Gül öyle yetiştirilmez böyle yetiştirilir diyenler olacak… Sen kendine şunu soracaksın: ben burayı gül bahçesi yapmak istiyor muyum? Ben burada dünyanın en güzel güllerini yetiştirmek istiyor muyum? Eğer çok istiyorsan, ne eline batan diken ne de söylenenler umurunda olacak…
Gül bahçesinde Atatürk ve çocuk
Çocuk: Aaaa
Atatürk: Noldu çocuk?
Çocuk: Senin eline diken batar mı?
Atatürk: batmaz mı?
Çocuk: Senin elin kanar mı?
Atatürk: Kanamaz mı?
Çocuk: Ama sen Atatürk değil misin?
Atatürk: Öyleyim çocuk…
Çocuk: Ama…
Atatürk: Sen şimdi bırak benim kim olduğumu… Bu gülü yetiştireceksen canın yanacak, elin kanayacak, güneş seni terletecek, bu bahçede gül bitmez diyenler olacak… Gül öyle yetiştirilmez böyle yetiştirilir diyenler olacak… Sen kendine şunu soracaksın: ben burayı gül bahçesi yapmak istiyor muyum? Ben burada dünyanın en güzel güllerini yetiştirmek istiyor muyum? Eğer çok istiyorsan, ne eline batan diken ne de söylenenler umurunda olmayacak… Kim olursan ol tek isteğin şu kokuyu duymak olacak… Anladın mı?
Çocuk: Anladım.
Atatürk: Aferin sana! Hadi bakalım devam…
“Uçurumun kenarında yıkık bir ülke… Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar… Yıllarca süren savaş… Ondan sonra, içeride ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet… Ve bunları başarmak için arasız devrimler…” Mustafa Kemal Atatürk
Yazıma bu şekilde başlamayı tercih ettim. Çünkü bu değerlerin nasıl ve ne şekilde kazanıldığını sunmak istedim. Bu diyalog her ne kadar Cumhuriyet’in ilanından sonra gerçekleşmiş olsa da Mustafa Kemal Atatürk’ün nasıl bir ideale sahip, yapmak istediklerini önüne çıkan engellere rağmen sonuna kadar gerçekleştirmek için nasıl çaba sarf ettiğini, bir cefanın çekilmeden sefasının sürülmeyeceğini bilen bir karakter sahibi olduğunu yaptığı reformlarla bizlere göstermektedir. Çorak topraklardan bir gül bahçesi yaratmayı başarmış, adına da Cumhuriyet demiştir. Yarattığı gül bahçesine zarar verip, gülün dikeniymişcesine can acıtmak isteyenlerin illaki olacağını da ileri görüşlülüğü sayesinde görerek bizleri uyarmıştır.
Türk halkına ve Türk gençliğine bu güzel kokular saçan gül bahçesini emanet etmiştir. Her canlı gibi bir gün bedeninin toprak olma zamanının geleceğini; o zaman geldiğinde her bir gülün yani devrimlerinin ve bütün gül bahçesinin yani Cumhuriyetin mis gibi kokular salmaya devam edeceğine inanmıştır…
Peki biz Cumhuriyet’e, Atatürk’e ve onun değerlerine yeterince sahip çıkabildik mi?
Ne yazık ki belli bir toplumsal kesim haricinde hayır (90 kuşağı gençlerine hitaben söylüyorum)! Şimdi bu değerlere sahip çıkanlarda da bir tedirginlik, korku, kabuğuna çekilme, sindirilmişlik söz konusu. Tüm bunlar doğrultusunda benim geleceğin Türkiye’sinde bugünün gençlerinden beklentim; 21. yüzyıl kuşağı çocuklarının manevi değerleri unutmaması, onlara bunların unutturulmaması ve en önemlisi ise Atatürk’e ve de Cumhuriyet’e sahip çıkmalarıdır. Bu noktada Cumhuriyet ve onun değerlerine sahip çıkan idealist öğretmenlere ihtiyaç olduğu su götürmez bir gerçekliktir.
Atatürk’ün gençleri emanet ettiği ve “yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” dediği öğretmenlerin elini taşın altına koyarak unutturulmak istenen değerleri öğrencilerine anlatmaları ve onları idealist birer birey olarak yetiştirmeleri gerekmektedir… Ayrıca hedef 2023 söylemiyle yola çıkan bir siyasi partide; Cumhuriyet’in 100. yaşında neredeyse Cumhuriyet rejimini kaldırarak son birkaç yıldır direttiği “Başkanlık Sistemi” yönetim şekline geçmek için çabaladığı bugün gelinen noktada Türkiye’nin karşısına çıkan önemli bir sorunu teşkil etmektedir.
Bu noktada 2000 kuşağı gençlerinin gündemde olan “başkanlık sistemi” tartışmalarında Cumhuriyet rejiminin yanında yer almaları gerekmektedir. Çünkü Cumhuriyet özgürlüktür, yurttaşlıktır yani Cumhuriyet bireyin toplumda birey olarak var olduğunun bir göstergesidir. Bu doğrultuda geleceğin Türkiye’sine mikro ve makro düzeyde yön verecek olanlar onlar yani 2000 kuşağı çocuklarıdır. 90 kuşağı gençlerini bu işin gerisinde tutmayı tercih ediyorum. Bunun nedeni ise hepsinde oturmuş olan siyasi tutum düşüncesi ve aşırı keskin bir ideolojiye sahip olmalarıdır…
Sakın kurtarıcı bekleme, yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım!