Genç kız, talibi ile arasında örülmüş olan paravanın arkasında hayalindeki adayı bulmak hevesiyle kalp atışlarının hızını gemlemeye çalışır. “Kısmet duvarının” diğer tarafında ise yine kendisi ile yaşıt bir gencimiz oturmaktadır. Genç kız, adaya hangi okulu bitirdiğini sorar ve cevaptan ikna olmuştur ki paravanın açılmasına karar verir.
Canlı yayına bağlanan bir hanım, hattın diğer ucundaki köşeli kutunun ekranından izlemekte olduğumuz orta yaş üzeri beyefendiye talip olduğunu açıklar. Talibinin yaşını soran beyefendi, adayının yaşının kendisininkinden büyük olmasından dolayı, hanımefendiyi canlı yayına davet etmez. Bunun üzerine talip “Benim yaşımı büyük bulduysan, benim bir de kızım var” der. Yaşanan durum karşısında hayrete düşen sunucu, olaya açıklık getirmek adına, hanımefendiye ciddi olup olmadığını sorar. Hanımefendi ise cevap verir: “Evet, ciddiyim. Nasıl olsa kızımla aynı evde yaşıyoruz.”
Yirmi yaşındaki başka bir genç kız, talibi ile arasında örülmüş olan paravanın arkasında hayalindeki adayı bulmak hevesiyle kalp atışlarının hızını gemlemeye çalışır. “Kısmet duvarının” diğer tarafında ise yine kendisi ile yaşıt bir gencimiz oturmaktadır. Genç kız, adaya hangi okulu bitirdiğini sorar ve cevaptan ikna olmuştur ki paravanın açılmasına karar verir.
Bir başka gelin adayı ise kendisine talip gelen beyefendiyi ankete tabi tutar. İşin ilginç yanı, bu anket, genelde her buluşmada adayların birbirine sorduğu sorulardan oluşur. “Eviniz var mı? Peki ya arabanız? Ne işle meşgulsünüz? Beni taşıyabilecek misiniz?” Aynı gelin adayı, çalışmadığını ve çalışmayı da düşünmediğini; gelecek olan damat adaylarının, bu kriteri göz önünde bulundurarak talip olmasını rica eder.
Her ne kadar verdiğim örnekler üç tane ile sınırlı ise de aslında bu örnekler, toplumsal bir gerçeği gözler önüne sermektedir. “Kadın” dediğimiz bireyler, kendileri tercih edilmediğinde kızlarını, onların rızasını almadan, babası yaşındaki adamlara talip olarak, sunacak duruma gelmiş; genç kızlarımız ise kendilerini hayata karşı daha sağlam temellere dayanarak hazırlamak yerine, evliliğini kaygan zeminlere teslim eder duruma varmıştır. Eğri oturup doğru konuşmamız gerekirse kadınlar karşısındakine yönelttikleri her “anket sorusunda” kadının kendi kendine yetemediğinin altını çiziyor her defasında. Hele ki çalışmayı düşünmeyen ve bu şekilde kabul görmeyi bekleyen sevgili kadınlarımız… Hele sizin, hayattan şikayet etmeye hiç hakkınız yoktur, zira kendi ipinizi kendiniz çekmiş oluyorsunuz bir kere…
Kitlesel iletişim araçları söz konusu olduğu için, gerek programlarının kadın sunucularına gerek ise o programa, bulamadığı beyaz atlı prensiyle karşılaşma hevesi taşıyan kadınlaradır sözüm… Biz ne zaman bu hale geldik? Biz ne oldu da talip olduğumuz beyefendi yaşımızı beğenmedi diye kızımızı talip olarak aynı kişiye önerir hale geldik?
Bir anne olarak “çocuklarımıza devretmemiz gereken değer bu mudur?” sormak isterim sizlere. Hayatlarının her sahasını çok mu yoluna soktular da hayat arkadaşını arar oldu yirmi yaşındaki genç kızlarımız? Bu acelecilik niye? Karşısındaki adaylara anket yapan gelin adaylarımızı izleyen tüm kadınlara bir tavsiyede bulunmak isterim. Evlilik, geleceği garantileme prensibi üzerine kurulan bir müessese değildir. Evlilik, iyi günde de kötü günde de hayat arkadaşınız yanında olmak üzerine kurulan bir disiplindir. Bu demektir ki kadın olarak en öncelikli vasfımız, kendimize yetebilmek olmalıdır. Sırtımızı yaslayacağımız bir dayanak aramaktan ziyade kendi başımıza kendimize dayanak olabilmek, ayakta durabilmektir. Bu gerçeğin de genç kızlarımıza bu şekilde aktarılması gerekmektedir.
Çalışmayı düşünmediğini ifade eden sevgili genç kızlarımız… Unutmayın ki sizlersiniz kendinizden sonraki neslin, ama öncelikle kendi geleceğinizin sorumluları. Ayakları sağlam yere basan bir nesil yetiştirebilmek için, önce sizin ayaklarınızdır yere sağlam basması gereken. Unutulmaması gereken şey şudur ki etrafımızda her ne dayanağımız olursa olsun, yalnızızdır aslında hepimiz bu hayatta…
Bu sebeptendir ki önce kendi kendine yetebilmeyi bilmelidir; bilmiyorsa da öğrenmelidir kadınlarımız. Evlilik programlarında biteviye sahnelerle kendimizi defalarca konumlandırdığımız bu “değersizlik” içinde karşımızdakilerden “değer dilenmek” de niye?