“İkinci beyin, asıl beynin bir kopyası” sözü New York’taki Columbia Üniversitesi’nde görevli nörobilimci, anatomi ve hücre biyolojisi uzmanı Prof. Dr. Michael Gershon’ın, 1998 yılında yayımlanan “The Second Brain” adlı kitabından. Kitap, bilim insanları için çığır açan bir etkiye sahip olmuştu. Prof. Dr. Gershon kitabında “Karnımızda ikinci bir beyin bulunuyor.” açıklamalarıyla dikkat çekmişti. İkinci beyin konusunda Türkiye’de de yaşanan yeni gelişmeler var…
Hücre tipleri, etken maddeler ve reseptörleri aynı. Karın bölgesinde bu kadar çok sinir hücresinin (yüz milyondan fazla) bulunması” açıklamalarıyla bilim insanlarını, bu organı araştırmaya yönlendirdi. Londra Üniversitesi’nden Sabık Prof. Dr. David Wingate, bu alanın öncülerden ve nörogastroenteroloji kavramını keşfedenlerden. Prof. Dr. David Wingate: “Uzun zaman bağırsaklara, basit refleksleri olan bir organ gözüyle baktık. Kimsenin aklına, sinir liflerini saymak gelmedi” diyor.
Vücut ve ruhun hayatta kalmasını ikinci beyin sağlıyor
Psikolojimiz üzerinde belirleyici olan serotonin, dopamin, opiatlar gibi, psikoaktif maddelerin kaynağı. Hatta Valium gibi etkili ilaçların, teskin edici özelliklerini kazandıran benzodiazepin gibi kimyasallar bile burada üretiliyor. Kısacası karın, beyni pek çok şekilde besliyor.
Karnımızdaki beynin, beyne gönderdiği sinyaller, beyinden alınandan daha fazladır. Karın, hastalanıp, kendine özgü nevrozlar geliştirebiliyor. Karın, hissediyor, düşünüyor ve hatırlıyor. Sezgisel kararlarımızı, bu iç sesi dinleyerek alıyoruz.
Dünyadaki bütün kültürlerde duyguların, bedenimizin merkezinde oluştuğu ifade edilir. Bir zorluğu aşarken göbek çatlatmak ya da sevinçten göbek atmak; sinirin mideye vurması; açlıktan karnın zil çalması veya dünyayla göbek bağı vb. deyişler bunu doğrular gibidir. Beynimizin, içsesimizin fısıltılarını kabullenmesi, karnın, beyne üstün gelmesi anlamına gelmiyor. En azından beynimizin dışında, başka bir merkezin olduğu söylenebilir.
Vücuttaki serotonin miktarının yüzde doksan beşi bağırsaklarda bulunur; sindirimin tetiklendiği yer. Bağırsaktaki sinir hücreleri beyne sinyal göndermek için yine serotonin kullanır. Bu bilgi ağrı, ekşime, gaz, reflü vb halde duygularla iletişim kurarak bizim neyi yiyip neyi yemememiz konusunda eğitici bir rol oynar.
***
Türkiye’de, ikinci beyin konusunda yaşanan yeni gelişmeler var… Antalya’da düzenlenen Psikofarmakoloji Kongresi’nde ilginç bilimsel tartışmalar yaşandı. Bilim insanları bağırsakların beynin sağlıklı çalışmasındaki önemine vurgu yaparak “bağırsaklarımızda sağlıklı bakterilerin sayısını arttırabilirsek beynimiz de daha iyi fonksiyon gösterecektir” iddiasında bulundular.
İnsanda ikinci beyin mi var tartışılıyor
Psikofarmakoloji Derneği tarafından düzenlenen 8. Uluslararası Psikofarmakoloji Kongresi ve 4. Uluslararası Çocuk ve Ergen Psikofarmakolojisi Sempozyumu’nda konuşan Doç. Dr. Gökben Hızlı Sayar “mikropların önemli bir kısmı sağlığımızı bozan hastalıklar yapsa da bu özellikleriyle ön plana çıksalar da bazı bakteriler sağlığımızın korunması için oldukça önemlidir.
İnsan bağırsağında bulunan bazı bakteriler bağışıklık sistemimizi güçlendirirler. Bağırsakla beyinin fonksiyonlarını düzenlerler. Vücudumuzun daha sağlıklı bir şekilde fonksiyonlarını yürütmesine yardımcı olabilirler. Bu son yıllarda bütün dünyada oldukça dikkat çeken bir konu. Eskiden bizim düşüncemiz beynin bağırsakları yönettiğiydi.
Örneğin strese girdiğimizde bağırsak fonksiyonlarında bozulmalar olur. İshal, kabızlık, karın ağrıları olabiliyor. Beyin fonksiyonları bağırsakları düzenliyor gibiydi fakat son yıllarda şunu görüyoruz ki bu sistem ters yöne de işleyebiliyor. Bağırsaklarımız, beynimizin sağlıklı biçimde çalışmasında oldukça büyük role sahip.
Bu konuda örneğin Şizofrenide, Otizmde, Alzheimer hastalığında, Dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğunda birçok çalışmalar yapılıyor ve çalışmanın çok büyük bir oranı eğer vücudumuzdaki bağırsaklarımızda sağlıklı bakterilerin sayısını arttırabilirsek beynimizin de daha iyi fonksiyon göstereceğini işaret ediyor” diyor.
Temel amacı psikiyatrik hastalıkların bilimsel temelinin daha iyi anlaşılması için psikofarmakoloji ile diğer ilgili disiplinler arasında iletişim ve işbirliği kolaylaştırmak olan, Psikofarmakoloji Derneği tarafından düzenlenen kongrede bu konuya dönük tartışmalarda şu tespitler yapılıyor:
“Son yıllarda, bağırsak bakterilerinin sağlık üzerine yararlarını kanıtlayan araştırmalar baş döndürücü hızla artmıştır. Tıbbın hemen her dalından bilim insanları bazı mikropların sağlığımızı korumamıza ya da iyileştirmemize nasıl etksi olduklarını incelemektedir. Alanda çalışan birçok araştırmacı bağırsakları “ikinci beyin” olarak nitelendirmekte, bağırsaklarda bulunan 1000 civarındaki mikroorganizmanın bazılarının çeşitli yollarla beyin çalışmasını düzenlediğini bildirmektedir. Depresyon, stresle ilişkili hastalıklar, otizm, Parkinson hastalığı ve Alzheimer gibi hastalıkların oluşumunda ve tedavisinde bakterilerin rolü konusunda kanıtlar giderek artmaktadır.
Fermente süt ürünü olan kefirin faydaları
Bağırsaklardaki bakterilerin bozulmuş dengesinin düzenlenmesi amacı ile kullanılan probiyotikler ve beyin işlevlerini düzeltme amacıyla kullanılan psikobiyotikler tüm dünyanın dikkatini çeken yeni bir tedavi alanıdır. Türklerin geleneksel fermente süt ürünü olan kefirin faydaları son yıllarda adeta yeniden keşfedilmekte ve kefir probiyotik gıda olarak yeniden doğmaktadır. Kefir, proteinler, lipitler ve şekerlerden bir matris içinde laktik asit bakterileri ve mayaların bir karışımını içerir. Son yıllarda yapılan araştırmalar kefirin antioksidan, antihipertansif, antiinflamatuar, bağışıklık sistemini güçlendirici etkilerini göstermektedir. Tarihsel olarak, geleneksel tıpta kullanılmış olan kefir, modern tıbbın içinde kendisine yer bulmakta ve probiyotiklerin ucuz ve kolay elde kaynağını temsil etmektedir.”
Kongreye ilişkin bilgilere http://www.psikofarmakoloji.org/ adresinden ulaşılabilir.