Özgürlük her insanın yaşamının her döneminde ulaşmak istediği en önemli değerlerinden biridir. Herkes için olmazsa olmaz olan bu değerin yaşamımızda ifadesi de kişiye göre değişir. Çünkü özgürlüğe verilen anlamlar herkes için farklıdır.
Özgürüz ama birbirimize bağlıyız
Kimileri için özgürlüğün tasviri paradan geçer. Maddi güce sahip olunduğunda kendisini daha özgür hisseder. Çünkü paranın getirdiği yaptırımları özgürlük olarak değerlendirir. Kimileri için paranın satın alamadığı özgürlükler vardır, sağlık gibi… Kendisini sağlıklı hisseden kişi fizik bedenini özgürce kullanabildiğinde hiç bir engelinin olmadığını düşünür.
Bense sizlere ruhumuzun özgürlüğünden söz etmek istiyorum. Bana göre gerçek özgürlük ruhun tüm içsel düşünce ve inanç kalıplarından kendini serbest bırakması ve tüm arzu ve isteklerini hiç bir içsel engel olmaksızın gerçekleştirebilmesidir. Kişi gerçekten ruhunu özgür bırakabilirse öz gücüyle temasa geçecek demektir. Özümüz ise kaynağın kendisi olduğu için istekleri gerçekleştirme potansiyeli sonsuz ve sınırsızdır. Özgürlük duygularımızı ve hissettiklerimizi en açık bir biçimde dışımıza yansıtabilmemiz olup bir anlamda içimizle dışımızın bir olabilmesi demektir.
Duygular ve özgürlük
Diğer taraftan yaşam döngülerimize baktığımızda tüm deneyimlerimizin yaşamımızdaki diğer insanlarla gerçekleştiğini biliriz. Özgür de olsak tek başına özgürlük bir anlam ifade etmemektedir. Arzu ve isteklerimizin yaşamımızda kesiştiği insanlar vardır ve hedeflerimizin gerçekleşmesi için o insanların da aynı anda bizimkine paralel isteklerinin gerçekleşmesi söz konusudur. Aslında tüm insanlar birbirlerine görünmeyen bağlarla bağlıdırlar. Birimizin bir diğeriyle yaşadığı deneyim her iki tarafı da ilgilendirmektedir. Çünkü her iki taraf da yaşadığı deneyimdeki davranışlarıyla karşısındakine bir ileti göndermektedir. Bu iletiler kişiler tarafından kendi algı süzgeçlerinden geçerek anlam kazanır. Dolayısıyla baktığımızda her iki taraf da birbirine bir şey göstermek anlamında hizmet etmektedir. Karşılıklı yaratılan farkındalık herkesin gelişimi için çok önemlidir. Deneyim yaşanmadan farkındalık kazanılmaz. Bilinçaltı zeminimizdeki içsel ihtiyaçlarımız karşılıklı iletişim sonucunda ortaya çıkmaktadır. Genelde karşılıklı etkileşim bilinçaltı düzeyinde olur ve aniden tepki olarak gerçekleşir. Kişi farkındalığı arttıkça kendini tanımaya ve gerçek isteklerini ifade etmeye başladıkça etkileşim bilinçli seviyeye çıkar. Bu bakış açısıyla baktığımızda yaşamımızdaki insanlar bizde hangi duyguyu yaşatırlarsa yaşatsınlar aslında bizim hayatımızda bize hizmet etmektedirler. Bu hizmet etkileşim olduğu her süreçte vardır.
Durum böyle değerlendirildiğinde diğer insanlarla olan bağımız daha net anlaşılmaktadır. O zaman her bir davranışımızın diğer insanların yaşamlarında bir anlamı varsa biz özgür davranışlar içinde olsak da aslında bağlı olduğumuz gerçeğini beraberinde getirir. O halde davranışlarımızın sorumluluğunu almamız önemlidir. Davranışlarımızın bağlı olduğumuz diğer insanlara zarar vermemesi için öncelikle bizim kendimize zarar vermemeyi öğrenmemiz gerekir. Bizlerin bir kişiyle başlayan bağlılığımız tıpkı bir network ağı gibi tüm insanları ve hatta evrendeki tüm canlıları kapsar. Bu da bir anlamda bütünün içinde bütünle birlikte hareket etmek demektir.
Bütünün içinde bütünle birlikte hareket edebildiğimiz zamanda özgürlüğe bakış açımız bir kez daha değişir. Çünkü artık kendimizi tam ve bütün olarak ifade edebiliyor olduğumuz anlaşılmaktadır ki bu durumda insan ihtiyaçsızlık haline girer. Kendimize ve bütüne zarar vermemeyi öğrenmiş olmak, tüm evreni içindeki tüm canlılarla birlikte sevgiyle kucaklıyor olmaktır. Bundan sonra özgürlük işbirliği, paylaşım, birlik ve beraberlik değerleriyle yer değiştirir. Artık özgürlüğü bir değer olarak benimsemekten çok özgürlüğün kendisi olduğumuzu biliriz.