Cumhurbaşkanı Erdoğan: Tarihimiz 1919’dan başlamadı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kut-ül Amare zaferin 100. yılı programında yaptığı konuşmada, “Tarihimizi 1919’dan başlatan tarih anlayışını reddediyorum” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini, neredeyse 1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum. Her kim ki zaferleriyle ve yenilgileriyle son 200 yılımızı, hatta son 600 yılımızı soyutlayıp eski Türk tarihinden Cumhuriyete atlıyorsa biliniz ki o kişi milletimizin de devletimizin de hasmıdır” dedi.

“Türk, belli bir kavmin adı değil tüm Müslümanları ifade eden bir isimdir”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Batı medeniyetinde Türk, belli bir kavmin adı değil tüm Müslümanları ifade eden bir isimdir. Dünyada 200 milyonun üzerinde bir varlığa sahip Türkçe konuşan toplumlar denince de akla önce bizim milletimiz gelir. Millet olarak temsil ettiğimiz bu geniş algının gerisindeki büyük mücadeleyi ve fedakarlıkları çok iyi görmek, çok iyi değerlendirmek ve idrak etmek mecburiyetindeyiz. Ülkemizde maalesef, nesillere bu büyük fotoğrafı gösterecek bir tarih anlayışı mevcut değil.” diye konuştu.


“Kurtuluş Savaşı milletimizin kıyamıdır”

“Tüm cepheleriyle Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı milletimizin kıyamıdır. Yani ayağa kalkışı, şahlanışıdır. Tarih kitaplarında bizim milletimiz için ne denir? Asker millet veya ordu millet ifadesi kullanılır. Çünkü biz gerektiğinde tüm fertleriyle inancı, vatanı, bayrağı, devleti uğruna savaşabilen, bunu göze alabilen bir milletiz. Yani bizim ordumuz sadece muvazzaf değildir. Ayrıca bizim bir de mobil ordumuz vardır. O da milletin ta kendisidir.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Tarihimiz 1919'dan başlamadı

“Resmi tarihimizi yıllarca tam da İngilizlerin istediği gibi düzenledik”

Resmi tarih anlayışını eleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Maalesef biz resmi tarihimizi yıllarca tam da İngilizlerin istediği gibi düzenledik. Birinci Dünya Savaşı’nın her cephesinde, başta İngilizler olmak üzere düşmanlarımızın öfkeyle, dostlarımızın ümitle ama tüm dünyanın şaşkınlıkla takip ettiği bir mücadele ortaya koyduk. Ateşkes anlaşması imzalandığında Osmanlı ordusu tüm cephelerde savaşmaya devam ediyordu. Yani ortada çökmüş, bitmiş, teslim olmuş bir ordu, bir devlet yoktu. Bizim bu dönemde başımızı yakan, klasik sorunumuz olan cephede kazanıp masada kaybetme işidir, yani diplomasi eksikliğidir” şeklinde konuştu.

“Kendi tarihimizin üzerine kara bir örtü örtmeye çalışmışız”

Tarihimizin üzerinin örtülmeye çalışıldığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Böyle bir milletin tarihindeki zenginlikleri anlatmaya değil kitaplar, kütüphaneler bile yetmez. Bunu böyle görüyoruz. Ama biz ne yapmışız? Kendi tarihimizin üzerine kara bir örtü örtmeye çalışmışız. Kendi tarihimizi gömmeye çalışmışız. Kendimize ait olan pek çok başarıyı sanki bizimle ilgisi yokmuş gibi kısaca anlatıp geçenler veya hiç değinmeyenler, hem ecdadımıza saygısızlık hem de gelecek nesillere çok büyük kötülük yapmışlardır” dedi.

“Tek dinimiz İslam’dır”

Büyük önem arz eden 3 fitneden ilkini “mezhepçilik” olarak açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, hassas olmak gerektiğini vurguladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şiilik, Sünnilik… Bizi bu anlamda İslam dünyası içerisinde parçalamaya, yıkmaya çalışıyorlar. Bizim Şiilik diye bir dinimiz yok. Bizim Sünnilik diye de bir dinimiz yok. Bizim bu noktada tek dinimiz İslam’dır. Bizi birleştiren yapı odur. Kim ki İslam’ı bir kenara koyarak, Şia taassubu içerisindeyse, Sünnilik taassubu içerisindeyse, o, Müslümanlara ihanet içerisindedir. Şu anda DAİŞ terör örgütü, Şebab, bunun yanında El Kaide, sayabildiğiniz kadar sayın. Bunlar öldürürken ne diye öldürüyor? Kilis’e atarken roketlerini ne diye atıyor? ‘Allahuekber’ diyerek atıyor. Peki şehit olanlar kim, ölenler kim? Onlar da ‘Allahuekber’ diyerek ölen benim kardeşim. Bunu neyle izah edebilirler? Hiçbir şeyle izahı mümkün değil” diye konuştu.

İkinci fitnenin “ırkçılık” olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam’da ne Arabın Arap olmayana ne Arap olmayanın Araba üstünlüğü bulunduğunu, üstünlüğün ancak takva ile olduğunu anlattı.


Üçüncü fitnenin “terör” olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin şu anda terörle mücadele ettiğini, askerden, polisten, koruculardan şehitler olduğunu hatırlattı.

“Tarihimiz 1919 yılından başlamadı”

“Millet olarak temsil ettiğimiz bu geniş algının gerisindeki büyük mücadeleyi ve fedakarlığı çok iyi görmek ve değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Ülkemizde maalesef bu fotoğrafı gösterecek bir tarih anlayışı mevcut değildir. İyi niyetli çalışmalar vardır, ancak bunlar batıdaki çalışmalara göre çok sönük kalmıştır. Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini, neredeyse 1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum. Her kim ki zaferleriyle ve yenilgileriyle son 200 yılımızı, hatta son 600 yılımızı soyutlayıp eski Türk tarihinden Cumhuriyet’e atlıyorsa, biliniz ki o kişi milletimizin de, devletimizin de hasmıdır. Batı medeniyetinde Türk, belli bir kavmin adı değil tüm Müslümanları ifade eden bir isimdir. Dünyada 200 milyonun üzerinde bir varlığa sahip Türkçe konuşan toplumlar denince de akla önce bizim milletimiz gelir. Millet olarak temsil ettiğimiz bu geniş algının gerisindeki büyük mücadeleyi ve fedakarlıkları çok iyi görmek, çok iyi değerlendirmek ve idrak etmek mecburiyetindeyiz. Ülkemizde maalesef, nesillere bu büyük fotoğrafı gösterecek bir tarih anlayışı mevcut değil.”

“Bizim bir de mobil ordumuz var”

“Tüm cepheleriyle 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı milletimizin kıyamıdır. Yani ayağa kalkışı, şahlanışıdır. Tarih kitaplarında bizim milletimiz için ne denir? ‘Asker millet’ veya ‘ordu millet’ ifadesi kullanılır. Çünkü biz gerektiğinde, tüm fertleriyle, inancı, vatanı,

bayrağı, devleti uğruna savaşabilen, bunu göze alabilen bir milletiz. Yani bizim ordumuz sadece muvazzaf değildir. Ayrıca bizim bir de ‘mobil ordu’muz vardır. O da milletin ta kendisidir. O güzel Tokat türküsündeki “Hey 15’li hitabı”, savaşa giden, henüz bıyığı terlememiş gençleri ifade eder.”

Diplomasi eksikliği

“Maalesef biz resmi tarihimizi, yıllarca, tam da İngilizlerin istediği gibi düzenledik. 1. Dünya Savaşı’nın her cephesinde, başta İngilizler olmak üzere, düşmanlarımızın öfkeyle, dostlarımızın ümitle, ama tüm dünyanın şaşkınlıkla takip ettiği bir mücadele ortaya koyduk. Ateşkes anlaşması imzalandığında Osmanlı Ordusu tüm cephelerde savaşmaya devam ediyordu. Yani ortada çökmüş, bitmiş, teslim olmuş bir ordu, bir devlet yoktu. Bizim bu dönemde başımızı yakan, klasik sorunumuz olan cephede kazanıp masada kaybetme işidir, yani diplomasi eksikliğidir.

Bizim için savaşın başladığı dönemde taşınan niyetlerle, savaşın bitiminde ortaya çıkan manzara çok farklıdır. Tümüyle yakılıp külleri havaya savrulmak istendiğimiz bir durumdan yeni bir Kurtuluş Savaşı’nı başlatıp başarıyla sonuçlandıracak morale, tecrübeye, azme kavuştuk. Geçtiğimiz 13 yılın siyasi sorumluluğunu üstlenen bir kişi olarak, tarihimizi yeni nesillere bu yönüyle anlatma konusunda yeterli mesafeyi kat edemediğimizi bir özeleştiri olarak burada ifade ediyorum. Demokrasiye ve kalkınmaya dair önceliklerimiz bizi

öylesine kuşatmıştı ki, özellikle eğitimde, kültürde, sanatta arzu ettiğimiz değişimi gerçekleştirecek adımları atmakta maalesef yavaş davrandık. Eksiğimiz var, ama aşacağız. İnşallah bizim bu çabalarımızı hükümetimiz bir adım öteye götürecek, eksiklikleri tamamlayacaktır. Yaşadığımız son gelişmeler, bu değişimin bizim için en az diğer alanlarda sağladığımız başarı kadar önemli olduğunu gösterdi.”

“Mehmetçik, küçük Muhammet anlamına gelir”


Üçüncü fitne olarak “terör”ü gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şu anda terörle mücadele içindeyiz. Askerden, polisten, koruculardan şehitlerimiz var. Fakat ben şu anda karşımda askerimizi görüyorum. Ve içlerinde geleceğin adaylarını görüyorum. Sizler, peygamber ocağının içindesiniz. Dünyanın hiçbir yerinde askere ‘Mehmetçik’ denmez. Bizim milletimiz Mehmetçik der. Bu, “Küçük Muhammet” anlamına gelir. Benim asker kardeşim, polis kardeşim, korucum bu yola çıkarken böyle çıkmıştır. Bizde askere gidene ‘kınalı kuzum’ derler. Bizde anlayış bu. Böyle çıkmışız ve böyle gidiyoruz. Şimdi tabii, yoğun bir şekilde -malum- yapılan operasyonlar var. Kardeşlerim, bu operasyonların muzaffer ordusu, muzaffer komutası sizlersiniz. Er veya geç bu operasyonlardan zaferle çıkacak ve bu vatan topraklarında biz hainlere operasyon yaptırmayacağız.”


Editor
İndigo Dergisi Haber Merkezi | İndigo Dergisi, 18 yıldır yayın hayatında olan bağımsız bir medya kuruluşudur. İlkelerinden ödün vermeden tarafsız yayıncılık anlayışı ile çalışmaktadır. 2005 yılında kurulan İndigo Dergisi, indigodergisi.com web sitesi üzerinden tamamen dijital ortamda günlük yayın yapmaktadır. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk internet haber dergisi olmakla birlikte, tüm yayın kadrosu ve okurlarıyla birlikte sürekli gelişmektedir. İndigo Dergisi’nin amacı; gidişatı ve tabuları sorgulayarak, kamuoyu oluşturarak farkındalık yaratmaktır. Vizyonu; okuyucularında sosyal sorumluluk bilinci geliştirerek toplumun olumlu yönde değişimine katkıda bulunmaktır. Temel değerleri; dürüst, sağduyulu, barışçıl ve sosyal sorumluluklarının bilincinde olmaktır. İndigo Dergisi, Türkiye’nin saygın İnternet yayınlarından biri olarak; iletişim özgürlüğünü halkın gerçekleri öğrenme hakkı olarak kabul etmekte; Basın Meslek İlkeleri ve Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’ne uymayı taahhüt eder. İlaveten İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni benimsemekte ve yayın içeriğinde de bu bildiriyi göz önünde bulundurmaktadır. Buradan hareketle herkesin ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin eşitliğine ve özgürlüğüne inanmaktadır. İndigo Dergisi, Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarına ters düşen; milli haysiyetimizi ve değerlerimizi karalayan, küçümseyen ya da bunlara zarar verebilecek nitelikte hiçbir yazıya yer vermez. İlkelerinden ödün vermeyen şeffaf yayıncılık anlayışını desteklemektedir. Herhangi bir çıkar grubu, örgüt, ideoloji, politik veya dini; hiçbir oluşumun parçası değildir. Köşe yazarlarımızın yazdıkları fikirler, kendi özgür düşünceleridir; İndigo Dergisi yayın politikası dahilinde değerlendirilir ve yayın ilkeleri ile çelişmediği müddetçe, düşünce ve ifade özgürlüğünü teşvik ederek yayına alınır. İndigo Dergisi, sunduğu tüm bilgilerin doğruluğunu teyit ve kontrol eder; bu bilgilerin geçerliliğine son derece önem verir.