İşte mutluluk mu? İçte mutluluk mu?

Mutlu değilsinizdir, olduğunuz yer, yaptığınız iş size yetmez. Bir robot misali, sırf işsiz kalma korkusundan ve tecrübe edinmeniz öğütlendiğinden işe gider gelirsiniz. Bir bakarsınız zaman geçmiş fakat siz hayatınız ile ilgili bir arpa boyu yol alamamışsınızdır.

İş'te mutluluk mu? İç’te mutluluk mu?

İşte mutluluk mu? İçte mutluluk mu?

Ülkemizde her birimiz ilkokuldan itibaren yaşayacağımız hayatı en iyi düzeyde yaşayabilmek adına bir yarışın ve kaosun içerisine gireriz. Daha küçücük bir çocukken “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusu kafamızı kurcalamaya başlar.  O dönemlerde neyi model alıyorsak ya da ne ilgimizi çekiyorsa onu olmak isteriz. Polis, doktor, öğretmen, tır şöforu ya da balerin olmak hayallerimizi süsler. Yaş ilerledikçe çevremiz tarafından sorulan “büyüyünce ne olacaksın?” sorusu yerini psikolojik baskı tadında “fikir vermeye” bırakır. Kadınsan öğretmen olmanda fayda vardır.

Evlendiğinde eşin çalıştırmazsa, evde oturup özel ders verirsin. Erkeksen mühendis olmalısındır ya da eczacı olmak da çok para kazandıracaktır. Hep hayatın kolay ve güvenli tarafını yaşamamız öğütlenir. “Devlet memuru ol, garanti iş, Cumartesi Pazar tatilin var, istediğin zaman rapor alırsın yan gelir yatarsın”, “Ay bu çocuk askeriyenin sınavlarına girsin. Bak Süheyla Hanım’ın oğluna…” diye uzayıp giden aile toplantılarına şahit oluruz. Siz ise kendi geleceğinizin başrol oyuncusu olmaktan ziyade sadece bir dekora dönüşmüşsünüzdür. Çekirdek ailenizin ve neden üstlerine vazife olduğunu bilmediğiniz eş dost akrabalarınızın geleceğinizi masaya yatırmış, bir kadavrayı incelercesine incelemesini dehşet dolu gözlerle izlemektesinizdir. Dönüp kimse size “Peki sen nasıl bir hayat istiyorsun? Ne seni mutlu edecek gelecekte?” diye sormaz. Çünkü onlar büyüklerdir, hepsi bu yollardan geçmişlerdir ve en iyisini bilenlerdir.


Yıllar geçer, lise biter, üniversite sınavı ve üniversite de biter fakat yaptırımlar bitmez.

O size fikrinizi bile sormayan seçici kurul halen iş başındadır. En sonunda baskılardan yılmış sırf okumuş olmak için okuduğunuz bölümden de mezun olmuşsunuzdur. Kimimiz ezbercilik yöntemi ile bir çırpıda okulu bitiriverir, kimimiz ise sıfır aileye bedel ödetmek ya da depresyona girmiş olmaktan dolayı 4 yılı 10 yılda bitirir. Sonuçta mezun olunur, bu sefer de uzun ve yorucu bir iş arama maratonu başlar. Aylarca iş bulamazsınız, bunalıma girersiniz, bunalımdan çıkarsınız, yine iş bulamazsınız derken sonunda bir bakarsınız okuduğunuz bölüm ile zerre kadar ilgisi olmayan bir işte asgari ücretin de altında haksız hukuksuz bir şekilde çalışmaya başlamışsınız.

İş'te mutluluk mu? İç’te mutluluk mu?

Mutlu değilsinizdir, olduğunuz yer, yaptığınız iş size yetmez. Bir robot misali, sırf işsiz kalma korkusundan ve tecrübe edinmeniz öğütlendiğinden işe gider gelirsiniz. Bir bakarsınız zaman geçmiş fakat siz hayatınız ile ilgili bir arpa boyu yol alamamışsınızdır. “Devlet memuru ol, kpss’ye hazırlan” baskıları da almış başını gidiyordur artık pes eder ülkemizin o süpersonik tüm sınavlarına hazırlanmaya başlarsınız. O da yetmez yüksek lisans yapmak istersiniz. KPDS, ÜDS, ALES, YDS… Bu liste böyle uzar gider.


Kendi içinize dönüp baktığınızda kariyer hayatınız için başarılı olmaya çalıştığınız tüm sınavlar aslında içsel olarak tatminsizliğin ve başarısızlığın bir dışa vurumudur.

Bir gün bu koşuşturmacada durup geriye baktığınızda sizden hiçbir şey kalmamış, parçalarınız her yere saçılmış ve fark etmemişsinizdir bile. Size akıl veren o seçici kurul da bir kenara çekilmiş sadece sizi izlemek ile yetinirler. Yani yalnızsınızdır.

Parçalarını toplamaya başlarsınız. Kimimiz 30’dan sonra öğretmenliği bırakır nefes koçu olur, 40’dan sonra avukatlığı bırakır çiftçi olur ya da vergi dairesinde çalışan gelir uzmanı Hüsamettin bey erken emekliliğini ister ve ressamlığa adım atar. Şanslı olanlar, kaybolan onca güzel yıldan sonra mutlu olacakları işi yapmaya koyulurlar ve eksik parçalarını tamamlarlar.

İş'te mutluluk mu? İç’te mutluluk mu?

Şimdi kendinize dönüp baktığınızda siz ne durumdasınız? Mutsuz olduğunuz işi yapmaktan dolayı tüm benliğiniz uyuşmuş mu? “Yoksa dağılmış parçalarınıza bunlar ne zaman oldu?” diye bakar durumda mısınız? Ya da hayatın içerisindeki mutlu azınlık olan sevdiği işi yapmanın mutluluğuyla arkanıza arkanıza yaslanmış kahvenizi yudumlarken bu satırları mı okuyorsunuz?


Not: Bir kariyer sitesinin yaptığı ankete göre Eğitim gördüğünüz bölüm ile çalıştığınız iş uyuşuyor mu?” sorusuna verilen %60.96 hayır evet cevaplarının sonucunda bu yazı ortaya çıkmıştır.

Hikaye mi olmak istersin marka mı?


Hüma Ünsal
1983 yılının, (annesinin tabiriyle) dize kadar karlı ve soğuk olan ocak ayında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Her daim yüzünde kocaman bir gülümsemeyle dolaşan, konuşmayı seven, daha üç yaşındayken babasının ona okumuş olduğu tüm kitapları ezberleyip okuyan bir çocuk olmuştur. Hayata parlak bir giriş yapmış, eğitim hayatını keyifli ve eğlenceli geçirmiştir. Hayat Amacı; Hayata anlam, değer katarak yaşamaktır. Eğitim onun için hiç bitmeyen bir yolculuktur. Öğretirken öğrenme, yeni insanlar, kültürler, bakış açılarıyla karşılaşma ve bunlarla kendini harmanlayıp diğerlerine yararlı bir bireye dönüşme yaşam felsefesidir. Eğitimcilik Hedefi; Çevresindeki kişilerden objektif olarak kendisini beş kelimeyle tanımlamalarını istediğinde ortaya çıkan karakteristik özellikler onun eğitimcilik hedefleri ve kimliğiyle de örtüşmüştür. Onu marka haline dönüştürecek eğitimler enerji dolu, objektif, samimi, sıra dışı, pozitif ve heyecan dolu olacaktır. Hayatta yapmaktan en çok keyif aldığı üç şey; seyahat etmek, okumak ve fotoğraf çekmektir.