Devletlerin vatandaşlarından topladığı vergilerle finanse ettiği ulusal yayın organlarının diğer özel basın yayın kuruluşlarından farklı prensip ve görevleri vardır. Ülkelerin demokrasi koşullarına ve kültür özelliklerine göre ufak farklılık ya da ilavelerin olabileceği bu ilkeler, temel olarak her demokratik ülkede aynı olmalıdır.
Sansür ve yayın yasağı hallerinde hükümet ile havuz medyası diye tabir edilen yayınlar arasında bir sorun oluşmaz. Ana akım yayın organları ise vergi artırma tehditleri, hapse girme korkusunun getirdiği oto sansürden dolayı bu yasağa mecburen uyarlar. Bağımsız ya da muhalif gazete ve televizyonlar da kayyum atanarak ehlileştirilir. Muhalif gazetecilerin çoğu da zaten dönem dönem hapishanede bulundukları için özgürce yazamazlar.
Ulusal yayın organlarının işlev ve amacı
Demokratik ülkelerde “4. Kuvvet” olarak tanımlanan medyanın toplum üzerinde çok büyük bir etkisi ve dolayısıyla sorumluluğu vardır. Bu sebeplerden dolayı da bu yayın organlarının uyması gereken bazı kurallar ve göz önünde bulundurmaları gereken prensipler bulunmaktadır. 1920 yılında kurulan İngiliz Yayın Grubu‘nun hazırlamış olduğu Ulusal Yayıncılık Kuralları bugün hala dünyanın birçok yerinde güvenilen ve örnek alınıp uygulanan bir modeldir.
Ulusal Yayıncılık Prensipleri nelerdir?
Günümüzde en tarafsız ve doğru yayın yapan yayın organı olarak bilinen BBC için hazırlanmış olan bu prensiplere göre, ülke halkına hizmet etmesi beklenen Ulusal Medya’dan beklenenler şunlardır:
- Ülkenin her yerinden rahatça erişilebilmeli.
- Haber, bilgi ve kültür programları ağırlıklı olmak üzere, dakik, gerçek, prensiplerine bağlı yayınlar yapmalı.
- Günlük olarak güvenilir, tarafsız ve kesintisiz haber programları yapmalı.
- Ulusal dili, kültürü ve kimliği güçlendirmeli, ulusal kimlik ve toplum bilincine katkıda bulunabilmeli.
- Nötral ve objektif bir anlatım kullanmalı.
- Genel ilgiye hitap edebilmeli, yayınların çoğu yerel yapımlar hazırlamalı.
- Çocuklar ve gençlere yönelik programlara öncelik vermeli ve onların ruhsal ve kültürel gelişmelerini olumsuz etkilememeli.
- Toplumdaki her türlü kesimin sesini eşit derecede duyurabilmeli, azınlıkların talep ve görüşlerine de eşit ölçüde yer vermeli. Ulusal kanallarda ülkede konuşulan azınlık dillerinde en az bir haber ve bir çocuk programı yayınlanmalı, dilin çoğunluk olarak konuşulduğu bölgelerde yayınların çoğunun o ana dile hitap eden yerel kanallar kurmalı.
- Hükümet’in ve Meclis’in faaliyetlerini eksiksiz bir şekilde doğrudan halka aktarmalı. Seçim dönemlerinde her partiye eşit konuşma hakkı verilmeli, belirlenmiş konuşma zamanları haricinde yayınlanan haberler dengesiz olmamalı yani partiler üstü olmalı.
- Kanıksanmış alışkanlık ve düşüncelerden uzak duramalı, Streotip yanı kalıplaşmış karakter yaratmaktan kaçınmalı.
- Ülkenin genelince seyredilmeli, dolayısıyla diğer kanallar ile mukayese edilebilecek ve yarışabilecek programlar hazırlamalı, bunu yaparken niceliğe değil niteliğe önem vermeli.
- Halkı kısıtlamaktan ziyade özgür düşünmeye sevk etmeli.
TRT’nin karnesi nasıl?
Demokratik toplum, koşullar ne olursa olsun, bireylerin özgürce konuşabildikleri, yorum ve eleştiri yapabildikleri toplumdur. Bu yüzden de ulusal yayıncılık demokrasinin temel taşlarından biridir. Peki bir ülkenin ulusal kanallarının başarılı olup olmadığı nasıl anlaşılır? Ülke halkının genel kültür ve eğitim seviyesi yükseliyorsa bu kurumların başarılı, yani doğru çalıştığı söylenebilir.
Beynelminel ulusal yayıncılık prensiplerini ve ülkenin günümüzdeki eğitim ve kültür durumunu göz önüne aldığımızda, Anayasa ile Demokratik bir Cumhuriyet olduğu belirlenmiş Türkiye’nin TRT yayın organlarının ulusal yayıncılık prensiplerini gerçekleştirebildiklerini söyleyemeyiz. Bünyesinde çalıştırdığı personelin genelde Basın Yayın ya da Medya ile alakalı okullarda okumadığı ve çoğunun bakan ve vekil yakını olduğu bilinen bu kurumun doğru ve başarılı bir iş yapması da zaten beklenemez.
İlgili yazılar