“Dikkatli ol” cümlesi ve eş değerli olanları kulaklara işliyor. Dikkatli ol, dikkatli ol ve daha çok dikkatli ol. Telefonda, konuşmada, sanal ortamda… Bunu söyleyen için amaç; kontrol edilemeyen, denetlenemeyen durumu uyarı yoluyla tetikte tutarak farkında olmadan kendi iç huzurunu oluşturmak.
Bir olayın iki tarafı vardır: Yaşayan ve şahit olan. Yaşayan; olaydan doğrudan etkilenir ve duygularını doğrudan yaşar. Şahit olan; duyan, gören, okuyan ya da izleyendir, çevredeki gidişata göre duygularını belirler ve kendine sorandır: “Beni ilgilendiren nedir, hayatımı tehdit eden bir durum var mı, kaçmalı mıyım yoksa geçici bir durum mudur?”…
İnsanın ilk ve en temel ihtiyacı, hedefi hayatta kalmak, yaşamını sürdürmektir. Hayatı tehdit eden her konu kişinin önceliğidir. Son zamanlarda bir kısım hayatlar tesadüfü durumlarla trajik biçimde son bulurken bu duruma şahit olanlar da iki temel duyguyu bir arada yaşamakla meşguller: Yas ve Paranoya.
Yas acıyı yaşama halidir, süreçleri vardır. Önce inkar edilir: “Görüntüler eskilerden olabilir mi, o kadar kişi ölmüş müdür, bunların hepsi gerçek mi?”, sonra öfke oluşur “Bu yaşananların suçlusu kim, nasıl yakalayamazlar, önceden nasıl haberdar olunamaz?” ve hayatta kalmak için kendi kendinle pazarlık başlar “Benim de başıma gelebilirdi, küçük şeyleri kafaya takmayayım” ve depresyon baş gösterir “Aklım hep haberlerde, ölen canlarda, şu sıralar çalışmayı istemiyorum, dikkatimi toparlamak da güç, neyi nasıl yapacağıma da karar veremiyorum zaten, hiçbiri içimden gelmiyor…”, en sonunda yaşananlar kabullenilir “Her şey olduğuyla kaldı, olan oldu”. Son zamanlarda geride kalanların süreci tam da böyle işliyor. Tesadüfi ölümlerin, şans eseri orada olanların yası bu şekilde tutuluyor. Her bir duygu normal işliyor. Toplumsal bilinçaltı, kendine çözüm ve bir çıkış yolu arıyor.
Sürece bir de kalanların aileleri, eşi dostu devreye giriyor. “Dikkatli ol” cümlesi ve eş değerli olanları kulaklara işliyor. Dikkatli ol, dikkatli ol ve daha çok dikkatli ol. Telefonda, konuşmada, sanal ortamda… Bunu söyleyen için amaç; kontrol edilemeyen, denetlenemeyen durumu uyarı yoluyla tetikte tutarak farkında olmadan kendi iç huzurunu oluşturmak. Duyan kısım için ise daha çok açık beyin ve daha çok gözlem demek. Bu tam da beyne “Uyuma” mesajını vermek gibi. Beyinde tüm alıcılar her daim açık değildir, beyin dış çevreye bazen tepki vermemeyi seçer. Bu durum beynin fiziğidir. Her yaşanılan akılda tutulmaz, çünkü zihin dinlenmek ve edindiği bilgileri sindirmek ister. Tüm dikkat uzun süreli açık olduğunda beyin ne yapacağını şaşırır, katatonikleşir (donakalır).
Sevgi anlamıyla gelen uzun süreli “Dikkatli ol”, beyinde huzursuzluk oluşturur. Çünkü görmediğim ne var sorusunu canlı tutarak kaygıyı ve şüpheleri artırır. Şüphe öyle büyür ve uzun zamanlara yayılır ki paranoyayı doğurur, zamanla kişilik bozukluğuna döner ve toplum hastalanır. “Adam sırt çantalı, kadın etrafı izliyor, AVM’lere gitmeyelim, kalabalıklara girmeyelim, metroya binmeyelim …” bu her bir cümle uzayabilir. Paranoya ile konu hep canlıdır ve korku devamlı insanın içindedir.
“Mesele kalanların psikolojisi nereye gidiyor?” sorusu; “Varsayalım tesadüfi hayatta kalındı, hala zihin canlı mı?” sorusu ve “mesele toplum gerçek anlamda yaşıyor, yaşayabiliyor mu?” sorusu.