Acı gerçek: Evrildik mi evriliyor muyuz?

Oldukça karışık bir dönemden geçiyoruz. Geçiyoruz dedim ama gerçekten öyle mi? Yani geçiyor muyuz, yoksa bu dönemde, bir bataklığın tam ortasına saplanıp kaldık mı bilmiyorum!

Geçip geçmeme, kalıp kalmama konusu muamma, duyarsız bir toplum haline evrilmiş olmamız ise acı bir gerçek!

Bir intihar girişimi oluyor boğaz köprüsünde; Üzerinden az da olsa bir zaman geçti ama izlemiş ya da okumuşsunuzdur mutlaka haberlerini. O an oradan geçen kişilerin gerek vücut diliyle, gerek sözlü verdiği tepkiler; “Atla diye tezahüratlar yapanlar, yahu geç kaldık kardeşim bu nedir gibi son derece sinirli ifadeler kullananlar, o sinirle, zaten ruh hali bozulmuş ve maalesef intihar girişimine kalkışmış kişiyle çatışabilecek kadar ruh hali bozulmuş başkaları…” Ve bu son intihar girişiminin kötü bir şekilde neticelendiğini de biliyorsunuz, maalesef bir can aramızdan ayrılıp gitti; ardından biz yine işimize, evimize, randevularımıza gittik; geç de olsa gittik yani!


Yaşanan katliamların acı sonuçları gibi koparıldı bu hayattan

Yine son birkaç ay içinde yaşadığımız, “artık bunlarla yaşamaya alışın” diye bahsedilen “aşağılık katliamlardan” bir yenisi daha; “Ankara Kızılay katliamı!” Olay hafta sonu yaşandı biliyorsunuz. Hafta sonu gezmelerinden eve dönenler, sınavdan çıkmış gencecik insanlar, işinde gücünde koşuşturanlar… Ardlarından hepsinin hikayesini okuduk veya dinledik bir süre sonra; onlar da öncesinde yaşanan katliamların acı sonuçları gibi koparıldı bu hayattan, onlarcası gibi artık aramızda değiller; biz hala şans eseri buradayız bakın; yazıyoruz, okuyoruz, okuyorsunuz…

Ben bu yazıyı hazırlarken, yazının bu kısmına kadar son patlama Ankara Kızılay patlamasıydı. Yazımı bitirmeden önce bir alçak patlama da İstanbul Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde yaşandı. Artık patlamalara yetişemeyecek hale mi geliyoruz yoksa?! Bu son patlamayla ilgili bilgiler henüz gelmeye devam ediyor, hayatını kaybedenlerin olduğu, yaralıların olduğu bilgileri var…

Acı gerçek: Evrildik mi evriliyor muyuz

Acı – olaylar – kayıplar – futbol maçları

Biz buradayız demiştim en son, şimdilik yaşamaya devam ediyoruz…

Buradayız ve devam ediyoruz ama…


“Ama” sı var evet, bomboş bir “ama” sı var!

Bir katliam oluyor hafta sonu; Ankara Kızılay olayından söz ediyorum. Hemen ertesi gün haftanın ilk günü. Bu kadar acı bir olayın ertesi gününde, çeşitli ortak sebeplerle bir araya gelmiş insanların sabah ilk iş olarak bir futbol maçını, kaçan gollerini, hatalı pozisyonlarını hararetli bir şekilde tartışıyor olmasına, eski bir devlet büyüğümüzün ifadesi ile, “insan gerçekten hayret ediyor!” Nedir yahu bu?! Hafta başı malum, ama böyle bir Pazartesi sendromu olamaz! Bu olsa olsa yeni türemiş ve çok fena, ne idüğü belirsiz yeni bir sedrom! Maçın hatalı pozisyonlarından ziyade ülkenin kıvrandığı, can çekiştiği hatalı pozisyonları tartışmamız gerekirken, bir maç kadar yer vermiyoruz günlük yaşantımızda bu acı olaylara, kayıplara. Dikkat buyurun lütfen! Bir katliamla, “hatta katliamlarla” futbol maçını karşılaştırıyorum! Yazının girişinde ise yine derinlemesine düşünülmesi gereken ayrı bir konu daha.

Biz ne zaman bu kadar duyarsız bir toplum olduk? “Bir tek can nelerden önemli olabilir?” Yaşam hakkının karşısında paranın önemi var mıdır? Bizi kim, nasıl bu hale getirdi? Yoksa gerçekten “alışıyor muyuz?” Artık tüm bunlar normalleşiyor mu hayatımızda?


Şimdi önümüzdeki bir günün ardından yeni bir haftaya daha başlayacağız; şansımız devam ediyorsa tabii! Bu iki gün arasında kalan tek günde de yeni bir olay yaşamazsak şayet son olay Taksim olayı olacak. Ve fakat eminim ki, Pazartesi sabahında ve takip eden günlerde, “hararetli bedenler” yine hatalı maç pozisyonlarını tartışacak.


Cihan Yılmaz
İstanbul’da yaşar, İstanbul’u da ülkenin bütününü de çok sever. Ne güzel topraklardır bu topraklar; ne güzeldir bu topraklarda düşünmek, yazmak, çizmek, yaşamak; güzeldir elbet…