“Birkaç ağaç için” başlayıp hükümete karşı kitlesel bir eylem olarak tarihe geçen Gezi Direnişi, Kanada’daki Concordia Üniversitesi’nde hazırlanan tezle akademik çalışmalardaki yerini aldı.
Deniz Désirée Hostettler tarafından hazırlanan “Türkiye’de Gazetecilik ve Gezi Parkı Protestoları: Medya’da Ajans ve Güç” başlıklı tez, özellikle Gezi Direnişi’ne medyada nasıl yer verildiğine odaklanıyor. Araştırmasında Ahmet Şık, Doğan Akın, Cem Aydın, Harun Simavi, Ali Abaday, Can Ataklı, Gürsel Göncü, Stefan Martens gibi gazetecilerle de söyleşiler bulunuyor.
Türkiye medyasının karşı karşıya olduğu baskıları ve gazetecilerin alternatif haber yapma zorluklarını gözler önüne seren araştırmada, medyasının kamu yararı yerine hükümetin çıkarlarını ön planda tuttuğu vurgulanıyor. Araştırmada ayrıca sosyal medyanın önemli bir eksikliği giderse de geleneksel medyanın boşluğunu doldurmaktan çok uzakta olduğu belirtiliyor.
Tezde yer alan söyleşilerden bölümler:
Ahmet Şık:
“Şu an Türkiye’de medyanın yüzde 50’si doğrudan iktidarın denetiminde. Türkiye’nin en büyük medya patronu Erdoğan’dır. Kalan yüzde 50’nin içindeki ana akım olarak niteleyebileceğimiz gruplar, Doğan, Ciner grubu vb, ekonomik ilişkiler ve vergi cezaları gibi tehditlerle karşı karşıya olduğu için kısmen gazetecilik yapıyorlar. Onun dışına kalan yüzde 10 ya da 15’lik, kendini muhalif olarak ve alternatif iddiasındaki medya da çoğu tam da muhalefet ettikleri sistemi besleyen bir dil üzerinden yayıncılık yaptıkları için, ciddi nefret suçu işledikleri için ayrımcılık, ötekileştirme yaptıkları için, objektif gazetecilik kriterleri yerine duyguya hitap eden gazetecilik yaptıkları için herhangi bir kamusal etkiye sahip değiller”.
“Demokratik araçları kullanarak iktidar olmuş bir hükümet, medyayı olduğu gibi denetimine alarak, basın özgürlüğünü kısıtlayarak, kendi anti-demokratik iktidarını kalıcı kılmaya çalışıyor”.
“Türkiye gibi demokrasisi sıkıntılı yerlerde yazılı gazetecilik hiç ölmez. Çünkü sansür ve oto-sansür o kadar ağır ki televizyonlarda yayımlanmış haberlerin görsel hallerini izleyebiliyorsunuz. Onlarca kanalın hemen hiçbirinde özel haber diye bir şey izleyemezsiniz. Hep yazılı mecrada çıkmış haberlerin izleyiciye aktarılması şeklinde yapılır. İnternet de aynı şekilde. Haliyle ana akım yayın organlarının da internet siteleri haliyle çok fazla ziyaretçiye sahip. Onlar da aynı şekilde gazetelerin haberlerini kullanıyorlar. Türkiye gibi bu tür sorunlu yerlerde Twitter gibi sosyal medya araçları bilgiye erişimin önünü açıyor ancak bu klasik gazeteciliğin öleceği anlamına gelmiyor. Sonuçta oradan aktarımda bulunan insanlar da birinin sizin söylediğinizi, doğruluğundan kuşku duymadıkları haberleri aktarma işlevi üstleniyorlar”.
Cem Aydın:
“NTV ye ve Doğuş Grubu’na büyük tepki geldi çünkü eylemciler bizim hedef kitlemizdi. Yıllardır bizi izleyerek yaşayan bir kesimdi. Tamam, ‘Güneydoğu’da olup biteni vermiyorsun ama ben sokağa çıktım beni de vermiyorsun’ diyerek, kandırılmışlık hissiyle tepkilerini dile getirdiler. O hayal kırıklığı nedeniyle çok tepki aldık.”
“AKP ile karşı karşıya gelmemek bütün yayıncıların derdi çünkü sonucunun ne olacağını bilmiyorsunuz. Neyle karşılaşacağınızı bilmiyorsunuz. AK Parti ve o çevre diyelim. Sadece AK Parti’de filen çalışanlar değil, etrafından büyüyen tuhaf kitle kendi düşünceleri doğrultusunda medyayı da yönetmek, yeniden yapılandırmak istediler. Görüldüğü kadarıyla başarılı oldular. Bir tartışma programı oluyor bir telefon geliyor; ‘o konuğu niye çıkartınız’ gibi. Konuk seçiminde bile görüş ve yorum dengesi yerine, Ak Parti dengesi gözetilmeye başlandı. Yani, iş yönetilemez hale geldi. Eskiden o dengeyi sağlayan insanlardan biri olarak artık o dengenin sağlanamayabileceğini gördüm. Yönetim Kurulu’a NTV’nin satılmasını önerdim. Geziyi öngöremezdim tabii ama gidişat markaların zarar göreceğini açıkça gösteriyordu. Neyse en azından gruba zarar gelmesin diye tırnak içinde riskli olan yayınları kaldırdık, e bizim de işimiz bitti diye artık yavaş yavaş gitmeye hazırlanırken, eğlence kanalı projesi çıktı karşımıza, eğlence kanalında daha geniş bir kesime ulaşabileceğimizi, farklı bir şeyler yaratabileceğimize inandık ya da inandırdık kendimizi ve yolumuza devam ettik. Gezi olayları dönüm noktası oldu, NTV ile ilgilenmesem de kanal bana bağlıydı, sorumlusu bendim. İşimizi ya doğru düzgün yapacak, yapamayacaksak da aynaya bakabileceğimiz yüzümüz varken ayrılacaktık ve ayrıldık”.
Doğan Akın:
“Gezi çok romantik değerlendirmelerini ciddiye almıyorum, ‘Türkiye artık asla eskisi gibi olmayacak, Türk medyası eskisi gibi olmayacak’ gibi. Yani Gezi Parkı’ndan önce ne vardı ya da nasıl bir yapı vardı da şimdi nasıl bir yapı var? Gezi Parkı’ndan önce nasıl bir sermaye yapısı, nasıl iktidarla ilişkiler varsa Gezi Parkı sürecinden sonra da bu yapı aynen devam ediyor. Değişmiş olan bir şey yok. Değişim ancak alternatif medyalarla olacak. (…) Ama o alternatif meydanın da henüz kurumsallaşmış olduğunu söyleyemeyiz.”
“Türkiye’de medya hep devletin baskısı altında ya da yönlendirmesi altındaydı. Tek parti döneminde, çok partili dönemde, darbeler döneminde zaten onları söylemiyorum bile. Türkiye’de gazetecilik hep sorunlu oldu. (…) Askeri iktidarlar Türkiye’de gazeteciliğe çok baskı yaptı. Bu dönemde de bu bunlar devam ediyor, farkı şu: Türkiye’de hiç bir zaman 9 senede zaferle çıkmış bir parti olmadı. Hiçbir zaman 12 yıl boyunca kesintisiz iktidarda kalmış bir parti olmadı. Dolayısıyla bu kadar kuvvetli gelen bir partinin medyaya baskı kurma arzusu daha kesin ve sert sonuçlar alabildi. O kadar kuvvetli çıkınca sandıktan kendi medyası, kendi medya mimarisini inşa edebildi. Geçmişten farkı budur. Ama baskı yok muydu, vardı. Gazetecilik iyi miydi geçmişte, değildi.”
Can Ataklı:
“Gazetecilik olayı filen bitmiştir Türkiye’de. Bugün Türkiye de hiçbir gazeteyi gazeteciler yönetmiyor artık, televizyonu da yönetmiyor. Baskı altındalar ve emirleri yerine getiriyorlar. Yeni yetişenler hiç uzaktan yakından gazetecilikle ilgisi olmayan bir şekilde yetişiyor. Su anda gazeteci patronu olmadığı içinin onlarda bu duruma müdahale edemiyorlar. Artık Türkiye’de gazete patronlar ayni zamanda holding patronları. Meslekten gelen gazeteci yok. Şu tuhaflığa bakar mısın, Türkiye’nin en eski gazete sahibi Aydın Doğandır su anda ve Aydın Doğanın meslek hayatı benden sonra başladı. Simdi böyle bir garabet var hiç bir gazetenin sahibi gazeteci değil. Hiçbiri gazetecilikten anlamıyor özelikle de televizyonlar. Su anda maalesef TV açmak dışında başka bir fonksiyonu bilmeyen insanlar TV sahibi. Adama sorarsan şunu ikili ekran yap, kumanda ile yapamıyor.