Kurumsal Wellness şirketlerde verimi artırıyor

Yapılan araştırmaya göre kurumsal wellness programları, çalışan verimliliğini artırarak şirketlerin kazancını belirgin ölçüde artırıyor. Çalışanların yüzde 74’ü ‘işverenler çalışanlarının sağlıklı yaşam konusunda desteklenmesinde aktif rol almalıdır’ görüşünde birleşiyor. Türkiye, kurumsal wellness konusunda nerede?

Yapılan araştırmaya göre kurumsal wellness programları, çalışan verimliliğini artırarak şirketlerin kazancını belirgin ölçüde artırıyor.

Willis Towers Watson Türkiye Yan Haklar Direktörü Sema Gökdemir, küresel çapta gerçekleştirilen “Çalışan Sağlığı ve Üretkenliği” araştırması ile ilgili bilgi verdi.  Araştırmaya konu olan kurumsal wellness (sağlıklı olma) kavramına açıklık getiren Gökdemir, “Son dönemde adı sıklıkla gündeme gelen bu kavram, çalışanların sağlık risklerini azaltıp hayat kalitelerini yükseltmelerini destekleyen, kişisel verimliliklerini artıran ve firmanın kârlılığını pozitif etkileyen davranışları benimseyip korumalarını hedefleyen, organize ve işveren sponsorluğunda gerçekleşen programların bütünü olarak tanımlanıyor. Kurumsal wellness programları, çalışanların hayat kalitesini yükseltmeyi, kişisel verimliliklerini artırmayı, sağlık ve finansal risklerin yanında stresi azaltmayı, dolayısıyla da kurumun üretkenlik ve kârlılığına pozitif etkide bulunmayı amaçlıyor” dedi.

Y kuşağı çalışanlar neden ofis değişikliği istiyor?

Kurumsal wellness, çalışan bağlılığını ve üretkenliğini artırıyor

Kurumsal wellness programlarının kurumlarda maliyetlerin etkin bir şekilde yönetiminden çalışan bağlılığını yükseltmeye kadar birçok farklı başlıkta olumlu etkileri bulunduğuna değinen Sema Gökdemir, “İyi tasarlanan ve uygulanan wellness programları, sağlık risklerini önemli oranda azaltırken, küresel ölçümlemelerimize göre, sağlık harcamaları çalışan başına yıllık ortalama 1.600 doların altına inen rakamları ve sağlık enflasyonunda yüzde 1,5 puan, kişi başına yıllık işe devamsızlıkta ise 1,3 gün düşüşü de beraberinde getiriyor. Bu da çok çalışana sahip şirketlerde bütünsel olarak bakıldığında çok ciddi bir kazanım anlamına geliyor ” diye konuştu.


Plaza çalışanlarının derdi Hasta Bina Sendromu

Araştırmaya Türkiye’den 54 kurum katıldı

Küresel çapta gerçekleşen ve 34 ülkeden 1.669 kurumun İK yöneticileri ile katıldığı Willis Towers Watson Çalışan Sağlığı ve Üretkenliği Araştırması’nın Türkiye ayağında, farklı sektörlerden, toplamda 113 bini aşkın tam zamanlı çalışana sahip 54 şirket yer aldı. Eş zamanlı olarak yürütülen ve 19 ülkede yaklaşık 30.000 çalışanın katılımıyla gerçekleşen 2015/2016 Küresel Yan Haklar Çalışan Davranışları Araştırması ise Çalışan Sağlığı ve Üretkenliği Araştırması ile birlikte hem çalışan hem İK yöneticisi gözüyle araştırma sonuçlarını kıyaslama imkanı sundu. Çalışan Sağlığı ve Üretkenliği araştırmasına Türkiye’den katılan İK profesyonellerine göre, çalışanların sağlık ve üretkenliğe yönelik işyeri programlarını benimseyememelerinin en önemli nedeni yüzde 56 ile yöneticilerin yeterli seviyede destek vermemesi. Yüzde 49’ar orana sahip bütçe/personel eksikliği ve bağlılık eksikliği ile yetersiz finansal teşvik (%47) ve organizasyon yapısının yetersizliği (%39) de diğer görüşler olarak öne çıktı. Araştırmanın  küresel sonuçlarına bakıldığında ise, Türkiye’de ilk sırada olan yetersiz yönetici desteği nedeninin yüzde 28’le son sırada yer alması dikkat çekti. Geri dönüş ile ilgili kurumsal wellness (sağlıklı olma) programlarının ölçümleme yetersizliği ve işlenebilir data eksikliği gibi nedenler de küresel sonuçlarda yer alan ancak Türkiye’de ilk beşte bulunmayan nedenler oldu.

Tazminat hakkı ve çalışanlara getirdiği pranga

Stres üretkenliğin düşmanı

Araştırmaya göre, Türkiye’deki işverenler açısından, çalışanlarda sağlık ve üretkenliği etkileyen en önemli sorunlarda ilk üç sırayı yüzde 79 ile stres, yüzde 56 ile presenteeism (hastalık halinde iş başında bulunma) ve yüzde 51 ile fiziksel aktivite eksikliği aldı. Stresin sadece Türkiye’de değil, yüzde 60’ın üzerinde bir oranla küresel olarak da ilk sırada yer alması dikkat çekti.

Stresin nedeni konusunda anlaşmazlık var

Sema Gökdemir, sağlık ve üretkenliğin önündeki en büyük engel olarak gösterilen stresin nedenleri konusunda işverenler ve çalışanlar arasında görüş farklılıkları olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “İşverene göre, ofiste stresin en önemli nedeni iş tanımlarının açık ve anlaşılır olmaması. Çalışana göre ise ilk sebep düşük ücret. Yine işveren açısından ikinci sırada bulunan aşırı iş yükü ve uzun çalışma saatleri gibi iş/yaşam dengesizliğine neden olan faktörler, çalışan açısından stresin ilk beş nedeni arasında bile yer almıyor. Çalışanlar, kişisel finansal endişelerinin stresin ikinci en büyük nedeni olduğu görüşünde birleşiyor.”

Çalışma koşulları ve stres bağlantısı

Çalışanların en önemli stres nedeni olarak gördüğü düşük ücret konusunun, işverenler açısından bakıldığında ancak yedinci sırada yer aldığına dikkat çeken Gökdemir, çalışma koşulları ve stres arasındaki bağlantıya ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “Türkiye’deki çalışma koşullarına yönelik olarak kamuoyunun da bilgisi dahilinde bulunan veriler gösteriyor ki çalışanların yaklaşık yüzde 45’i uzun saatler çalışıyor ve sık sık fazla mesai yapıyor. Üstelik bu oran, OECD ortalaması olan yüzde 9’un da oldukça üzerinde. Fazla mesai ise aynı zamanda fiziksel aktivite eksikliği ve uykusuzluk gibi üretkenliğin önüne geçen diğer sonuçları da beraberinde getiriyor. Çalışanların düşük ücreti en büyük stres nedeni olarak görmesi, geleceğe yönelik ve özellikle emeklilik dönemleri ile ilgili taşıdıkları endişeyle doğrudan bağlantılı.”

Willis Towers Watson’ın araştırmasına Türkiye’den katılan işverenlerin yüzde 78 ile büyük bir çoğunluğu, kurumlarının sağlık ve üretkenlik konusundaki bağlılık ve kararlılığının önümüzdeki 3 yıl içinde artacağı görüşünde.


Öncelikler farklı: Türkiye’de iş güvenliği, dünyada verimlilik

“Türkiye’de sağlık ve wellness konulu yan hakların etkinliğini yükseltmek için, çalışanların bu programlara yönelik farkındalığını artırmak durumundayız” diyen Sema Gökdemir, işverenlerin öncelikleri konusunda şunları söyledi: “Sağlık ve wellness programları Türkiye’de henüz yeni yeni uygulanmaya başlandığı için, söz konusu programlara katılımı artırmak, yüzde 54 ile işverenlerin beşinci önceliği arasında bulunuyor. Bu gibi programları Türkiye’den çok daha uzun süredir uygulayan ülkelerde bir farkındalık sorunu olmadığını ve bu gibi ülkelerin daha ziyade programların verimliliğini artırmaya odaklandığını görüyoruz, çünkü çalışanlar programları tanıyor, biliyor, yararlanıyor ve geri bildirim veriyor.”

Türkiye’de işveren öncelikleri arasında iş güvenliğini artırmak yüzde 83 ile ilk sırada yer alıyor. Bunu sağlık/risk farkındalığını artırmak (%66), verimliliği artırmak (%66), fiziksel sağlığı artırmak (%60) ve sağlık kültürünü geliştirmek (%54) takip ediyor. Araştırmanın küresel çaptaki sonuçlarında ise işverenler verimliliği artırmayı %74 ile ilk sıraya koyuyor. Hemen ardından iş güvenliğini artırmak (%73) ve sağlık/risk farkındalığını artırmak (%69) geliyor.

Uygulama kadar ölçümleme de önemli

Sema Gökdemir’in verdiği bilgilere göre, sağlık ve üretkenlik programlarını uygulamak kadar ölçümlemek de büyük önem taşıyor. Bu ölçümlemeyi yapan kurumların oranı küresel çapta yüzde 22, Amerika’da yüzde 39. Bu oran Türkiye’de ise yüzde 18 gibi düşük seviyelerde seyrediyor. Wellness programlarının sağlık riski, maliyet ve çalışan verimliliği üzerine etkisini ayrıntılı şekilde ölçümleyen kurumların oranı yalnızca yüzde 10 seviyesinde bulunuyor. Gökdemir bu durumu, “Ölçemediğiniz bilgiyi yönetemezsiniz. Bu nedenle kurumların sağlık ve üretkenlik programlarına yönelik etkin ölçümleme yöntem ve süreçlerine mutlaka sahip olmaları gerekiyor. Doğru ve etkili ölçümleme yöntemleri uygulamayan kurumların gerçek anlamda verimliliği yakalaması bir hayli zor. Bunlara ek olarak, stratejisinde ölçülebilir hedeflere yer veren kurumlar hedefli ve koordineli programlar oluşturmayı da başarabilirler. Burada dikkat edilmesi gereken, katılım oranı gibi büyük resmin görünmesini engelleyebilecek dar metriklere sıkışıp kalmamak. Sağlık riski ve maliyetlerindeki olumlu değişim, çalışanların memnuniyeti ve işe katılımdaki değişim gibi kriterlerin ölçümlenmesi, programın değerini net bir şekilde gösterecektir” sözleriyle yorumladı.

Willis Towers Watson’ın konu ile ilgili yaklaşımı hakkında da bilgi veren Sema Gökdemir, “Yetenek ve ödül yönetimi ile risk ve sermaye yönetimi alanlarında sunduğumuz hizmetleri yan haklar danışmanlığıyla bütünleyerek, kurumların strateji ve hedefleri doğrultusunda en doğru karar ve aksiyonları alabilmeleri için uçtan uca hizmet sunuyoruz. Yan hak programlarının önemli bir parçası olan kurumsal wellness (sağlıklı olma) konusunda küresel deneyim ve araştırmalarımız sayesinde, kurumlara, wellness stratejilerini belirleme, program tasarımı, uygulaması, çalışanlara en doğru şekilde iletişimi ve nihayet program başarısının ölçümlenmesi konularında danışmanlık hizmeti veriyoruz. Kurumların birbirinden farklı olan hedef ve sağlık risklerine paralel bir wellness stratejisinin belirlenmesi ve ölçümleme için doğru performans göstergelerinin oluşturulması en kritik aşamalar olarak değerlendirilmelidir” dedi.

Araştırma Hakkında


2015/2016 Willis Towers Watson “Çalışan Sağlığı ve Üretkenliği” Araştırması, 2015 Mayıs-Temmuz döneminde Kuzey Amerika, Latin Amerika, Avrupa, Orta Doğu ve Asya’da 1.669 kurumun çalışan ve IK yöneticileri aynı anda katılımı ile, konuya dair farklı bakış açılarını ortaya koyacak şekilde gerçekleştirildi. Araştırmada, her kurumun kendi lokal piyasasında uyguladığı sağlık ve well-being strateji ve programları incelendi. Ek olarak, 42 çokuluslu kurum da küresel merkezlerinin perspektiflerini yansıtmak üzere araştırmaya katıldı. Toplamda, araştırma verisi 34 ülke/pazardan alınan yanıtları kapsıyor. Her sektörden katılımcıların yüzde 73’ü birden fazla ülkede faaliyet gösteriyor.


Editor
Haber Merkezi ▪ İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. Amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İndigo Dergisi herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik hiçbir oluşumun parçası değildir.