Üniversite seçme sınavları yetenek eksenine göre yapılmalı

Üniversitelerde bir taraftan mezun ettiği öğrencilerinin kaliteli eğitimi ve işsizliğini, diğer taraftan yeni üniversiteye girmek isteyen liseli gençlerin ne tür yetenek ve bilgi donanımına sahip olması gerektiği konuşuluyor.

Üniversitelerde bir taraftan mezun ettiği öğrencilerinin kaliteli eğitimi ve işsizliğini, diğer taraftan yeni üniversiteye girmek isteyen liseli gençlerin ne tür yetenek ve bilgi donanımına sahip olması gerektiği konuşuluyor

Ülkemiz genç nüfusunun eğitim talebi ve buna bağlı olarak yaşanan eğitimli işsizler ordusu diğer taraftan aranan nitelikli, eğitimli insan ihtiyacı paradoksu her yıl sınav gerçeği ile yüzleşmektedir. Ancak her yıl tekrarlanan soruna çözüm önerileri getirilmediği için sorun katlanarak büyüyor.

Üniversiteye giriş sınavı, bilgi ölçme yerine genel yetenek ekseninde yapılmalı!

Öğretim üyesi olarak edindiğim gözlemler ve değişik üniversitelerden hocalarımdan aldığım izlenimler, öğrencilerin üniversite derslerini anlamakta zorlandıkları yönündedir. Çocukların soyut düşünme, analitik bakma, çözümleme ve dönüştürmede zorluk yaşadıklarını görüyoruz. Bu bağlamda öğrencilerin aldığı puanların sıralamasına baktığımızda çoğu öğrencinin gerçek anlamda yeterince temel bilimleri kavramdan üniversiteye geldiği belirtiyor. Fizik bölümünde değer verdiğim duyarlı bir hocamın anlattığı örnek, fizik bölümündeki bir öğrencisi “hocam tek fizik sorusu yapmadan fizik bölümüne gidim” ifadesi içler acısı bir durum. Hoca diyor ki “bu öğrenciye nasıl fizik öğretirim ve nasıl fizik bölümü mezunu yaparım”. En Son YÖK başkanının basına yansıyan basit bir matematik işleminin 600 bin sınava giren aday tarafından yapılmadığı demeci ayrıca düşündürücü. Bu örnekler her halde dünyanın bir başka ülkesinde yaşanmaz. Gelinen durum bizlere yeniden orta öğretimin kalitesinin sorgulanmasını ve üniversitelerin ne tür öğrenciye gereksinim duyduğunu sordurtmaktadır.


Nasıl Bir Eğitim ve Nasıl Bir Öğrenci İstiyoruz?

Ancak ne yazık ki ülkenin bir numaralı sorunu olan eğitimin niteliği ve toplumun geleceği olan yetişmiş insan yetiştirme sürecinde yaşanan bu çıkmaz konusunda hiçbir üniversitemizden resmi düzeyde bir talep gelmiyor. Eğitimi bütünsel gören ve derslerinde öğrencileri analitik gözle inceleyen hocalarımız öğrencilerin yetersizliğini, konuları kavramadaki eksikliğini, yazma becerilerinin eksikliğini hep konuşuyoruz. Çünkü alt yapısı gelişmemiş, yetenlerinden çok ezbere bilgi ile sınavı kazanan öğrencilere üniversitelik bilimi, felsefi tartışma, mesleki bilgi beceriyi kazandıracak olan hocalardır. Fakat üniversitelerimiz YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı nezdinde ne tür öğrenci istediklerini belirtmiyorlar. Her yıl kontenjanlar artırılıyor ancak kimse demiyor ki “iyi de bu çocuklar üniversiteyi okuyabilecek düzeyde midir?” Herkes benim çocuğum üniversiteye girsin ne olursa olsun diyor. Üniversite bittikten sonrada iş aranıyor. Bu sefer işe nasıl aldırtabilirim arayışı başlıyor. İşsiz gençler içinden ilk sırayı yüksek öğrenim görmüşlerin yer aldığı bir ortamda bir o kadar da nitelikli eleman ve ara eleman aranıyor.

Üniversiteler Kendi Öğrencisini Kendisi Belirlemelidir

Doğaldır ki bugünkü üniversite sisteminde özerk olmayan yapısı üniversitenin kendi öğrencisini seçme hakkının olmaması üniversitelerin istediği öğrenci niteliğini belirleyemiyor. Diğer taraftan yetenek ve bilgi düzeyi üniversiteyi okumaya elverişli olmayan öğrencilerin ÖSY’ ede aldığı puan oranında sıralanması ile başlayan yerleşmede maalesef bazı birimlerde bugün minimum ALES puanı dahi almayan öğrenciler bulunmadığı için Yüksek Lisans öğrencisi yok, akademik kadroya Araştırma Görevlisi atanamıyor.

Bu durum YÖK ve Üniversiteler arası kurullarda konuşuluyor mu bilemiyorum ancak sorun çok ciddi. Eğer konuşulmuyorsa bunun biricik nedeni bana göre mevcut rektörlük seçimi ve Rektörlerin YÖK ile olan ilişkileri bir üst kurum ile iyi ilişkinin devamında yarar vardır anlayışı hakkim oluyordur. 

Yetenekli Öğrenci Üniversiteye Girebilmelidir

ÖSYM’nin bugün en güvenilir sınavı yaptığı konusunda hiçbir şüphe yok. Gençlerimizin de zekâsından şüphem yok. Ancak ortaöğretimin bugünkü eğitim ve öğretim yapısı üniversiteyi okuyacak düzeyde bilgiyi öğrencilerimizin büyük çoğunluğuna kazandırmıyor. Ayrıca öğrenci seçme sınavı da yetenekli öğrencileri seçememektedir. Bilgi düzeyi çok iyi ölçülüyor ancak ezbere öğrenilmiş bilgi üniversitede işe yarmıyor. Mutlaka sınav öğrencinin yeteneklerini ölçecek şekilde düzenlenmelidir. Ayrıca öğrencinin doğal yetenek yanında bilgi düzeyi ve çabası da ölçülmelidir.

Ezbere lise eğitiminin en tipik örneği her yıl binlerce lise birincisi üniversite sınavını kazanamaz. Kazananların çoğu da ezbere derslerde başarılı olur, yorum gerektiren derslerde ise bocalandığı görülür.


Sınavdan sınava başarı ülkenin eğitimine, bilimine teknolojinse ve ekonomisine bir katkıda bulunmuyor. Bu konuda artık çok da ısrarcı olunmaması gerekir. Ülkemizi arzu etiğimiz gelişmişlik düzeyine çıkarmak için ezberci bilgiye dayalı sistemden vazgeçip, yetenek ve liyakate dayalı yapıya kavuşturmamız gerekir.

Doğal olarak üniversitelerin de yetenekli, gençleri iyi eğitmesi gerekir. Bunun içinde iyi alt yapı ve iyi eğitilmiş öğretim üyeleri olmalıdır.

Ne yapılabilir?

Sınav genel yetenek ağırlıklı olmalı. Her fakülte veya bilim dalı kendisi için öğrencinin bilmesi gereken derslerden belirli soru sayısının üzerinde yapanları almalıdır. Örneğin Tıp için Fen sorularının % 90’nını yapması isteniyorsa, Mühendislik için Matematik sorularının % 90’nını yapma şartı aranabilir. Fen Fakülteleri aynı şekilde belirli bir oranın üstünde soru çözen öğrencilerin kayıt yapmasını sağlaması gerekir. Genelde üniversitelerde dersi geçmek için en az 60 ve üzerinde not almak gerekir. Üniversite sınavına giren öğrencilerinden kaç tanesi sorulan soruların % 60 ve üzerini yaptığına bakarsanız, kaç öğrencinin üniversiteyi okuyabilecek düzeyde olduğu görülecektir. Daha öncede yazmıştım kanımca bu durumda üniversiteyi okuyacak öğrenci sayısı son derece sınırlıdır.

Orta öğretimden liseye geçişte daha esnek, öğrenci yetenek ve becerisine uygun yönlendirmeler yapılmalı

Halen oyun çağındaki çocukların ilkokuldan itibaren dershaneye gönderilmesi ve sürekli sınavlara alınması ciddi travmalar yaratmaktadır. Hiçbir çocuğu sokakta göremez olduk. Oynaması ve ruh hali gelişmesi gereken çocuklar sınav kaygısı ile sürekli tedirgin edilmektedirler. Artan şiddet, bencillik, paylaşımsızlık, hırçınlık gibi birçok olumsuzluk ile eğitim sistemi arasında doğrudan ilişki olduğunu düşünüyorum. Eğitim psikologlarının ve psikiyatristler konuya bu yönden eğilmeleri önemlidir. Kendisi olmayan, sürekli aşağılanma, sınav kazanması istenen, okumayan, gezmeyen, oynamayan, ruhu doymamış milyonlarca yarının genç insanı bu topluma ne kadar, bu toplumdan ne götürür. Bu konunun uzmanlar tarafından tartışılması gerekir.

En ciddi sorunda toplumun geleceği olan sağlıklı nitelikli sorun çözen insan yerine, ezbere dayalı öğretilmiş, sınavdan sınava yarışan ve belirli bir sıralamaya girebilen ve ona göre de bir okula yerleşen ve mezun olan geniş bir kitle. Üretkenlik, bilgi dönüştürme, bilgiden bilgi üretme, soyut düşünme becerisi gelişmiyor.

Ortaokula giden çocukların yetenekleri öğrenme becerileri ve çalışma becerileri doğru izlenmeli, kimlerin ne tür eğitim kuramlarına gitmesi gerektiği çağdaş anlamda önerilmedir. Her kes liseye gitmek zorunda olmamalıdır diye düşünüyorum. Ülkenin gereksinim duyduğu ara eleman için Meslek Liselerine yönelme sağlanmalıdır. Bunun sanırım ölçütleri vardır. Bu bağlamda orta öğretimdeki Seviye Belirleme Sınavı (SBS) kalkmalı; öğrencinin yetenek ve becerisine uygun yönlendirme yanında okul başarı ortalaması üzerinden genel bir yetenek sınavına geçilmelidir. Örneğin geçmişte 5 üzerinde 4,5 notu olanlar belirli sınavlara giriyordu. Hatırladığım kadarı ile geçmişte Fen Kolunda okuyabilmek için 5 üzerinden 4 notuna sahip olmak zorunluluğu vardı. Bu şekilde kişiyi müfredata bağlı olarak okulda çalıştırmış olursunuz. Her okul, alacağı öğrencileri kendi geliştirdiği yöntemlerle belirlemeli. Bunun örnekleri değişik ülkelerde mevcuttur. Her yıl milyonlarca öğrenci sınav ve dershane ekseninden kurtarılmış olur.


Özet olarak ülkemizin muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak istiyorsak, geleceğimizi bilim ve teknolojide aramak zorundayız. Bilim ve teknoloji öğretmeden çok yaratıcılık, hayal gücü ve sistematik bilgi toplama ile sağlanacaktır. Eğitim ezberci ve sınav kazanmacı eksenden öğrenme ve dönüştürücü eksen kaydırılmalı. Yetenekli gençler desteklenmeli ve ülkenin geleceği emin ellere bırakılmalıdır. Ülkemizin bu nitelikteki öğrencilerin sayısını çoğaltmak için eğitim sistemini çağcıl kılınmalıdır. Yeni bir YÖK yasası mutlaka hazırlanmalı. Bilim ve Teknoloji Bakanlığı kurulmalı. Ancak bu şekilde ülkemiz geleceği kurtulur. Yoksa her yıl orta öğretimden Üniversite girişine kadar milyonlarca genç insanı doğru dürüst eğitmeden, ruh yapısını geliştirecek sosyal ve kültürel etkinliklerden yoksun bırakan bir eğitim sistemi bu ülkeye fayda değil zarar getirir. Bugün yaşadığımız bazı sorunların nedenlerine biraz da bu gözle bakalım derim.


Prof. Dr. İbrahim Ortaş
Prof. Dr. İbrahim Ortaş, 1985 Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi mezunu. 1986 yılında Şanlıurfa Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsünde araştırmacı olarak çalıştı. 1987 yılında Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1990-1994 yılları arasında İngiltere’de Reading Üniversitesi'nde doktorasını tamamladı. İbrahim Ortaş, halen Profesör olarak Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü'nde araştırma, eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürmektedir.