Bir ülkede basın özgür değilse, gazeteciler sırf gazetecilik yaptıkları için cezalandırılıyorlarsa, işlerini kaybediyor, hatta hapsediliyorlarsa; o ülke önce vicdanını ve adaletini, sonra özgürlüklerini, en sonunda ise huzurunu ve gücünü kaybeder.
Gazeteciliğin kara günü
29 Mayıs 2015 tarihinde Cumhuriyet Gazetesinde Can Dündar imzalı MİT TIR’ları haberi yayımlandı. Haberde, Türkiye’nin istihbarat teşkilatının Suriye’ye gönderdiği iddia edilen silahların görüntüleri ile Erdoğan ve Davutoğlu’nun “İnsani yardım taşıyor” dediği TIR’lardan, mühimmat çıktığının belgeleri vardı. O akşam habere yayın yasağı getirildi.
30 Mayıs 2015 tarihinde daha önce “İnsani yardım taşıyor” diyen Başbakan Davutoğlu, “Türkmenlere gidiyordu” dedi.
Artık açık açık “Ben yaptım oldu” dönemindeyiz
31 Mayıs 2015 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bu haberi özel haber olarak yapan kişi de öyle zannediyorum ki bunun bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu” diyerek gazetenin genel yayın yönetmeni Can Dündar’ı işaret etti.
1 Haziran 2015 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, savcılığa gönderdiği dilekçede Can Dündar için iki kez müebbet ve 42 yıl hapis cezası istedi.
26 Kasım 2015 tarihinde Can Dündar ve Erdem Gül 17.48‘de tutuklandı.
***
Siyaset Bilimi Profesörü John Keane haberi şöyle tanımlar:
“Bazıları, bazı şeylerin bazı yerlerde yayınlanmasını istemez. İşte o şeylere haber diyoruz.”
Gazetecilik, gücü elinde bulunduranların yayınlanması istedikleri bilgi veya belgeleri yayınlamak değildir.
Bu anlamda bir ülke, basının özgür kimliğine engel teşkil ediyor ve gazetecileri sırf mesleklerini yerine getirdikleri için cezalandırıyorlarsa işte o ülke öncelikle vicdanını ve adaletini sorgulamalıdır.
Devletin sırrı bitmez. Aldıkları kararları gerçekleştirirlerken yasal sınırların dışına çıkacaklarını bildikleri için şeffaf olmak istemezler. Tam da bu noktada gazetecilerden pek hoşlanmazlar. Bu nedenle siyasiler işlerini medya patronları ile çözmek isteyebilirler.
***
Gazeteciler devlet memuru değildir
Bir başka nokta da öncelikle gazeteciler devlet memuru değildir. Ortada gizli bir bilgi varsa bunu kollamak istihbaratçının görevidir. Eğer bu bilgi veya belgeyi koruyamadıysa istihbaratçı görevini yapamamıştır. Dolayısıyla cezalandırılması gereken gazeteci değil, söz konusu bilgi veya belgeleri koruma görevinde bulunan kişi ya da kişilerdir.
Bir başka açıdan ise eğer söz konusu gizli kalması gereken bu bilgi veya belgelere gazeteciler dahi ulaşabiliyorsa bir başka devlet ajanları herhalde daha kolay ulaşabilirler.
İkinci olarak devletin aldığı kararlar suç teşkil ediyorsa ve en önemlisi bu noktada alınan kararların açıklanması toplum açısından yarar sağlıyorsa bu kararların ortaya çıkarılması suç değil, haktır. İşte bu fiil de tam tamına gazetecilik olarak tanımlanır!
***
Buradan hareketle Erdem Gül’ün suçu bir gazetenin Ankara temsilcisi olmaktı… Can Dündar’ın suçu ise yasalara göre suç olan bir silah nakliyatını gazetesinde haber yaptırmaktı…
Hapsedilen Can Dündar ve Erdem Gül değil, toplumun vicdanı ve özgürlüğüdür! Gazeteciliğin hapsedilmesi, farklı fikirlerin susturulmasıdır.
Toplumun geneli gazetecilerin tutuklamalarına ve hapsedilmelerine kendileri ile ilgili gelişmeler değilmiş gibi bakıyor. Oysaki bu durum sadece gazetecilerle ilgili değildir. Asıl olarak hapsedilen gazeteciler değil, tüm toplumun vicdanı ve özgürlükleridir. Ve toplum şunu bilmelidir ki gazeteciliğin hapsedilmesi, farklı fikirlerin bu yolla susturulması demektir.
İlgili yazılar
Can Dündar ve Erdem Gül Neden Tutuklandı?
Can Dündar’ı Tutuklayan İleri Demokrasi!
Samimiyet, Can Dündar ve Mustafa Kemal
Can Dündar samimi bir aydınlık savaşçısıdır