Kadınlar olarak şikayet etmekten başka ne yapıyoruz?

Sözlerime katılın ya da katılmayın, “kadının kadına ettiğidir çoğu zamanki başarısızlığımız, korkularımız, engellerimiz, acımasızlığımız” diyorum. Ben bu pencereden bakıyorum. Şikayet etmekten başka ne yapıyoruz?

kadınlar şikayet mağdur edebiyatı

Bu yazıyı oluştururken bu kadar zorlanacağımı tahmin etmiyordum ama bir hayli zorlandım.

Kırmadan dökmeden, sakala bıyığa bulaşmadan çocuklarımızın ilk eğitimini aldığı, kişisel gelişiminin başladığı, geleceğinin şekillendiği aileyi özellikle anneyi işin içine çokça çekmeyi hedefledim bu yazıda.


Yanlış anlaşılmakla beraber, okların üzerime çevrileceğini bile bile…

Hazırım!

Türk aile yapısı olarak doğudan batıya ilerlerken, kuzeyden güneye inerken, hikayeler, yaşanmışlıklar sonuçlar, hüsranlar, sıkıntılar o kadar farklılık gösteriyor ki…

Bazı bölgelere korkular ve yasaklar hakim. Bazı bölgelerde yaşanmışlıklar, bazı bölgelerde din adı altındaki hurafeler, alışkanlıklar, bazı bölgelerde acımasız töre hakim.

Her bir bölgenin ortak yönü kadınlar.

Kısıtlanan, cezalandırılan, hükmedilen, hor görülen, ezilen, yok sayılan…

Ve bu nedenlerle suça giden her bir yolun başlangıcı ayrışıyor birbirinden ve ben bu yollardan sadece birisi için örnekler vereceğim.

20 milyonda bir ihtimal ile ana rahmine tutundu, doğum travmasını atlatırken ağlamaya başladı ve gözlerini açtığında etrafta gördüğü sadece hem cinsleri idi. Bir tuhaflık olduğunu anlamadı, nereden bilebilirdi ki cinsiyet ayrımını…

Ana rahmine düşen her bebek, sağlıkla sıhhatle beklenir.

Genellemenin üstünde bir oranla bu çocuk erkek olursa daha bir gururlanılır. Erkek evlat sahibi olmak neredeyse ayrıcalık halini alır.

Toplumsal baskı, gelenek görenek ve töre farkı ile bundan kadınlar her şekilde nasibini alır. Ve bu nasibe düşen paydan sonra, kadının duruşu çok önemli bir hal alır.

Neden mi?

Bu ezilmişliğin, bu horlanmışlığın, bu çifte standardın son bulması için kadınlar önce evini çekip çevirmeli; bu kanayan yarayı önce kendi evinde durdurmalı.

Sıcacık kucağımıza bırakılan o minik beden, şekillenmeyi bekleyen bir hamurdur, ama oyun hamuru değil!

Bugünün bebeği, yarının annesi, babası, kayın validesi, kardeşi, dostu …

kadınlar kendine nasıl zarar veriyor

Kendisinden küçük olmasına karşın erkek kardeşinin söz hakkı daha fazla, dış dünyayla bağlantısı daha çok, her türlü davranışta özgür, hata yapma lüksü ise her şekilde göz ardı edilecek kadar çoktu.

Sonraki zamanlar ona kıskançlığı, öfkeyi ve en sinsi acımasızlığı getirdi belli belirsiz.

Biraz sesli gülse, aynı sokaktan iki kere geçse, biraz eve geç girse sorundu.

Her defasında azarı işitirdi annesinden ve uzun uzun dinlerdi örnek olarak verilen komşunun kızını ya da yeni yeni olaylara konu olan kadınları…

İşin en kötü yanı ise kardeşi de dinlerdi, doğruluğu ve gerçekliği tartışılır bu hikayeleri ve aklına kazırdı ileride çok işine yarayacak (!) kötü kadın profillerini.


Bir müddet büyüyemedi, büyüdüğünü hissedemedi, sorunun nerede olduğu olgunluğuna erişemedi. Yalnızdı. Toplum kurallarına boyun eğmiş anne ve babasına güvenip baş gösteremedi. Düzene uydu ve diğerleri gibi olmaya devam etti.

Kendinden farklı bir örnek gördüğünde, duyduğunda, diğer kadınlar gibi yermekte, sağda solda konuşmakta; olur olmadık sıfat takmakta ve yapılan her türlü davranışı hak etmiş demekten de geri durmadı.

Sonuçta o yapamadıysa, kısıtlı yaşadıysa bazı şeyleri, bir başkasının yapması da olmazdı. Olamazdı…

Sevmeye hakkı yok gibiydi, istemediği biriyle evlendirilmesine de annesinin bir cevabı vardı: “Hepimiz aynı yollardan geçtik, bu da senin kaderin.”

Evlendi. Annesinin geçtiği yollardan geçti ve kayın validesiyle şiddetli anlaşmazlığa o da maruz kaldı. Sonrasında bozulan aile huzuru vardı bir de…

Annesinin vereceği cevabı biliyordu. Babasına da anlatamazdı, ayıptı ve bu ‘ayıp’ sözüyle babasıyla arasına mesafeler gireli bir hayli zaman olmuştu.

Hikayenin sonu mu? Hikayenin sonu çoğu zaman kısır bir döngü! Kuşaktan kuşağa devam eden…

ayna kadın şikayet ağlama mağdur edebiyatı

Olabildiğince yumuşatarak ve dallandırıp budaklandırmadan aktardım hikayeyi. Biliyorum ki bu hikaye, herkesin yaşanmışlık ve görmüş geçirmişlik boyutuna göre farklı farklı şekillenecek. Daha iyisi ve daha kötüsü olarak…

Sözlerime katılın ya da katılmayın; kadının kadına ettiğidir çoğu zamanki başarısızlığımız, korkularımız, engellerimiz, acımasızlığımız diyorum ve bu pencereden bakıyorum.

İşte! Birbirimize karşı bu kadar anlayışsız, bu kadar acımasız, bu kadar bilinçsiz davranıyorken, karşı cinsten (?) bekliyoruz.

Bu cümleden dolayı beni yadırgamadan önce bir nefeslik duraksayın ve herhangi bir arama motoruna konuyu sorun ve uzmanlarca yazılan araştırma makalelerini okumaya başlayın!..

Yalnız değilim.

Çekirdek bir ailede babanın kızla, kızla kardeşin, kardeşin eşiyle, iletişim bağı annedir. Rol bu kadar büyükken bunu hafife almak büyük hata!

Daha baba evindeyken baş gösteren bu sorunların daha da artmaması, çocuğumuza istikrarlı bir şekilde doğru örnek olmamızla ilgili. Kızlarımıza güven, oğullarımıza eşitlik aşılayarak da devam etmeli.

Değil miydi; suya bir taş attığımızda dalga dalga yayılan halkalar?

Farkında olalım ya da olmayalım, yaptığımız her türlü davranışı ayırt etmeksizin kayıt eder, taklit eder, özen duyar… Kısaca çocuk gözlemler, gözlerken de şekillenir; büyür ve önce oyuncakları ile örnek iletişimi algıladığını gösterir, sonra da sosyal çevresi ile bu iletişime devam eder.

Aktarılan, aşılanan duygu, öğrenilen iletişim, eşlerle arkadaşlarla ev halkı ile çocuklar ve hatta hatta hayvanlar ile kendini ortaya koyar. İstisnai durumlar dışında beklenilir sonuç budur.

Evde saygılı ve sevgili söz sahibi bireyler yetiştirmek, yanlışı doğrudan ayırarak ilerlemek, daha sağlıklı evlilikler, daha düzeyli ilişkiler ve daha şiddetsiz sokaklar demektir.

Dışarıdaki hayat ne kadar karmaşık, zor, acımasız ve kötü olursa olsun, bir çocuğu ne kadar eksik materyallerle ve imkanlarla yetiştirirsek yetiştirelim, hepsinin yeri bir şekilde (az – çok) tamamlanır ama bir çocuğa önce insan olmayı öğretemediysek işte o zaman çok şey eksik kalmış demektir.

Kadınlar olarak şikayet etmekten başka ne yapıyoruz?

Okumamışlık, imkansızlık, olanak, şartlar, yokluk, şiddet gibi onca zorluğa göğüs geriyorken biz kadınlar; bunca zaman yanlış gelmiş olan her şeye eyvallah diyoruz da yanlış gidene, geleceğin mutlu kadınları ve saygılı erkekleri olması için şikayet etmekten başka ne yapıyoruz?

Her şeyi bilerek ve kabul ederek ve kabullenerek lades diyor ve başlatıyoruz hikayemizi.


Ve oturup bir köşeye düşünmeliyiz şimdi başka hikayelere de can verirken biz, buna hazır mıyız?

Kız ört bacaklarını – Oğlum göster amcalara pipini!


Nihal Çalışkan
1980 Nisan doğumlu. Kendini ve hayatı keşif sürecinde, hayatına giren her bir ruhta kendini buluyor. Dünün dünde kaldığını hatırlatıyor bazen kendine, bugünü, anı yaşamanın keyfini sürmek en büyük derdi. Bilinmeyen on yüz bin ihtimalli yarına umutla ve keyifle ve neşeyle ve merakla gözlerini dikmiş durumda. Bilinmeyeni öğrenmek, görünmeyeni görmek, duyulmayanı duymak çabasında. Farkındalıklarını artırıyor ve şifa ve şefkat ile bazen hırçın, bazen deli dolu, bazen sakin, bazen çocuk gibi bazen çok keyifli ve bazen de uzun uzun susarak sadece sevmeyi bilen kalbi ile yaşıyor…