‘Kadın doğulmaz; kadın olunur’ şeklinde ifade ettiği anlayış, toplumsal düşüncenin gücünü ifade eder. Burada vurgulanan kadının yapması gerekenler ya da yapabilecekleri yoktur, kadına yapılan yüklemeler vardır. Kadınlar toplumun kendilerine yükledikleri anlamları yıllar boyunca bilinç dışında (bilinçaltında) taşımış ve taşımaktadır.
Toplumsal cinsiyetin bilinçaltı
Kadınların cinsiyetten kaynaklı ayrımcılıklara tahammülsüzlüğü 8 Mart 1957 ‘de New York’ta çalışan işçi kadınların “Eşit işe eşit ücret” sloganıyla öne çıkar. Bu savunu hangi anlayıştan sıkılmıştı?
Cinsiyet yüklenen anlamlar toplum içine karışmadan, henüz rahmin içindeyken belirginleşir. Bir erkek, “Aslan oğlum”, bir kız “Tatlı kızım” gibi tanımlamalarla sevilir. Atasözlerinde de kız ve erkek evlada yüklenen anlamlar farklılık gösterir: “Oğlan doğuran övünsün, kız doğuran dövünsün”, “Kızını dövmeyen dizini döver”, “Kızı serbest bırakırsan, ya davulcuya ya zurnacıya varır”…
İnsan, her ne kadar erkek için testosteron, kadın için östrojen hormonları altındaysa “Toplumsal Cinsiyet” kavramının hakimiyeti söz konusudur. Bu noktada sorgulanan konu: “Roller, sorumluluklar, beceriler, saygınlığın derecesi, zevkler, toplum tarafından mı belirlenir?” yönündedir.
Toplumsal cinsiyette doğacı görüş
Toplumsal cinsiyet bakışını destekleyen bir görüş söz konusudur: “Doğacı görüş”. Buna göre; kadın ve erkek fizyolojik olarak birbirinden farklı olup yapabilecekleri de o kadarıyla sınırlıdır. Kadın, doğurgandır, üretkendir. Bu yüzden ev hanesine bağlıdır, yapabilecekleri ev ile sınırlıdır. Erkek ise kas gücüne sahiptir ve ev dışında da hakimiyet kurabilir. Çünkü kendini koruyabilir, savaşçıdır. Kadın ise korunmaya ihtiyaç duyar. Çünkü fiziksel yeterliliğe sahip değildir. Bu görüş her ne kadar evrimsel bir süreç gibi görünse de günümüz koşullarında etkisini sürdürmektedir. Eşinin çalışmasını istememe, kadının akşam dışarıda olmaması düşüncesi, kendini koruma sporları (boks, karate vb.) daha çok erkeğe yakışır savunusu gibi örnekler karşımızdadır. Bu örneklerde unutulmaması gereken nokta ise aile, çevre gibi nedenlerle bireysel farklılıkların olabileceğidir.
Doğacı görüş, fizyolojik farklardan kaynaklı erkek hakimiyetinin savunusunda beyni temel alır. Örneğin; bu görüşe göre zeka testlerinde erkeklerin aldığı puan ortalaması kadınlardan fazladır. Temel olarak da erkek beyni kadın beyninden bu yönüyle daha üstündür. Özellikle 19. yüzyılda “erkek beyninin kapasitesi, kadın beyninin kapasitesinden fazladır” anlayışı hakim iken son yüzyıldaki hakim düşünce, kadının ve erkeğin eşit miktarlarda beyin hücresine sahip olduklarıdır. Ayrıca; beyne giden kan akımının ve nöronların çalışmasını sağlayan temel madde glikojenin kadınlarda daha fazla olduğu son 20 yılda ortaya konmuştur.
Beynin çalışma biçimi kadın ve erkekte farklı olabilir. Daha çok teknik işlemler gerektiren beceriler için kullanılan sol beyin erkeklerde aktifken, detaylı düşünme ve empati becerisi için aktive olan sağ beyin kadınlarda daha etkilidir. Kişiler arası ilişkilerde, sorumluluk duygusunu taşıma ve empati kurabilme alanında kadınlar erkeklere; özsaygı ve strese dayanıklılık alanlarında ise erkekler kadınlara oranla daha aktif olabilir. Ancak; bu alt başlıkların hiçbiri araştırmalar çerçevesinde üstünlük sıralamasına konmamakta olup sıralama biçimi kültüre ve topluma aittir.
Ünlü Fransız felsefeci ve yazar Simon de Beauvoir‘ın 1949’da yazdığı ‘İkinci Cins’ kitabında ‘Kadın doğulmaz; kadın olunur’ şeklinde ifade ettiği anlayış, toplumsal düşüncenin gücünü ifade eder. Burada vurgulanan kadının yapması gerekenler ya da yapabilecekleri yoktur, kadına yapılan yüklemeler vardır. Kadınlar toplumun kendilerine yükledikleri anlamları yıllar boyunca bilinç dışında (bilinçaltında) taşımış ve taşımaktadır. Toplumsal cinsiyetin yanında bir de cinsel bilinçaltı mevcuttur ve girişimleri engelleyen bu nesilden nesile aktarılmış bilinçaltıdır.
Kadınlar hangi sözlerle büyütüldü?
İlgili yazılar
Mustang filmi ve kadınlar arası dayanışma üzerine
Halide Edip: Kendi doğrularında yalnızlaşan güçlü bir kadın
Tezer Özlü: Yaşı olmayan bir kadının yaşamın ucuna yolculuğu