Türkiye’nin doğusu ateş içerisinde, ölenler, yaralananlar, delik deşik duvarlar, törenlerle defnedilen askerler polisler… Siyasiler ise ne olduğu ile değil, daha çok, “olan”ın kitlelere nasıl aktarıldığı, olan olaylardan hareketle medya tüketicilerinin algılarının nasıl ayarlandığıyla meşguller. Daha mı net yazayım? Ölenler, yaralananlar… Çoğunun umurunda bile değil; öncelikle ölenin “hangi taraftan” olduğu, sonra da bu ölümün kitle, TV izleyicisi, medya tüketicisi, halk üzerinde nasıl bir etki bıraktığı ile ilgililer.
1978’de Kars Kalesi olayı nasıl gerçekleşti?
Kitlelerin medyatik yollarla manipülasyonu hiç de sandığınız gibi yeni değil. O kadar ki, Türkiye’de, daha sonra hiç yaşanmadığı, hiç gerçekleşmediği ortaya çıkan olaylar ile ilgili mitingler bile düzenlendi. Olmayan olaylar protesto edildi. Ben size Mayıs 1978’deki Bayrak ve Milli İnanç Mitingi’ni yazayım. Siz, artık, ne niyetine okursanız okuyun.
25 Mayıs 1978 tarihli gazetelere yansıyan haberlere göre, bir gün önce Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ile bir araya gelen AP Genel Başkanı Süleyman Demirel, yurt sathında gerçekleşen anarşi ve terör olayları ile ilgili olarak cumhurbaşkanına bir mektup sunduğunu, bu mektupta Kars ve Ardahan olaylarına da değindiğini ve kaygılarını dile getirdiğini belirtir. Muhalefet lideri Demirel’e göre Hükumet (Ecevit), anarşi olayları ile ilgili gerekli önlemleri almakta yetersiz kalmakta, hatta “1 Mayıs’ta Kars Kalesi’ndeki Türk Bayrağı’nın indirilip” yerine orak çekiçli bayrak çekilmesine göz yummaktadır. Demirel’in iddialarına göre, bu ilde Dev-Genç TÖBDER, TİKKO, TKP ve GAWA adlı örgütler faal durumdadır ve Ardahan’da Hamallar Derneği, halk adına istediği kuruluşu denetleme adı altında halkı rahatsız etmektedir.
Demirel, elindeki “bilgi”yi (!) sadece cumhurbaşkanına iletmekle kalmaz. Sorumlu bir muhalefet partisi lideri olarak Kars Kalesi’nde çekilen kızıl bayrağın hesabını sormak için harekete geçer; sağ kitleyi de harekete geçirir. Çünkü –yine Demirel’in sözleriyle “Bugünkü Hükumet sol mihraklara” dokunmamaktadır. “Onlar Hükumetin parlameto dışı ortaklarıdır. CHP Zihniyeti Türkiye’yi rahatsız edenleri masum saymaktadır.”
1978 Bayrağa Saygı ve Milli İnanç Mitingi
Demirel iki gün sonra (26 Mayıs) Kars ve Ardahan’da gerçekleşen (!) olayları protesto etmek adına bir miting düzenler. Amaç, 1 Mayıs’ta Türk Bayrağı’nı indirerek yerine Kızıl Bayrak çekenleri protesto etmektir. Taksim Meydanı’nda gerçekleştirilen Bayrağa Saygı ve Milli İnanç Mitingi olaylı geçer. Mitingden sonra Maçka’da polise ateş açılır ve eylemciler Maden Fakültesi’ni işgal etmek isterler. Demirel konuşmasında “Kızıl yılan bu meydanda baş vermiştir. Bu başı mutlaka koparmaya ve ezmeye kararlıyız.” der. Eski cumhurbaşkanlarından Celal Bayar’ın da katıldığı mitingde Demirel, bu ülkenin öz sahipleri olduklarını, inançlarını kaybetmeden yollarına devam edeceklerini de haykırır. Çevre illerden getirilen AP teşkilatına üye gençlerle birlikte yaklaşık 70 bin kişiye seslenen Demirel’e eşlik eden sadece Bayar değildir. MHP’li gençler de bu mitingde yer alırlar. Taksim alanı “Komünistler Moskova’ya” “Milliyetçi Türkiye” ve “Kahrolsun Komünistler” gibi sloganlarla inlemektedir. Demirel devam eder: “1 Mayıs’ta milli ve manevi değerlerimiz saldırıya uğramış, bu nedenle milli bir şahlanış başlamıştır…
1 Mayıs’ta bu meydanda toplananlar, aziz Türk milletinin gururu ile oynamışlardır… Ülke sahipsiz değildir… Bu mührü sökmeye kalkanlara dünyayı zindan edeceğiz… [Onlar] alanları boş sanmışlardır. Ülkeyi ve Devleti sahipsiz sanmışlardır… Gafillere ve hainlere sesleniyoruz. 1 Mayıs’ta burayı kızıl meydan haline getirmeye kalkanlara tarihten gelen ihtişam ile haykırıyoruz. Bre hainler, bre sefiller, bre utanmazlar bu ne cürettir!
Mikrop dergisi okuyan bölücü Tayfun denize nasıl atıldı?
Demirel, her zaman bildiğimiz Demirel’dir. Miting kürsüsünden püsküren belagatin Taksim sokaklarına nasıl yayıldığını görmek için o gün o mitingde olmaya gerek bile yoktur. Demirel’i tanıyan, bilen, onun o gün katılımcıları nasıl coşturduğunu da iyi bilir. Kitle öyle bir coşmuştur ki Karaköy Vapur İskelesi önünden geçerlerken, Mikrop adlı mizah dergisini okumakta olan Tayfun isimli bir gence, o dergiyi neden okuduğunu sorarlar; sorunun cevabını bile beklemeden genci karga tulumba denize atarlar. Tayfun gazetecilere olayı şöyle anlatır: “Ne bileyim abi… Birden hücum edip denize attılar işte. Aman resmimi falan çekmeyin. Başıma bir iş gelmesin.”
Her şey iyi de sadece bir sorun vardır ortada. Kars’taki yetkililer Demirel’i yalanlamaktadır. Kars Kalesi’nde bayrak indirme türünden hiçbir olay yaşanmamıştır; solcuların her gün işlediği cinayetler de yoktur. Bayrak indirme ve kızıl bayrak çekme bir yana, askeri bölge içerisinde yer alan bu alana sivillerin girmesi bile mümkün değildir.
Kars Emniyet Müdürü Hasan Uyar, 28 Mayıs tarihli gazetelere yansıyan açıklamalarda Demirel’in iddialarını şöyle yanıtlar: “İki aydır Kars’ta Emniyet Müdürü olarak görev yapıyorum. Özellikle son aylarda Doğu illerinde halkın etnik yapısından yararlanarak, kasıtlı bir gerilim yaratma çabasına girildi… İki kişi arasındaki kavga, iki mahalle kadını arasındaki tartışma gazetelere sağ-sol çatışması olarak yansıtıldı. Amaç; Halkı gerilim içinde tutarak olay çıkartmak. Görevli olduğum iki aylık dönem içinde Kars ve çevresinde sükunet hâkimdir.”
Emniyet müdürü ayrıca Kars Kalesi’nin kentin kıyısında yükselen sarp tepe üzerinde kurulmuş olduğunu ve kalenin Kars’taki askeri birliklerin kontrolü altındaki bölge içinde olduğunu, kalenin bulunduğu tepenin arka yamacının ise askeri birliklerin yerleşim bölgesi olduğunu da belirtir. Nitekim tümen komutanının kaldığı ev de bu yerdedir. Kars Vali Vekili Necmeddin Öztorun da Emniyet Müdürü ile aynı fikirdedir:
Kars Kalesi’ne kızıl bayrak çekildiği yolundaki iddia katiyen doğru olamaz… Çünkü Kars Kalesi askeri bir bölgedir… Askerin kontrolü altındadır.
Olay gerçek değildir ama salık olsun. Amaç zaten sağ kitleyi gaza getirmek, milli birlik, bütünlük, kızıl tehlike, bölünme gibi kavramlar etrafında siyasal bir mobilizasyon sağlamaktır; sağlanmıştır da.
Siz siz olun, gözünüze sokulan her habere, internette dolanan her videoya, resime, siyasilerin her söylediğine inanmayın. Olay gerçek değildi ama olayın tüm günahı, sahilde dergi okumakta olan zavallı Tayfun’a kesildi. Neyse, Mayıs sonunda denize düştüğüne göre fazla üşümemiştir herhalde…
İlgili yazılar
Türkiye’de Kutuplaşma Politikası
AKP’nin Suriye Politikasındaki Zikzakları
Sanat ile direnmek! Gerçek sanatsever kimdir?
Bir fasit daire: Değişmeyen Cadı Avı