Zaman dediğimiz kavram gerçekten akan bir şey midir? Dün, bugün ve yarın. Az önce, şimdi ve az sonra. Geçmiş, şimdi ve gelecek. Böyle mi gerçekten zaman kavramı? Yani lineer mi? Biz ‘şimdi’de iken, ‘an’da iken, geçmiş nerede? Nereye gidiyor ya da nereye kayboluyor? Arkamızda asılı mı kalıyor, gelecek önümüzde mi duruyor?
Zamanı biz, algılarımıza göre değerlendiriyoruz. Bebektik, çocuk olduk, genç olduk, olgunlaştık, yaşlandık ve ihtiyarladık.
Ya da önce tekerlek icat oldu, atlı arabalar daha sonra benzinle çalışan arabalar, bilgisayarlı arabalar vs. Dünya üzerindeki oluşumlar yavaş yavaş gelişiyor. Önce keşfediliyor daha sonra keşfedilen daha da geliştiriliyor. Bu bize zamanı yorumlamamızı sağlıyor. Zamanın da böyle olduğunu düşünüyoruz. Geçmiş, şimdi ve gelecek diye.
Oysa zaman gelişmiyor, akmıyor, geçip gitmiyor. Bizim beyinlerimiz, algılarımız, bilinçlerimiz gelişiyor, bedenlerimiz değişime uğruyor, teknolojide varılan sonuçlar gelişiyor fakat zaman ne ilerliyor, ne geriliyor. O bir kavram, hem de sonsuz bir kavram. Başka bir boyut. Biz onu nasıl yorumlarsak öyle şekil alıyor. Fakat bu şekil alma bizim görüş açımıza göre, bakış açımıza göre. “Zaman hızlandı, zaman yavaşladı, kötü zamandayız, ne çabuk zaman geçti” gibi sözcükler kullanırız. Fakat zaman bunların dışında bir kavram. Biz onu nasıl yorumlarsak öyle düşünüyoruz.
Hangi zamanda yaşadığımız çok önemli
Gerçekten hiç düşündük mü bunu. Hangi zamandayız? Tarih ve yıl olarak değil. Bedenimiz bu yıl içinde yaşıyor olabilir, ama zihinsel olarak biz hangi zamanda yaşıyoruz.
Sürekli anılarda mıyız? Ya da gelecek planları mı yapıyoruz? Beden ile zihin aynı zamanda yaşarsa, bu dünyanın nimetlerinden faydalanabiliriz. Nimetlerinden kastım, istekler, olumlamalar ve duyguların gerçekleşmesi anlamında. Planlar yapıyoruz, ama gerçekleşmesi için ne kadar çaba gösteriyoruz.
Siz bir plan yaptınız, fakat zihniniz gelecekte mi takılı kaldı? “Acaba olur mu? Yürür mü? Olursa ne kazandırır? Olmazsa bana ne kaybettirir?” şeklinde takılı kalınmış olabilir.
Ya da, planınızı yürürlüğe koydunuz fakat zihniniz geçmişte takılı kaldı : “daha önce de bunu düşünmüştüm ama olmadı, filan kişi de böyle yapmaya çalıştı ama başaramadı, eskiden örnekleri var, olumsuz olacak galiba” gibi yorumlar yapıyor muyuz?
Şans ve Başarı
Oysa zihin geçmiş ve gelecekte iken bizim bedenimiz Şimdi’de. Şimdi‘nin ve an‘ın enerjisini alamıyor bir türlü. Zihin o kadar meşgul ki, gelen enerjiler ona teyet geçip gidiyor. Şimdi’nin gücünü bir türlü yakalayamıyor. Spiritüalizm’de “tesirlere kanca” atmak deyimi var ya, işte böyle bir şey. Yani siz şimdide akan enerjilere bir türlü kancayı atamıyorsunuz.
Peki kancayı attık ne oluyor?
Eğer siz beden ve zihni aynı zamana çakıştırmayı başarabilirseniz, hisleriniz ve iç sesiniz size yardım etmeye başlıyor.
Hayatta başarıyı yakalamış ve planlarını gerçekleştirebilen kişiler, örnekleri saymakla bitmeyecek kişiler var, onların, bedenlerinin vezihinlerinin aynı zamanda yaşamayı başarabilmesinden dolayıdır. Bu özel bir yetenek değildir, ya da birilerine verilmiş birileri yoksun bırakılmış değildir. Bu tamamen kişinin elinde olan bir şeydir.
Biz bunu “şans” olarak yorumluyoruz. Oysa şans diye birşey yok. “şansını kendin yarat” gibi cumlelerin aslında açılımı bu. Zihin ve bedenin aynı zamanda yaşaması.
Beden ve zihin aynı zamanda yaşayabiliyorsa, siz şimdinin enerjisini alabiliyorsanız, hayat planınız da o doğrultuda gerçekleşiyor.
Hayatta başarıyı yakalamış insanlar için “şans” faktörünün yanı sıra “aklını kullandı” deyimlerini de kullanırız. Evet doğrudur. Akıl bize bahşedilmiş en güzel “insani” özellik. Aklı kullanabilen Şimdi’de yaşayandır. Şimdide yaşayan zihin elbette aklı çok doğru bir şekilde kullanabilecektir. Aklını başına topla, aklını kullan, aklını kullanamadıdiye öğüt alan kişiler, zihinsel olarak ya geçmişte ya da gelecekte yaşayan kişilerdir. Çünkü zihin ne kadar meşgul ise, o oranda, Akıl şimdiki zamanda kullanılamayacaktır.
Zaman zaman bunu gerçekleştirmiyor da değiliz. Aklı şimdiki zamanda kullanıp da yaptığımız olumlu işler de var. İşte biz de bunu “tesadüf” olarak yorumluyoruz. “tesadüfen oldu” aslında yoktur. Tesadüf yoktur. “zaman, mekân çakışması” denilen olgu gerçekleşmiştir.
Şimdi’nin gücü işte burada yatıyor. Zaman ile mekânı çakıştırmak. Şimdinin enerjisini kullanmak bizlerce “şans” olarak yorumlanıyor.
Zihinde olmak
İnsan sürekli zihninde yaşar. Bitmek bilmeyen, önyargılar, yargılar, yorumlar, acabalar, keşkeler, olaylarla özdeşleşmeler, öfke, sinir, zihinde yapılan monologlar insanın sürekli zihinde kalmasını sağlar.
Gün içinde zihnimizde ürettiğimiz tüm düşünceler, yüksek oranda boş ve gereksizdir. Nereden anlayacağız? Onları gözlemleyerek. Yani “An” da kalarak.
“An“ı yakalayın, zihninizdeki düşünceleri izleyin, neler düşündüğünüze inanamayacaksınız.
Sürekli çağrışımlar halinde, ordan oraya atlar durur düşünceler.
Taa ki onlara “durun” diyene kadar. İstediğimiz kadar durun diyelim. Onlar devam ederler, çünkü doğduğumuzdan beri kimse bize düşünce kontrolünü öğretmedi. Alışkanlığın ötesine geçmek de biraz zahmet gerektiren bir durumdur. Çaba gerektirir, zordur.
Zihnimizde olduğumuz sürece de, evrenin yüksek titreşimlerini, ilahi enerjisini ve şifasını bedenimize alamayız. Alamama durumu ne kadar uzar ise, o denli bedenimiz bu en gerekli şeyden mahrum kalır ve gittikçe bedenimiz fiziksel olarak hastalanmaya ve yaşlanmaya başlar.
Geçmişe takılan kişiler, geleceğini de aynı oranda şekillendirmeye başlar. Yaşadığı durumlardan bir pay çıkararak ilerleyeceği yerde, takılıp kalırsa, yani intikam duyguları, utanç, korku, nefret gibi duyguları da geleceğine taşır. Huzursuz olur, mutsuz olur, etrafindakilere de rahat vermez. Aşırı yemek yer, aşırı uyur ya da iştahı kesilir, uyku uyuyamaz, kendini işine verir, daha da ileri gidersek, şiddet ve kumar gibi olumsuz durumlar oluşur.
Ya da gelecek korkusu içinde yaşayanlar: Ya deprem olursa, ya boğulursam, ya yangın çıkarda kaçamazsam, ya lokma boğazımda kalırsa, ya yanlış anlaşılırsam, ya iftiraya uğrarsam, ya işten atılırsam, ya kaybolursam, ya yalnız kalırsam, ya evde kalırda evlenemezsem, ya çocuğum olmazsa vs. binlerce örnek sayılabilir. Bu tip Acaba‘lar da bizim anı yaşamamıza engel olurlar. Toplumdan kaçmalar, evden çıkamamalar, gece uykusuzlukları, işyerinde başarısızlık, etrafindakileri huzursuz etmeler ve sonuçta bizi fiziksel hasta edecektir.
Peki, ne yapmalı?
Önce zihnimizi gözlemleyerek işe başlamalı. Hangi zaman diliminde ve ne durumda olduğumuzu tespit etmeli. Yazarak, not alarak, akılda tutarak, gözlemlerimizi takip edebiliriz. Nasılız, olaylara, insanlara, topluma, ailemize karşı nasılız, nasıl tepkiliyiz, olay bittikten sonra zihnimiz nasıl karışıyor, ve kurtulmak için neler yapmalıyız? Çağrışımlar bizi nerelere götürüyor? Sürekli aynı tepkileri mi veriyoruz? Her olayda, zihnimizdeki düşünce formülü aynı mı? Yani nefret, öfke ve kin duyguları mı ortaya çıkıyor. Bazılarımız her şeye kızar, havaya, suya, yağmura, topluma, etrafındaki tüm insanlara, herkesin kendisinin düşmanı olduğunu zannetmesi, kullanılıyor olma hissi. Başına gelen her şeyin ona ceza olarak verildiğini düşünenler, şansı yaver gitmediğini düşünenler sürekli kaderine kızanlar ve küsenler vs.
En önemli araçlarımızdan biri “Gözlem”. Bunu en iyi şekilde kullanmalıyız. Gözlem bizi farkındalığa götürecektir. Biz de gün içinde fark etmeler yaşayacağızdır. Daha sonra da kendi yolumuzu yöntemimizi keşfetme yoluna gireceğiz.
Yani zihnimizi nasıl kontrol edeceğimizi bularak. Bunlar, küçük hedefler tarzında ortaya çıkabilir. Örneğin, geçmişteki her şeyi affetme çalışmaları, korkuları yenme çalışmaları, dinlenme, egzersiz yapmaya zaman ayırmalar, yatırım yapma planları vs.
Anı yaşamak bize, enerji verir, planlarımızı daha doğru yapmamızı sağlar, çünkü geçmişten örnek aldık, geleceğimize taşımamıza yardım etmiştir. Daha doğru adımlar atmamızı sağlar, işte ve ailede başarı sağlar. Çünkü biz zihin insanı olmaktan çıkarız, evrensel düşünen insan oluruz. Zihnimiz artık sürekli meşgul çalan telefon gibi değildir. Arada meşguliyet biter ve evrenden enerjileri almaya başlarız. Sezgilerimiz artar, rüyalarımız değişir ve bize yol göstermeye başlar, algılamamız değişir, bakış açımız ve yorumlarımız değişir, pozitif düşünceler üretmeye başlarız. Daha mutlu ve huzurlu bir insan oluruz. Arada meşguliyet bitmeler daha da fazlalaşması bizim için çok daha iyi olacaktır. Bu da dinlenmeye çekildiğimiz anlarda, tatilde, kendimize zaman ayırdığımız anlarda zihnimizi kontrol ve gözlemle mümkün olabilir.
An’ı bir kez yaşadığımızda aldığımız haz, bizi hep An’da kalmaya ikna edecektir. Çünkü o enerji evrensel enerjidir, bütündür ne geçmiş vardır, ne de gelecek. Geçmiş anılarla, gelecek ise bizim ellerimizde olacaktır.
Ve insan ne geçmişin ne de geleceğin olmadığını, An’da bir bütün olarak evrensel enerjilerle, fizik dünyada çok daha huzurlu yaşayabileceğini keşfedecektir. Aşağısı yukarıdadır, yukarısı aşağıdadır sözünün açılımı olarak, kökleri yukarda yaprakları dünyada olan ağaç örneği gibi. Enerjiyi alan ve dünyaya veren ve verdikleriyle dönüşümde beslenen evrensel bir insan.