran-ı kerimAma can alıcı bir nokta,  okuduklarımızı zihnimizden ziyade, kalbimizle okumak sanırım. Teferruatın karışmadığı, hakikate dair en saf algı ile. Buna niyet ederek, duanın kabul olacağını umarak, güvenerek. Birkaç kelimeye takılıp soğumaya izin vermeden, gerekirse ilgili ayet için karşılaştırmalı çevirilere göz atarak (bu site çevirileri karşılaştırmak için harika), farklı anlamlar arayarak… Elmalılı Hamdi’nin orjinal çevirisiyle sadeleştirilmişi arasındaki anlam farkları bile öyle çok geliyor ki tamam zihinle oluru yok bu işin diyorum.

Ama bu dil, bu tüm canlıların konuştuğu ortak dil, algısının aracı kalp olan ortak dil… Bunu bilmeyen yok…

Büyük lütufmuş Allah’ın kitabına yöneltmesi. Kolaylıkmış.

Okurken O’na sığınmak, O’ndan dilemek…

Ne aradığımızı bilmesek dahi, tüm arayanlara nasip ola inşallah.


* Muhammed Esed, muttaki kelimesini Allah – bilinci olanlar olarak çeviriyor ve geçtiği ilk ayetin notunda sebebini şöyle anlatıyor: “Muttaki kelimesinin “Allah’tan korkanlar” şeklindeki geleneksel çevirilişi bu ifadenin olumlu içeriğini yeterince belli göstermiyor. Tam ifade etmek gerekirse, O’nun daimi mevcudiyetinin dair farkındalık ve kişinin kendi varlığını bu farkındalığın ışığında şekillendirme arzusu. Bazı çevirmenlerin yorumuyla ”kendini kötülüklere karşı koruyanlar” ya da ”görevine dikkat edenler” gibi ifadeler Allah – bilinci kavramının birer unsurundan fazlasını vermiyor.” Fakat ne yazık ki buna rağmen Esed’in İngilizce çevirisinden yapılan Türkçe çeviride kullanılan ifade “Allah’a karşı sorumluluğunun bilincinde olanlar”.

Kuranı Kerim ve Mucizeleri: Dr. Ömer Çelakıl