Türkiye yeni bir kaosun içinde… Doğuda Olağanüstü Hal’i (OHAL) aratmayan günler yaşanıyor. Kürt kökenli vatandaşlarımız kendi ülkesinde mülteci gibi bir yaşam sürmeye başladılar. Diğer yandan yeni anayasa ve başkanlık sistemi müzakereleri devam ediyor. Peki bundan sonraki siyasi konjonktür nasıl olur; 2016 yılında siyasal sürprizler yaşanabilir mi?
Türkiye yeni bir seçime gider mi?
7 Haziran’a kadar sıkı bir gündem yaşayan Türkiye’de ikinci 6 ay çok tuhaf şeylere gebe oldu.
7 Haziran seçimleri AKP yönetimini memnun etmedi ve Türkiye, AKP yöneticileri tarafından adım adım yeni bir seçime sürüklendi.
6 Haziran’da Diyarbakır’da bomba patladı; bombayı IŞİD patlattı.
20 Temmuz’da Suruç’ta bomba patladı; bombayı IŞİD patlattı.
10 Ekim’de Ankara’nın göbeğinde bomba patladı; bombayı IŞİD patlattı.
Eyvallah, hadi bombayı IŞİD patlatmış olsun…
Mecliste muhalefet tarafından araştırma önergesi veriliyor “patlamalar araştırılsın” diye, Adalet ve Kalınma Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi araştırılmasını istemiyordu.
7 Haziran’a kadar Başkanlık sistemini ön planda tutan ve mitinglerde daima dillendiren AKP, 7 Haziran’dan 1 Kasım’a kadar olan süreçte bu sistemi dillendirmekten uzak durdu.
Mitingler yapıldı ve 1 Kasım seçimleri geldi, çattı.
AKP tekrar tek başına iktidar oldu, HDP ile AKP arasında çatışmalar büyüyerek devam etti.
HDP daha sert dil kullanmaya başladı, AKP yangına körükle gitti; PKK, Doğu’daki bazı belediyeleri kullanarak hendekler açtı.
28 Kasım’da Tahir Elçi öldürüldü, 2 polis şehit edildi. Elçi’nin hala nasıl öldüğü belirlenemedi.
Olaylar bu andan itibaren daha da hızlanarak büyüdü, sokağa çıkma yasakları başladı ve PKK şehirlerde polis ve askerle çatışmaya başladı.
Diyarbakır’ın Sur ve Cizre başta olmak üzere Doğu Anadolu’da birçok yerde OHAL‘i aratmayan günler yaşanmaya başladı…
HDP’den daha yüksek tonda sesler çıkmaya başladı.
Artık Doğu’da tam anlamıyla bir kaos yaşanıyor. Kürt kökenli vatandaşlarımız kendi ülkelerinde mülteci konumuna düştüler; eş, dost, akrabalarının yanlarına sığındılar… Suriyeli mültecilerden farkları kalmadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP tarafında Başkanlık Sistemi; HDP tarafında ise Özerklik ve Özyönetim düşüncesi ortaya çıktı.
Artık bugün, HDP’nin kapatılması ve HDP milletvekillerinin dokunulmazlıkları gündemde. Bunun yapılması demokratik bir rejimde söz konusu olmamalıdır. Bunun sonuçlarını Tansu Çiller döneminde görmüştük. DEP milletvekillerine dokunamayan polis, milletvekillerini bir anda yaka paça meclisten atmıştı…
AKP, 1 Kasım seçimlerinde 317 milletvekili çıkardı. Başkanlık için 330 milletvekiline ulaşması gerekiyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu da şu sıralar anayasa görüşmesi maksadıyla muhalefet partilerinin Başkanlık sistemiyle ilgili nabızlarını ölçmeye çalışıyor.
Şu an için CHP ve MHP, Başkanlık Sistemi’ne “hayır” diyor…
1 Kasım seçimlerinde HDP, eğer barajın altında kalsaydı, AKP bırakın referanduma gitmeyi 367 milletvekilini alarak rahatlıkla anayasayı da değiştirecek, Başkanlık sistemini de getirecekti.
1 Kasım’da bu olmadı, kaos da sürüyor; HDP’liler de yeteri kadar şiddetlendi; Türk halkının hoşuna gitmeyecek tutumları var…
Ne dersiniz; Türkiye yaza doğru yeni bir seçime gidip HDP barajın altına sürüklenebilir mi?
Tabi, burada HDP milletvekilleri de bunu tahmin edecektir: HDP, önümüzdeki süreçte kapatılsa da kapatılmazsa da böyle bir seçim söz konusu olursa ne olacak?
HDP milletvekillerine siyasi yasak getirilmezse, mevcut milletvekilleri tekrar 7 Haziran’dan önceki seçimlerde olduğu gibi bağımsız olarak seçime gidebilirler mi?
Başkanlık düşüncesinin, önümüzdeki aylarda farklı siyasal zeminleri karşımıza çıkarması muhtemeldir.
İlgili yazılar
Ölüm vize sormaz: Diyarbakır’da sokağa çıkma yasağı
Ak Parti ile istikrar sürüyor mu?
Topacını Kaybeden Çocukların Ülkesi
Savaşın içindeki çocuklara “Hendek” istismarı